0
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
225
Okunma
M.Ö. 1425’te Orta Asya’nın ortasında kurulmuş, bilinmeyen bir uygarlık: alkidya
Bir tufan sonrası toprak altına gömülmüş bu medeniyetin tüm bilgileri, mühürlü taş kitaplıklarda saklı kalmıştır.
2028 yılında bir deprem sonrası kazı yapılırken, içi hiç bozulmamış bir oda bulunur:
Zamandan korunmuş bir kütüphane.
İçinde sadece tek bir insanın mumyalanmış bedeni vardır.
Ve göğsünde taş levhaya oyulmuş bir yazı:
“Beni uyandıracak olanlar, kendini unutmuş olanlardır.”
2028 yılı.
Afganistan sınırına yakın bir bölgede şiddetli bir deprem meydana geldi.
Yüzeyde derin bir yarık açıldı.
Jeologlar ve arkeologlar bölgeye gönderildi.
Kazı sırasında taşlara oyulmuş dairesel bir sembol keşfedildi.
Gizli bir geçit açıldı.
İçeri giren ekip, zamanla mühürlenmiş bir odaya ulaştı.
Duvarlarında hiç tanınmayan bir dil, ama evrensel motiflerle dolu semboller…
Ortada bir platform ve üzerinde mükemmel şekilde korunmuş bir insan bedeni.
Yaş: tahmini 40.
Ten: altın sarısı.
Göz kapakları yarı aralık.
Ve göğsünde taş bir levha.
Üstünde şu yazılıydı;
“Ben, İzeret.
Alkidya’nın Son Kütüphanecisiyim.
Zaman bükülünce, bilgi uyur.
Ama siz uyanınca ben tekrar konuşurum.
Beni dinleyin.
İzeret’in bedeni, düşük frekanslı bir enerji yaymaya başladı.
Taş levhanın içine yerleştirilmiş bir ses kodlayıcı bulundu.
3 yıllık araştırma sonucunda dünyanın çeşitli yerlerinden gelen arkeolog ve taş bilimciler ve ileri bilgisayar mühendisleri yardımıyla çözüldü.
Ve İzeret konuşmaya başladı:
“Benim uygarlığımda bilgi, saklanmazdı; yaşanırdı.
Biz kitapları ezberlemek için değil, unutmayı öğrenmek için yazdık.
Çünkü en büyük cehalet, her şeyi bilip hiçbir şeye inanmamaktır.”
Ses kaydı ilerledikçe İzeret modern dünyayı anlatmaya başladı:
“Zaman yoluyla gelen sesler duydum.
Sizin çağınızda insanlar çok konuşuyor, az düşünüyor.
Bilgi çok, bilgelik yok.
Herkes görünmek istiyor ama kimse olmak istemiyor.”
“Bizim zamanımızda bir salgın oldu.
Adına ‘Yansıma Hastalığı’ dedik.
İnsanlar aynadaki görüntüsüne âşık oldu.
Sonra görüntü onları yuttu.
Ve uygarlığımız yıkıldı.”
Bilim insanları şaşkındı.
Bu betimleme, adeta sosyal medya çağını tarif ediyordu.
Ama bu anlatım M.Ö. 1425’ten geliyordu.
Ses kaydının sonuna gelindiğinde, İzeret son bir uyarı bıraktı:
“Eğer her şey sizin için ‘şimdi’ ise, hiçbir şey ‘sonsuz’ değildir.
Bilgi yorgun, hakikat aç, insanlık kayıp.
Teknolojiniz yüksek ama ruhunuz sessiz.
Biz hatamızı tanımakta geç kaldık.
Siz geç kalmayın.
Hafızayı yeniden inşa edin.
Bilim ekibi, bu kaydın yalnızca bir ses olmadığını fark etti.
Her ses dalgası, bir DNA kodu içeriyordu.
Ve o kodlar bir araya gelince, bütün bir dil, kayıp bir tarih, ve yeni bir düşünce sistemi açığa çıkıyordu.
Bir yıl sonra bu sistem dünya çapında bir bilinç dönüşümüne yol açtı.
“İzeret Manifestosu” yayımlandı.
Binlerce okulda ders olarak okutuldu.
Artık öğrenmenin adı: Hatırlamak, eğitimin hedefi: İnsanlaşmak oldu.
Ama İzeret’in sesi hâlâ sürüyor.
Kayıtlar sona ermiyor.
Çünkü İzeret şöyle diyor:
“Ben bir beden değilim.
Ben, zamanı gömmüş bir bilincim.
Her çağ, kendini unutur.
Ama biri her zaman hatırlar…
Ve o biri siz olmalısınız.”
“Uygarlıklar yıkılmaz.
Sadece kendi sesini duymamayı seçer.
Ve ses geri döndüğünde, tarih değil; insan yeniden başlar.”
5.0
100% (1)