1
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
361
Okunma
Bir gün, rüzgârın bile saygıyla sustuğu bir sessizlikte, eski bir sandığın içinde buldum onu. Sararmış sayfaları, kenarları yanık gibi kıvrılmış bir defter… Bir ölüye aitti. Ve ne gariptir ki, yaşarken dile gelmeyen her şey, ölümle konuşmaya başlamıştı.
Bu bir hatıra defteriydi. Ama ne anılara methiyeler dizilmişti ne de tarihlerle süslenmiş bir yaşam öyküsüydü. Bu defter, susturulmuş bir yüreğin içsel çığlığıydı. Her satır, sanki mezar taşına kazınmak yerine kâğıda dökülmüş bir vasiyetti. Kalem mürekkep değil, kan akıtmış gibiydi. Çünkü bazı acılar, sadece ölümle cesaret bulur yazılmaya.
Hayat boyunca konuşmaktan korktuklarımız, ölümle dile gelir. Kimi “özür dilerim”i hep yutmuş, kimi bir “seni seviyorum”u zamanın kuraklığına bırakmış. Ölünün hatıra defteri, bu yüzden bir bağırış değil, bir fısıltıdır: geçmişin ta derinliklerinden gelen, artık geç kalan ama yine de yankılanan bir fısıltı.
Ne garip değil mi? İnsan yaşarken bile kendine itiraf edemez bazı duyguları. Oysa defter, yazanın artık korkmadığını gösterir. Çünkü ölüm, utancı da, kibiri de soyundurur. Geriye sadece gerçeğin kemikleri kalır.
Sayfalarda bir çocukluğun buğulu camları vardı. Bir annenin dokunulmamış eli, bir babanın sesinde gizlenen suskunluk… Bir aşk vardı, tutulmamış ellerin, yazılamamış mektupların hüznüyle. Bir şehir vardı, terk edilmiş. Ve hep aynı cümleyle bitiyordu satırlar:
İnsan, kalbini mezara götürmemeli belki de. Çünkü orada atsa da duyacak kimse kalmaz. Hatıra defteri bu yüzden bir haykırış değil, bir mirastır. Bize bırakılmış değil, bize yazılmıştır.
Bir ölünün hatıra defteri, aslında yaşayanlar için yazılmış bir ağıttır. Her cümlesi, birinin yüzüne tutulmuş aynadır. “Seninle gurur duyamadım.” yazmış bir baba. “Gözlerime bakmadın hiç.” demiş bir kadın. “Hayatın içinden geçtim ama kimse bana bakmadı.” yazmış bir yalnız.
Bazı insanlar gömülmez sadece — suskunlukları da gömülür. Bu defterler, o suskunlukların yeniden toprağı yarıp gün ışığına çıkmasıdır. Ve o ışık, bazen göz alıcı değil, gözyaşıdır.
Belki de hepimizin içinde bir defter var. Yazmadığımız her cümle, sustuğumuz her itiraf, ertelediğimiz her yüzleşme, orada bekliyor. Ama unutma: Her hatıra, yaşarken yazılmazsa, öldüğünde bir yabancının elinde açılır.
Bir ölünün hatıra defteri, aslında şunu fısıldar kulağımıza:
“Yaşarken susma, çünkü öldüğünde seni kimse duyamaz. Ama yazarsan… belki biri okur.”
Adem Önal;
5.0
100% (3)