0
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
252
Okunma
Yüzyıllar boyunca sistem aynı; devlet vatandaştan/tabeadan çeşitli vergiler toplar. Önceden adı öşür, cizye idi; günümüzde KDV, ÖTV, stopaj vesaire olmuş. Devletler vergilerin bir kısmını millet için harcar; ihtiyaca göre memur çalıştırır, yol, okul, hastane yapar. Vergilerin diğer bir kısmı kamu harcamasına ayrılır, yani devlet kendisi için harcar. Tarihte ve günümüzde örnekleri vardır, gün gelir devletin gelirleri giderlerini karşılayamaz hale gelir. Bütçe açık verir. Bu durumda ne yapılmalıdır? Borç aranır ya da vergiler artırılmaya devam edilir. Vergisini veren vatandaşlar, onun nerelere harcandığını bilmezler, sorgulamazlar bile. Neticede vergisini veren karşılığında devletin yapması gereken hizmetleri tam alamaz.
Osmanlı, son zamanlarında İngiltere, Fransa gibi ülkelerden borç alamadığı durumda meşhur Galata Bankerleri’ ne borçlanmıştı. Günümüzde devletler bono, tahvil ihraç ederek borçlanırlar. Uluslararası para kuruluşlarından da borç alırlar. Bir kere gelir gider dengesi bozulunca zamanla yırtık yama tutmaz olur. Yani devlet borcun faizini ancak ödeyebilir. Borç ile borcu çevirmeye çalışırlar. Olması gereken, gerçek manada tasarruf yapılıp harcamaların kısılması tedbiri devreye girmez. Kamu alışkanlıklarından vazgeçmez.
Ülkelerin bütçesinden, mali politikasından ülkeyi yöneten, karar alıcılar sorumludur. Son noktada ülkeyi yönetenler asla öz eleştiri yapmazlar. Genel durum böyledir, bazı istisnaları olabilir. Ülkeyi kötü yönetenler, hayat pahalılığı artıyorsa her zaman topu taca atar; zaten borçlu bir ülke devraldıklarını, dış konjoktürü, enerji maliyetini ya da başka faktörleri sebep gösterirler. Hatta işlerin iyi gittiğini bile söylerler.
Anadolu halkı "Celali İsyanları" ndan beri ekonomik sıkıntılardan kurtulamamış, ülkenin imkanları her zaman yerinde,doğru kullanılmamıştır. 09.07.2025