5
Yorum
9
Beğeni
4,8
Puan
271
Okunma

‘’Hadi, gel, gel yeter ki çabuk ol.’’
Kollarımdan çekiştiren o güç bir anlamda ıslah ediyor yoksunluğumu bir yandan da iflah olmaz hayallerimi kundaklıyor.
İçimin ikramlarında şen şakrak kahkahalarımı yalıtıyorum, hüzün perdesini çekip uyuttuğum düşlerime de yakarıyorum biteviye.
‘’Naşımı kim kaldıracak, peki?’’
Aldırmamam gerektiğini belirten o başını sallayışını bir işaret olarak görüyorum.
‘’Tamam, geldim.’’ diyememenin burukluğu var içimde. Nüktedan olmalı oysa seyri diyalogumuzun lakin bir monologdan öteye gitmiyor.
Adamlar dizili az ileride ve yanlarında kara çarşaflı kadınlar. Bazen de iniltiler çalınıyor kulağıma sonra duymamış yapıp sadece içimdeki duayı sunuyorum Yaratıcıya.
Duam sadece uyanık kalmam adına yoksa gümbürtüye gideceğim.
Gitmek zorundayım madem… İyi de gidip de dönmemek var.
Hangi mevsimdeyiz meçhul zira gökyüzünü görmemize engel olan bir tavan var tepemde neredeyse iki adam boyu sen de üç adam peki kadınlar nerede saklı? Çocuk seslerinden de yoksun bu kuru kalabalık.
Gelip gitmelerle bozmuş aklına sahip çıkmasını bekliyorum lanet çekim gücünün.
Bir de göremediklerimi biçimlendiriyorum. Tabanlarım yanıyor oysaki uyuşuk bedenim asla hareket etmemişken bu yorgunluk neden?
Bir ara fasıl ve az sonra kopacak kıyameti tetikleyen o sinsi ve tedirgin harf ihlallerim. Demek ki harfler sebebiyet veriyor bunca gürültüye.
Az ilerde kara duvaklı bir kadın peyda oluyor ve elinde, bir kolu kopuk bebek benzeri bir cisim. Belli ki dalıp gitmiş lanet bir gölgeyi arkadaş edinip bir de gözlerini görebilsem.
Zaman geçiyor lakin saatin kaç ya da hangi ayda olduğumuzun bile hesabını yapamazken yutkunuyorum. Dilim damağım kurumuş ama elimde de boş bir su şişesi var. İyi de kim içti bunca suyu?
Bir de takatim olsaydı: o zaman sıvışırdım bu lanet mekândan. Yoksa lanetli olan ben miyim? Kara kuru bir kadın sokuluyor yanıma ve anlamadığım bir dilde haykırıyor yine de sesine yabancı olmadığım yanılgısına kapılıp çeviriyorum başımı; göz göze geliyorum ama tek gözü kapalı, açık olan gözü ise inanılmaz kırmızı. O da sürükleniyor üstelik nereden estiği belli olmayan rüzgâra ıslık çalıp ve koyuverdiği ölümcül kahkahayı sadece ben duyuyorum.
Görüp göreceğim ne ki? Ölüm çıksın ki bu mezardan çıkacağım sahi ölecek olduktan sonra çıksam ne olacak çıkmasam ne olacak?
Göçebe kimliğimi saklayıp sandıklara bir de kundaklanan hayallerimi de tıkıp çekmecenin dibine…
‘’Gelemem ben hem gelsem bile kaçarım gerisin geri sonra da tırnaklarımla kazıdığım dünyam yıkılır başıma?’’
Zaman kadar sırnaşık, yalan kadar da kaygısız ve diri bir vücut diline gebe tüm davranışlarımla, bihaberim aidiyet duyguma da çentik attığım o göreceli kalabalıkta bile kendimi yalnız hissederken.
Üstelik babam doğal yollardan öldü. Yedi, yedi ve çatladı üstelik bayram ertesi uzun da bir yolculuğa çıkmayı planlamışken.
Bu da nereden geldiyse aklıma derhal Fatiha okuyup göndermeliyim ruhuna sonra elbet birileri de bana gönderecektir ya dualarını ya da beddualarını.
Başım ağrıyor hadi az daha bekleyeyim elbet gün ışıyacak ben de bulurum elbet bir çıkış yolu.
Şu kadın neden bana öyle baktı ki? Daha demin geçmişti yanımdan üstelik beni fark etmemişken. Biri ispiyonladı belli ki.
Karanlık mı içimdeki aydınlığın maktulü yoksa ben miyim tüm ziyanın tek sorumlusu üstelik un ufak beynimdeki onca anı?
‘’Teyze’’dememe kalmıyor kadın avaz avaz bağırmaya başlıyor. Az evvelki kara duvaklı gelin nereye gitti peki hatta kara smokinli damat adayı ben miydim de geç kaldım?
*
‘’Hadi, gel. Bırak o elindeki bıçağı. Sadece tut elimi delikanlı.’’
‘’Başlatma şimdi soyundan sofundan. Az evvel öyle demiyordun.’’
‘’Bir şey mi dedin? Bak, hepsi aklının oyunu üstelik ailen merak içinde bunca zamandır. Hadi, gel dedim sana. Gel ki…’’
‘’Gökyüzü nereye gitti birader? Bunca zaman ben neredeydim peki?’’
‘’Kapat gözlerini delikanlı ve içinden ona kadar say bil ki gökyüzüne yeniden sahip olacaksın hem daha çok geç değil sadece…’’
‘’Ölüm çıksın ki sayamam. Saymam da. En son saydığımda ve gözlerimi kapattığımda… Ölüm çıksın ki.’’
‘’Çabuk olun, bir an evvel koyun sedyeye. Bitti evlat ama biz de bittik be delikanlı.’’
‘’Ona kadar saydım ama hala gökyüzünü göremiyorum. Yoksa gerçekten öldüm mü? Tanrı beni affetsin, hem babam gibi çatlamak da istemiyorum sadece uyumak istiyorum kara duvaklı gelinim gelene kadar. Azıcık daha verin ne olur, azıcık daha koklamalıyım yoksa nasıl dayanırım bu zalim dünyaya?’’
‘’Saymaya devam et, evlat, istersen yüze kadar say yeter ki kal bizimle.’’
‘’Ölüm çıktı mı yoksa?’’
5.0
83% (5)
4.0
17% (1)