1
Yorum
7
Beğeni
5,0
Puan
359
Okunma
Bazen düşünüyorum…
Acaba kelebekler de uyur mu?
Ve uyuyorsa eğer, bir kelebek uykusuna ne kadar acı sığar?
Biz insanlar, uyanıkken bile rüyadayız.
Uykudayken de suskun bir vicdan gibi yatıyoruz.
Kelebek uykusu bu işte.
Hafif, kırılgan ve ölümün sessiz gölgesinde.
Ama bizimki, kelebek kadar zarif değil.
Bizim uykumuzun adı: duyarsızlık.
Görmezden gelmenin, “bana dokunmayan yılan”ın, “benim başıma gelmez”in uykusu.
Sokakta ağlayan bir çocuk gördüğünde gözünü kaçıran insanları düşün.
Camdan bakan yaşlı bir kadının gözlerindeki o boşluğa, hiç bakmadan geçen gençleri…
Bir kadının saçına dolanan çığlığını, kulaklarına filtre takar gibi süzenleri…
Bir mezarlıkta ağlayan babanın ayak seslerinden kaçan hayatı düşün.
Bunların hepsi biziz.
Biz; kelebek uykusuna yatan, kanatlarını hissetmeyen, rüyasında bile başkasının acısına yabancı kalan kalabalıklarız.
Unutmak…
Artık hepimizin en güçlü silahı.
Dün bombalanan bir şehir, bugün bir magazin haberiyle gölgeleniyor.
Geçen hafta öldürülen bir kadın, bu hafta kimsenin aklında değil.
İntihar eden bir genç, yalnızca bir gün haber oluyor; sonra sessizlik.
Ve biz…
Kendi küçük dünyamızda, filtrelenmiş bir gerçeklikle, sosyal medyada dramatik bir şarkı eşliğinde “üzülüyormuş” gibi yapıyoruz.
Ama hiçbiri gerçek değil.
Çünkü üzülmek, ekrana dokunmakla olmaz.
Üzülmek, içe işleyen, eyleme dönüşen bir şeydir.
Ama biz, üzüntüyü bile estetikleştirip “içerik” yapmayı öğrendik.
Kelebek, bir çiçeğin üstüne konarken bile özen gösterir.
Biz insanlar, birbirimizin üstünden geçiyoruz.
Ezerek, kırarak, duymadan, bakmadan…
Adaletsizlik artık bir başlık değil; bir alışkanlık.
Yoksulluk bir manşet değil; bir fon müziği.
Cinayet bir haber değil; sıradan bir rakam.
Tecavüz bir lanet değil; hukukun “delil yetersizliği” bahanesi.
Bu çağda kanatlar kırılıyor, ama kimse dönüp de o kelebeğe bakmıyor.
Çünkü hepimizin uykusu derin.
Çünkü hepimiz “bize dokunmayan” acılara karşı felç olmuş gibiyiz.
Şimdi sormak gerek:
Bu uyku ne zaman bitecek?
Kim çekecek üstümüzden bu toplumsal yorganı?
Bir çocuğun açlığı mı?
Bir annenin feryadı mı?
Bir işçinin yorgun elleri mi?
Yoksa artık bir kelebek bile uçamadığında mı fark edeceğiz neyi yitirdiğimizi?
Bu yazı bir çağrı.
Sana, bana, bize.
Bir yerlerde hâlâ içi sızlayan bir kalp varsa, ona.
Çünkü biz, uyudukça dünya yanıyor.
Ve biz sustukça, kötülük sesini yükseltiyor.
Kelebek uykusu kısa sürer.
Çünkü hayat onlara nazik davranmaz.
Ama biz hâlâ yaşıyoruz.
Ve yaşadığımız sürece sorumluyuz.
Görmek için göz gerekmez.
Anlamak için başkasının yerinde olmak şart değil.
Yeter ki içimizdeki insan kısmı, biraz kıpırdasın.
Kelebekler, kısa yaşar ama anlamlı izler bırakır.
Biz de öyle yapabiliriz.
Yeter ki bu uykudan uyanalım artık.
Ve birbirimize kanat olalım.
5.0
100% (3)