Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
Tu
Turan Yalçın

Bakmak (öykü)

Yorum

Bakmak (öykü)

0

Yorum

2

Beğeni

0,0

Puan

611

Okunma

Bakmak (öykü)

BAKMAK
Kitapları ile geniş kitlelere ulaşan yazar, memleketinde yeni bir semineri tamamlamış ve kendisini bekleyen okur ve dostları ile serin, bir dere kenarında konuşlanmış çay bahçesine geçmiş, tam yerine oturacakken çalan telefona baktı. Arayan eşiydi ve seminerde olduğunu biliyordu. Ve yine seminerlerdeyken çok mecbur kalmadıkça aramazdı eşi. Demek ki, olağanüstü bir durum vardı. Durumu merak etti.Hatta endişelendi çokça.
Telefonu endişe ile açtı adam. Eşinin endişe dolu sesi biraz meraklanmasına biraz de kendisinin de meraklanmasına sebep olmuştu. Eşi tedirgin bir sesle bir şeyler söyledi. Konuşma çok sürmeden telefonu kapattı yazar. Derin bir iç çekti ve kendisine merakla bakan onüç kişilik gruba açıklamada bulundu:
“Benim çalışmalarıma dudak bükerek bakan, kitaplarımı küçümseyen demeyelim de, önemsemeyen, okumaya tenezül etmeyen, bayramlarda arayıp sormayan, düğünlerimde ve cenazemde bulunmayan çok yakın akraba olduğumuz ve uzun zaman da görüşmediğimiz bir yakınım, bu şehre gelmiş.Ama sordukları zaman beni çok sevdiğini söylerdi. Ani bir kalp krizi geçirmiş. Anjiyo olmuş. Hastanade yatıyormuş ve beni görmek istemiş. Ben tabii çok şaşırdıım ve aynı zamanda da duygulandım. Bir çay içelim de ben kalkayım. Başka zaman gene beraber çay içeriz. Kendisi burada ikamet etmiyor o yüzden. Bana ne söyleyeceklerini merak ettim. bende O’nunla helalleşmek isterim. Sizinle naısl olsa her zaman beraberiz. O’nunla akraba isek sizinle candan kardeşiz.
Orada bulunan küçük topluluk, yazarın akrabalık, dostluk, iş ilişkileri, hayatı daha sevgiyle yaşamak, özgelişim, özdeğişim üzerine konuşmalarını bildiklerinden gülümsediler. Konuşmalarından anlattığı “ helalleşmeyi ertelemeyin” vurgusu akıllarına geldi. Yazar da bunu uygulamak istiyordu. Çayı içerken :
“Helalaleşmeyi herkese tavsiye ederken, biz helalleşmek isteyen en yakınlarımızı ret edersek inandırıcı olamayız.Özümüz ve sözümüz bir olmalıyız. Kusura bakmayın bende bunu uygulayayım. Ben kimseye küs kalamam ama beni önemsemediği gibi çalışmalarımı önemsemeyen “ okumakla gelişim mi olur?” diyen insanlara da bugüne kadar mesafeli oldum. Her karşılaştığımızda işine gelmeyince bana parmağını dudaklarına götürerek “sus” diyen insanlarla da muhatap olamazdım ki. Beni çağıran akrabam böyle insandı ama helalleşmek isteyince bizde akan sular durur. ” dedi.
Orada bulunan ve yazara gönülden bağlı olan bir okul Müdürü, güngörmüş yazara dönerek “ Sizi biz anlıyoruz. İnsanın akrabası kan bağı olandan çok. Akrabayı seçemeyiz ama can bağımız kardeşlerimizi seçebiliriz.. Biz her zaman candan sizi seviyor, kitaplarınızı okuyor, anlıyor, hediye ediyor, üzerinde tartışmalar yapıyor, gerekli olduğunda size eleştirlerimizi sunuyor, sizde bize teşekkür ederek eleştirilerimizden faydalanıyorsunuz. Bu güzel etkileşimden dolayı size teşekkür ederiz” dedi.
Yazar çevresine baktı, herkes çayını içmişti . Etrafına tekrar baktı baktı. Konuşmaya ilk defa gelen kitaplarını okuyarak kendisi ile sohbet etmek isteyen gençlerin mahzun hali kendine dokundu. Onlara bakarak : “Gençler kusura bakmayın , okul müdürünüz arkadaşım , en kısa zamanda sizler ile başbaşa sohbetler edeceğiz. Size kitaplarda hediye edeceğim, şimdi gitmem lazım” diyerek kalktı.Okul Müdürü arkadaşı da Yazara refakat etmek üzere kalktı.
Hastaneye vardıklarında kapıda onları akrabanın eşi karşıladı. Samimiyetle “hoşgeldiniz” dedi. Sonra akrabanın kaldığı odaya geçtiler. Akraba hayli yaşlanmış, saç sakal bembeyaz olmuştu. Öyle gençlik zamanındaki “ küçük dağları ben yarattım” havası yoktu.Zaman ve yaşanmışlıklar herkes gibi O’nu da değiştirmişti. Bunun farkına varan Yazar sevindi. “Geç de olsa gerçekleri gördün kuzen” dedi içinden. Kendisine zamanında küçümseyerek bakan o kuzen şimdi şefkat ve sevgi ile bakıyordu.
Hasta yattığı yerden gülümseyerek “gel “ işareti yaptı. Yanında koltuğu gösterdi. Yazar ile gelen Okul Müdürü de uzaktan onlara bakıyordu. Adam misafiri görünce tek kişilik odadaki üç kişilik kanepeyi gösterdi. Odada eşi ve oğlu vardı. Kızını göremedi yazar kuzenin, “demek ki gelememiş” diye geçirdi içinden..
Herkes oturunca hanımına “bize kahve yapar mısın ?“ diye hanımı mutfağa yollayınca “Sevgili kuzenim, yıllarca senin okuma yazma aşkına burun kıvırdım. Kitaplarını okumamak için inat ettim. Kitap okumadım. Sadece senin değil başka yazarlarında. Hep çalıştım. Hayatın anlamını çalışmakta sanıyordum. Anne ve babamız bizlere “ hep çalışın çevrenize bakmayın, insanlara acımayın” derlerdi. 65 yaş dolmadan emekli olmadım. Okuyanı yazanı hep küçümser durmadan çalışan, ev , araba, servet yığanları “iyi adam “ sanırdım. Annem işi iyi olana iyi adam gözü ile bakar, engelli olan fakir olanı akrabamız olsa da küçümserdi. Bu tutumun bizlere de geçtiğini yıllarca göremedim. Bakmışım ama hakikatleri görememişim.
Yazar içinden “Acaba hakikati nasıl bulmuş, sabırla dinleyelim” diye geçirirken kuzen hem anlatıyor hem mahçup tavırlar ile çevresine bakıyordu.
“ Bir gün aniden bir kalp krizi geçirdim. Ölümden döndüm. Doktorlar , çalışmayı yasakladılar. İnsanlar ile muhabbeti bile.. Bende televizyon izleyeyim, evde dedim ama sıkıldım. Birden aklıma kitap okumak geldi. kitap okuyayım evde dedim. Kitaplığıma baktığımda senin kitapları gördüm. Almıştım ama, biraz düşündü, yok almamıştım, sen hediye etmiştin. Ben önemsemeyerek kitaplığıma koymuştum. Hatta sen hediye eder etmez, çöpe atacaktım ama hanım engel olmuş, “ben okurum” demişti. Okumuş ve bana bir şey demeden kitaplığa koymuş. Birden “ne yazıyor acaba “ diye merak ederek okumaya başladım. Ben kitap okurken hanım bana bayağı saygıyla hizmet etmeye başladı. Şaşırdım ama bir şey sormadım. Kitabının bir tanesinin ismi ilginçti. “Okumuyorsan sen yoksun “
Okumaya başladım ve öteki kitapları da okudum. Bir gün hanıma sordum. Bu kitapları okurken bu ne saygı. Hanım ne dese beğenirsin” ben bu kitapları okudum. Hatta öğrencilerime hediye ettim. Hanım Edebiyat öğretmeni bilirsin.Torunlarda okuyorlardı ama tembihledim. Senin kitapları görünce çöpe atmandan korktuk “demez mi. Kendime güldüm. Ben hayata bakıyormuşum ama göremiyormuşum. Engelli hayatları , hayat tavsiyeleri, hediyeleşmeler, bayramda kitap hediye etmeler, kitaplardan adeta hayat buldum. Sonra hanıma söyleyince “bence kuzenle helalleş” dedi. En doğrusu buydu ama ben senden helalaleşme isteyecek yüzü bulamadım ki. İlk kitapların çıktığında herkesten önce ben almalı, her bayram yakınlarıma hedye etmeliydim. Hatta firmadaki çalışanlara çocukları ile okusun diye alıp beşer onar çalışanlarıma hediye etmeliydim.. Hanım bana “utanacak birşey yok bey, hatanın neresinden dönülse kardır” dedi. Ama ben bu yüzü bulamadım kendimde. Hep erteledim. Hep erteledim. Geçen içimden “memleketi göreyim bir” diye kalktım memlekete geldim. İçinde sıkıntı vardı. Geçmişte küçümsediğim, önemsemediğim insanlar aklıma geldikçe sıkıntı arttı. Zamanında değer verdiğim , işleri iyi diye abarttığım akrabalar bana para makinesi gibi gelmeye başladı , onları görünce donuk bakışlar, şişman vücutlar, hep para konuşan insanlar içinde sıkıldım. Tam da bu günlerde kalbim gene sıkıştı ve dün buraya geldik apar topar. Hemen anjiyo yaptı doktorlar. Sabah anladım ki, ertelemenin bir manası yok ve hemen seninle helalleşmek istedim. Hakkını helal ediyor musun ?
Yazar heyecanlandı. Yıllarca bu anı beklemişti. Yerinden kalkarak kuzeninin elini sıkıca tuttu. Kucaklayacaktı sıkıca sarılacaktı ama kalbine zarar vermesin diiye geri çekildi. Tabii kuzen bu nazik hareketi anlamıştı. Yazar kuzeninin elini sıkı tutarak gülümsedi. Yazar da Baktı kuzenin oğlu hanımı gülümsüyor, gözyaşları ile iki kuzeni izliyorlardı.
Bu arada kuzenin hanımı kendini toparlayarak mutfaga giderek kahveleri getirdi. Bir süre herkes sustu. Bu suskunluk bir kaç dakika sürdü.
Sözü gene kuzen kesti :
“Aslında ben gelecektim yanına ama doktor müsaade etmedi. Hanım “ arayalım gelir” dedi. Ben herkesi kolay beğenmem affetmem ya. Herkesi öyle sanıyordum. Hanım “sen kuzeni yanlış tanıyorsun. O yazdıklarını yaşayan insan. Sen anne ve babanın yanlış tutumlarını hayat felsefesi yapmışsın onları aşamıyorsun ama bu kitapları gerçekten okusan yumuşardın deyince bende “ara gelsin” dedim. Gerçekten seni yanlış tanımışım hayata anne ve babamın gözünden bakıyormuşum. Hanım gözümü açmaya çalıştıkça ben kapatıyormuşum nerede ise. Halbuki hayatta mal ve mülkten başka heyecanlarda mutluluklarda varmış. Annemi babamı aşmak , hatta geleceğe , torunlara , onların zamanına göre yaşamaları için imkanlar sunmak gerektiğini anladım. “dedi.
Bir süre daha sustular.
Kuzen konuştu:
“Kendimi şimdi daha huzurlu hissediyorum. Kalbim daha rahat” dedi.Bu arada doktoru geldi kuzenin.
“Sizi iyi gördüm efendim” dedi.
Kuzen durumu doktora anlattı. Doktor gülümsedi. “Sevginin ama gerçek sevginin iyileşmede etkisi büyük. Kırdıklarımızı, anlamadıklarımızı anladığımızda, Onlara gerçek sevgi ve ilgiyi gösterdiğimizde iyileşme olur. Sayın Yazarı tabii tanıyoruz. Zaman zaman hastalarımızla buluşturarak onlara moral vermesini sağlıyoruz. Gerçekten de faydalı konuşmalar yapıyor ve güzel kitapları var. Sizin kuzeniniz olması gerçekten sizin için şans “dedi.
Kuzen içinden “ne şans, biz bu kuzenin n değerini zamanında bilemedik. Şimdi bilelim de bari çevremizdeki gençlere faydalı olalım. Bol bol kitaplar hediye edelim gençlere” dedi.
Daha sonra Yazar ve Müdür Hastaneden kuzene şifalar dileyerek ve dualar ederek ayrıldılar. Yazar, kuzenini evine davet etti. Taburcu olunca geleceğini söyledi.
Bu hikayede isimler yok. İsimlerin ne önemi var hikayede. Hikayede asıl olan kıssadan hisse değil mi ? O nedenle isim olmazsa da olur. Atalarımız ne demiş “adım çıkacağına canım çıksın” Ha ha ha . Kahramanlarımızın mesajı yaşadıkları, hatalarını anlamaları önemli . Varsın isimleri olmasın.
Müdür hastaneden ayrılmadan önce refekat ettiği yazara “ Gel kantinde sana mevye suyu ikram edeyim” dedi.
Beraber kantine geçtiler. Meyve suyunu alarak bir masaya oturdular. Müdür bey sevgiyle yazara bakarken “ sizinle olduğum her an hayatta daha çok şey öğreniyor, daha çok duyguyla doluyorum. Kimseye kin tutmuyorsunuz. Helalleşmeyi çok önemsiyorsunuz. Bu kadar iyimserlik de sakıncalı değil mi Hocam ? “ diye sordu.
Yazar gülümsedi. Dikkatle ve sevgiyle Müdüre baktı:
“kardeşim bunları kabul etmem benim on yıllarımı aldı. “Nefsi ıslah etmek” bu olsa gerek. Ben okuduklarımı, seminerlerde öğrendiklerimi laf olsun diye değil, önce hayatıma uygulamak sonrasında da anlatmak ve yazmak istedim. Doğruluğuna emiin olmadığım hiçbir şeyi ne söyledim. Ne de yazdım. Sen de kitaplarımı anlayarak okursan ve daha çok üzerinde düşünür ve azimle uygulamaya bakarsan sende bir süre sonra bunların çok faydasını göreceksin” dedi.
“Bunları anlamanın zamanı yok yani” deyince yazar gülümsedi.
“okuduklarımızı anlamamız kişiden kişiye değişir. Kimi hemen anlar, kimi on yıllar sonra, kimi hiç anlamaz. İnsan bence affedebildiği, samimi helalleşebildiği ve yargılamadan , küçümsemeden insanları kucakladığı zaman hakikate erişir. Mevlananın, Şemsin, Yunus Emrenin Hacı Bektaş’ın da hayatını samimiyetle okumanı ve anlamadıklarını bana sorarsan bende anlatırım.. Amacım herkese , gerçekten gelişmek isteyenlere yardımcı olmak”
İkisi de kalkmaları gerektiğine inandılar. Müdür yazarı evine bıraktı. Okullarına davet etti. Uygun zamanda geleceğini söyledi yazar. “Bugün yeni tanıştığımız gençleri bir gün al gel sakin bir yerde yemek yiyelim sohbet edelim, onlara kitaplarımı da hediye edeceğim” dedi.
Aradan bir ay geçmiş, yazar seminer ve imza proğramlarına devam ediyordu. Bir gün semineri tamamlamış ve imza için hazarlanan köşeye geçmişti ki, aniden kuzenini gülümseyerek kendine kitap imzalatmak için sıraya girmiş olarak gördü. Dikkatle kitap imzalatmak isteyen coşkulu genç kalabalığa baktığında, gençlerin ellerindeki kitapları kuzeninin aldığını ve gençlere hediye ettiğini anlayınca içinden “ beni yanlış anlayanları, doğru anlamaları için kalplerine şifa veren Yaradana binlerce şükürler olsun. Bana inanmayan, bana destek olmayan herkesi affettim. Hekkımı helal ettim” diye geçirdi içinden. Baktı kalabalık daha da artmış ve coşku de güçlenmişti. O zaman anladı ki insanlar sevgi gerçekten, güçlü olarak verilirse gençlerde her zaman iyi güzel şeyleri çabuk benimsiyorlardı. Okumak,hediye kitapları okumak, yaşanan şeyleri anlatıkları zaman insanları dinlemek, samimi sözlerin çoğalmasına, samimi yazıların artmasına vesile oluyordu. Yeter ki büyükler gençleri ve çocukları eleştirmek yerine gerçek manada sevsinler ve güvensinler onlara...
Kitap İmza töreni, seminer saatinin nerede ise 3 misli sürdü. Yazar okurları ile samimiyetle konuşuyor, soruları cevaplıyor, her kitabının en az 10 kişi tarafından okunacağını düşünerek en samimi motive edici uzun paragraglar yazarak imzalıyordu kitaplarını. Bunun da okuruna güzel ve pozitif enerji olacağına gerçekten inanarak yılların tecrübesi ile biliyordu. Samimiyetle söylenen her söz, yazı, mesaj yerine mutlaka ulaşır, hemen olmasa da bazen on yıllar sonra hedefe ulaşırdı. İlk kitapları bu kadar ilgi görmese de yazar yazdıklarını bıkmadan inanarak, yazdığında kitaplara ve konuşmalara ilgininde artacağına inanarak sabır ve kolaylıklar dileyerek bugünlere gelmişti.
Kuzen o günden sonra yazar kuzeni ile hep gurur duyarak tanıştığı her insana ^’nu anlattı. O’nun kitaplarını hediye etti. Kitaplar ilgi görünce eskiden 5-8 senede bir kitap yayınlayan yazar her sene bir kitap yayınlamaya başladı. Bu da hem yazanı hem okuyanı mutlu etti.
Sabır ve kolaylık dileyerek azimle yapılan her çalışma belki hemen olmasa da zamanla anlaşılacak ve iyilikler on yıllar sonra nesilden nesile anlatılacaktır. Kimi az yaşar çok iz bırakır, kimi çok yaşar iz bile bırakamaz. Kimi nefretini, kimi bilgi ve sevgisini bırakır. Kimi servet bırakır, yakınları o servete sahip olmak için birbiribi öldürür. Kimi eser bırakır okuyan faydalanır torunlarına da okutur. Hayatta bıraktığımız izleri yaradan da izler ve mükafatını verir.
O gün kitaplar imzalarken genç okurlarına bunları da söylemişti Yazar,
Bizlerde kimlere kin besliyoruz, kimleri görmemezlikten geliyoruz bir bakalım da helalleşmeyi ihmal etmeyelim. Sonrası pişmanlık olmasın.

Paylaş:
2 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Bakmak (öykü) Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Bakmak (öykü) yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Bakmak (öykü) yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL