0
Yorum
6
Beğeni
5,0
Puan
207
Okunma

Hastanelerin bazı odaları vardır…
Ne içeriden kahkaha yükselir, ne dışarıya bir ses taşar.
O odalar sadece geçmişin sustuğu yerlerdir.
50 Numara da öyle bir odaydı.
Bir oda ama içinde bir ömür saklıydı.
Ve o odanın önünde, her Cuma sabahı bir adam belirirdi.
Saçları kırlaşmış, elleri yavaşlamış bir adam.
Adı Mahir.
Omzundaki yük görünmezdi ama göz altlarındaki morluklar her şeyi anlatırdı.
Her gelişinde, ceketinin iç cebinden bir mektup çıkarırdı.
Ve bir şey daha:
İncecik bir poşet.
İçinde tek bir eşya:
Kırmızı bir toka.
Her hafta…
Yeni bir mektup, yeni bir kırmızı toka, aynı sessizlik.
---
Yıllar önceydi…
Evde yine bir tartışma kopmuştu.
Duru o zaman 17 yaşındaydı.
Sessiz, duygusal ama inatçı bir kızdı.
Mahir ise sert bir adam.
Sevmesini bilen ama göstermeyi beceremeyen bir baba.
Duru bir sabah, okuldan sonra arkadaşlarıyla gezeceğini söylemişti.
“Arkadaşım motorla bırakacak beni,” demişti.
Mahir’in kaşları çatıldı:
> “Kız başına motora mı bineceksin? Saçını taramadan çıkma derdim ben sana. Şimdi rüzgârla yarışır oldun!”
Duru, babasının gözlerinin içine baktı.
Bir şey demedi.
Elinde tuttuğu küçük kutuyu açıp içinden kırmızı bir toka çıkardı:
> “Bu… doğum günüme aldığın tokaydı, değil mi?”
Mahir’in sesi yükseldi:
> “Takma onu da! Bir kıymeti kalsın bari. Anlamıyorsun işte!”
Anne Ayfer o an araya girdi:
> “Mahir… azıcık yumuşak ol. Bu kız sadece biraz nefes almak istiyor.”
Mahir, anne Ayfer’e bile bakmadı:
> “Nefes almak rüzgârla olmaz, akılla olur.”dedi.
Ve o akşam, Duru odasına kapandı.
Kısa bir not bıraktı sabaha karşı çıkarken:
> “Anne, her şey için teşekkür ederim.”
Babaya tek kelime yoktu.
---
O gece, bir kazayla bölündü uyku.
Saat 03:17.
Duru, arkasında oturduğu motosikletten yola savrulmuştu.
Kask takmamıştı.
Cam kırıkları yüzüne saplanmış, sol kolu ters dönmüş,
alnının üst kısmı yarılmıştı.
Solunum cihazına bağlıydı.
Yoğun bakımda…
50 numarada yatıyordu.
İçeri ilk giren, anne Ayfer oldu.
Kapıdan adımını atarken, kızının hâliyle yıkıldı.
Yanakları mosmor, saçlarının bir kısmı kazınmış, yüzü tanınmayacak haldeydi.
Yine de eğildi…
Parmaklarını kızının kalan saçlarında usulca gezdirdi:
> “Korkmadın değil mi yavrum…
Annen burada.
Her şey güzel olacak,” dedi.
Mahir kapının dışında bekledi.
Giremedi.
Göz göze bile gelemedi.
Sanki o an kapının ardında değil, vicdanının tam ortasında sıkışmıştı.
---
İki gün geçti.
Duru’nun doğum günüydü.
Ama o doğum gününe gözleri kapalı girdi.
Sabah 07:14’te kalbi durdu.
50 numara o an sessizliğe gömüldü.
---
O günden sonra anne Ayfer pencereyi hiç kapatmadı.
“Odası güneş alsın,” dedi.
Ama gerçek sebebi başkaydı:
“Belki bir gün geri gelir.”
Mahir ise konuşmadı.
Açıklamadı.
Sadece sustu.
Kırmızı tokayı bir poşete koydu.
Her Cuma, 50 numaranın önüne geldi.
Kapının altından bir mektup ve o tokayı bıraktı.
Yıllarca…
Her hafta yeni bir mektup.
Her hafta yeni bir kırmızı toka.
Her hafta aynı sessizlik.
---
Ama bu yıl… bir şey değişmişti.
Kapının altından mektubu bırakırken, camda bir şey dikkatini çekti.
Cama sıkıştırılmış küçük bir zarf…
Üzerinde sadece bir kelime yazıyordu:
“Baba.”
Mahir titreyen elleriyle zarfı açtı.
İçinden tanıdık bir el yazısı çıktı:
> “O tokayı takamadım.
Ama her gün elimde tuttum.
Kırıldım ama seni hiç nefretle anmadım.
Zaman geçti.
Artık seni affettim…
– Duru”
O anda dizlerinin bağı çözüldü.
Yıllarca içinde tuttuğu özür, gözyaşına karıştı.
Kızının hiç duymadığı o cümle dudaklarından döküldü:
> “Seni çok sevmiştim kızım… ama sevmeyi beceremedim.”
---
O akşam eve döndüğünde, anne Ayfer kapının önünde oturuyordu.
Başını kaldırdı, Mahir’e baktı.
Sessizdi.
Sadece şunu söyledi:
> “İnsan bazen susarak sever Mahir.
Ama çocuklar duymayınca… suskunluğu terk zanneder.”
Mahir başını eğdi.
İlk kez o kadar yavaşça içeri adım attı.
Ev aynıydı.
Sessiz.
Ama artık… başka bir his vardı içeride:
Kabullenmek.
---
Ve 50 numaralı odada…
O gün sadece bir mektup ve bir kırmızı toka kaldı.
Ama aslında o odada kalan şey:
Bir baba yüreğinin geç kalan sevgisiydi.
---
Bazı tokalar hiç takılamaz…
Ama kalbin en derin yerine tutunur.
Ve bazı odalar sadece hastaları değil…
Yıllar önce susmuş bir “özür”ü de taşır.
5.0
100% (2)