2
Yorum
7
Beğeni
5,0
Puan
189
Okunma
Ah benim sevgilim, Zeytin’im…
Geceler ve gündüzler birbirine karıştı. Sen öldün öleli her şey allak bullak oldu. Daha ölümüne engel olamamış benim, şu satırları yazmaya hakkım var mı inan bilmiyorum. Pişmanlık ve hasret içerisinde boğulmaktayım. Gittiğin o puslu, yağmurlu gün aklımdan çıkmıyor. Yüreğimdeki sızı; gözümdeki, düşmeyi bile beceremeyen bir damla yaş ve boğazımdaki yumru… Her şey taptaze, sanki üstünden üç dört sene geçmemiş gibi. Senin kargaşalarla dolu yaşamında, açmaya çalışan bir Har-ı Bülbül sanarken kendimi; esas zehir olduğumu fark etmiştim. Öldüğün gün mutlu değildin, yine de gönlümü hoş tutmaya çalışmıştın. Ben nasıl bilebilirdim bir çingenenin canını alabileceğini?
Geri geleceğini, blöf yaptığını sandım. Mutsuzluğun azaldığında nefesi kollarımda alırsın sandım. Sözünün eri adammışsın, öldün ve gittin. Cılız soluğun kulağımın ardından fısıldadı son kez ve veda ettin sanki sonsuza dek.
Sen hep on yedi yaşında gencecik bir civan olarak kaldın, toprak sıcaktı, ben basamadım ve büyümek zorunda kaldım. Büyürken acıdım, ekşidim. Bir çingenenin kör kurşununa yar feda edince tatlanmadı bir daha hayat denen çile. Şimdi oralarda, toprakların ardındaki sen belki de merak ediyorsundur, ne bileyim en azından ben merak ettiğini ummak istiyorum.
Boyum uzamadı, saçlarım iyice dalgalandı, sesim değişti azıcık. Zayıfladım nispeten, yüzüm inceldi, çillerim ise yerli yerinde. Birkaç tutam beyazım var artık, irsi gerçi olsun o kadar. Hayattan bezmiş durumdayım. Ben her zaman biraz olumsuz düşünürdüm, bilirsin, bu yüzden mutsuzdun ya zaten. Ama oyun üstüne oyundan bıktım, usandım. Akan kanının kefaretini ödeyeyim derken darmadağın oldum. Şuncacık canım, abimin diyeti kardeşlerimin ise niyetiyken delikanlılık sesinin kahkahaları kulaklarımı boğdu. Öylesine üşüdüm ki fırtınanın ortasında donakaldım. Ne yapsam ne etsem ısınamadım. Ateş yakmaya çalışanlar da soğuğumdan yandı ve kaçtı. Her ama her gece yıldızların altında, kimi zaman sayarken kimi zaman çay içerken bazen de ağlarken buldum kendimi. Her canım yandığında aklımın bir ucu öldüğün ıslak sokaklardan geçti. Yavuzum, Küçük Moskova’nın ıslak sokaklarında attığım her adımda, içtiğim her kaşık çorbada ve her çapa mevsiminde adını sayıklamaktan sesim kısıldı. Uğursuz akşamlarda bilemediğim kokun tüttü bana.
Ah benim Zeytin’im, senin soğuk toprağın benim sıcak toprağımla herhalde karışamayacak. Başımda bin bir musibet ile ben zannederim ki pek duramam buralarda, kusa kusa bir hal oldum azapları.
Bir insan ne senin kadar ne de benim kadar yalnız bırakılmalı.
Bıçkın civanım, toprağın ardında hurin ile mutlusundur umarım. Keşke, ölümüne engel olabilseydim…
Ama küçücüktüm…
5.0
100% (1)