Alçak ruhlu olanlar para arar, yüksek ruhlu olanlar ise saadet arar. ostrovski
SALİHA İNAN Hiçliğim
SALİHA İNAN Hiçliğim

ÖMÜRDEN BiR NEFES

Yorum

ÖMÜRDEN BiR NEFES

( 1 kişi )

0

Yorum

0

Beğeni

5,0

Puan

235

Okunma

ÖMÜRDEN BiR NEFES

ÖMÜRDEN BiR NEFES



ÖMÜRDEN BiR NEFES

Bu devasa kent, gökyüzüne uzanan modern cam kuleleri, hiç sönmeyen neon ışıkları ve durmaksızın atan nabzıyla, yaşayan bir senfoniydi adeta. Her köşesi farklı bir hikaye fısıldar, her sokağı sayısız ayak izi barındırırdı. İşte bu şehrin kalbinde, Tel ile Ten’in aşkı filizlendi. Bu, sıradanlığın ötesinde, dünyevi bağlardan azade, ruhlarının derinliklerinden gelen bir yankıyla yaşayan bir sevdaydı. Kentin kaotik ritminde kaybolup gitmek yerine, her anı bir ölümsüzlük destanına çeviren, kutsal bir hissediş. Sanki zamanın kendisi, onların aşkıyla birlikte var olmuş, başlangıcı ve sonu hiç olmamıştı.

Onların sevdası öyle basit, öyle gelip geçici değildi. Nedensizdi, sebepsizdi, niçinsizdi. Ten, Tel’in olmadığı anlarda bile, sanki soluduğu her nefeste onu hisseder, bir anlık ayrılık bile içini kavuran, tarifsiz bir özlemle doldururdu. Gözleri kapalıyken bile Tel’in hayaliyle titrer, parmak uçlarında onun sıcaklığını arardı. Tel ise, Ten’in adını duyduğunda, koca şehrin uğultusu bir anda susar, trafik gürültüsü anlamsızlaşır, zaman dururdu. Sadece Ten’in sesi kalırdı geriye, yankılanan, ruhunun derinliklerine işleyen bir melodi gibi. O ses, ona verilen bir ömürdü, başka hiçbir şeye değişmezdi. Hırslardan, gösterişten, bu dünyevi telaşlardan uzak, sadece birbirlerine adanmış saf bir ruhsal bağ, kutsal bir emanetti sanki. Onlar birbirlerinin yansıması, birbirlerinin nefesiydi.

Kentin kalabalık caddelerinde el ele yürüdüklerinde, sanki görünmez bir kalkanla çevriliydi. Hiç kimse o kalkanı aşamaz, o kutsal alanı ihlal edemezdi. Onlar iki silah arkadaşı gibiydi; biri tökezlese diğeri düşmez, biri düştüğünde diğeri ona el uzatır, ayağa kaldırır, düşseler dahi beraber kalkarlardı. Ten’e tek laf ettirmezdi Tel, onun en küçük bir hüznü bile Tel’in dünyasını karartırdı. Birbirlerine bir şey olacak diye yürekleri ürperirdi. Tel’in saçının tek teline zarar gelse Ten’in dünyası kararır, Ten’in bir anlık hüznü Tel’in içini kasıp kavururdu. Bu, öyle sıradan bir korku değildi; bu, sevginin en derin, en kutsal tezahürüydü. Biri olmadan diğerinin nefes alamayacağı, var olamayacağı sadakat ve bağlılıktı.

Ve belki de bu kutsal sevginin en saf hali, gecenin ilerleyen saatlerinde kendini gösterirdi. Kentin ışıkları uzaktan titreyen yıldızlar gibi parıldarken, Tel ile Ten birbirlerine sıkıca sarılarak uyurlardı. Onlar için bu, sadece uyumak değildi; ruhları birbirine dolanmış, iki sevgi yumağı gibi, birbirlerinin varlığında eriyerek huzur bulmaktı. Uyurken dahi birbirini izlemeyi çok seven iki sevgi dolu kalpti onlar. Güzellik ya da dış parıltılar değil, birbirinin var oluşunu, birbirinin varlığını kutsal bir lütuf gibi seven iki insandı. Tel, Ten’in saçlarına gömerdi yüzünü, o tanıdık, eşsiz kokuyu içine çekerdi; bu koku, dünyanın en güzel melodisiydi, onu yatıştıran, güvende hissettiren tek sığınak. Ten ise, Tel’in göğsünde, atan kalbinin ritmiyle uyurdu; o ritim, ona hayat veren, varlığını hissettiren kutsal bir melodiydi. Birbirlerini seyretmekten hiç bıkmazlardı; her bir çizgi, her bir mimik, birbirlerinin ruhlarına açılan birer kapıydı. Onlar için birbirine sarılıp uyumak, ayrılığın olmadığı bir dünyada, sonsuzluğu kucaklamak gibiydi. Bu derin bağ, onlara başka hiçbir şeyde bulunamayacak bir huzur verirdi.

Onların bu kutsal sevgisinin çılgınlıkları da cabasıydı. Öyle birbirlerine küs kalmaya dayanamazlardı, bir an bile ayrılık onların kalbinde kocaman bir boşluk yaratırdı. Birbirlerine olan saygıları ise bu derin bağın en sağlam temeliydi; bu, sadece bir sevgi değil, kutsal bir saygı bağıydı. Her an, her nefes, birbirlerine duydukları bu eşsiz sevgi ve saygıyla harmanlanmıştı.

Bir gün, kentin kalabalığında, basit bir yanlış anlaşılma alevlenmişti. Belki de bir kelime, belki de bir bakış... Tel’in aceleci bir tavrı, Ten’in yanlış anlaşılmasına sebep olmuştu.

~"Tel, seni nasıl seviyorum biliyor musun?" diye fısıldadı Ten, gözlerinde bir hüzünle, sanki kırılan bir kalbin sesiydi bu.

~Tel, yüzünü çevirdi, sesinde keskin bir sitem vardı. "Bilmiyorum, çünkü halen sarılmadın!" Bu, aslında ne kadar incindiğinin bir ifadesiydi.

~Ten’in kalbi sıkıştı, acı bir gülümseme belirdi yüzünde. "Sarılmak ne ki? Ben sana ölüyorum!" Sözleri, sitemin ardındaki tarifsiz aşkını
haykırıyordu.

~Tel döndü, gözlerinde tarifsiz bir acı, Ten’in sözleri yüreğine işlemişti. "Sen ölme, ben yaşayamam ki!" Tel’in sesi titrek, çaresizdi.

~Ten’in gözleri doldu, gözyaşları yanaklarından süzülüyordu.

~Tel "Ölüm de beraber gülüm, yaşamak da beraber!" Bu, onların aşk yeminiydi, bir taahhüt.

~Tel, Ten’in elini tuttu, parmakları kenetlendi ama aralarındaki hüzün hala hissediliyordu. İşte tam bu noktada, Tel, Ten’in gözlerinin içine baktı, bir sınav gibiydi bu.

~Ten"Peki ya ben bir kuş olsam sever miydin?" diye sordu Ten, sesi titrekti, sanki bir umut arıyordu, Tel’in cevabıyla yarasını sarmak istiyordu.

~Tel "Ağaç dalların olurdum, belki bir gün konarsın diye," diye yanıtladı Tel, yüreğinden kopan bir fısıltıyla. Sesindeki şefkat, tüm sitemi silip atmıştı.

~Ten"Peki ya balık olsaydım yine sever miydin?"
Ten’in sesi şimdi daha umutluydu, gözlerinde bir parıltı belirmişti.

~Tel "Aynı okyanusta balık olmak için can verirdim." dedi Tel, gözleri dolarken. Bu sözler, Tel’in Ten için ne kadar fedakar olduğunu, varoluşunu dahi değiştirebileceğini gösteriyordu.

~Ten gülümsedi, yüzünde aydınlık bir ifadeyle. "Seni candan sevmek bu olsa gerek."

Tel~"Peki ya ben bir yanardağ olsam sever miydin?" Tel, son bir umutla sordu, cevabı merakla bekliyordu. Bir çılgınlık daha, bir imtihan.

~Ten hiç tereddüt etmeden, gözleri parlayarak cevap verdi: "Yağmur olur yine severdim!"

İşte o an, tüm kavga, tüm kırgınlık buharlaşıp gitmişti. Sözler, ruhlarının en derininden gelen bir şifa olmuştu. Birbirlerinin varlığını bu kadar derinden seven iki insan, küs kalabilir miydi? Mümkün değildi. Onlar, birbirlerinin kalbine öyle saygı duyardı ki, en küçük bir anlaşmazlık bile bu kutsal bağı zedeleyemezdi. Bu diyalog, onların çılgınlıklarının bir parçasıydı; birbirlerini test etmek, aşklarının sınırlarını görmek ve her defasında daha da güçlenerek geri dönmek. Çünkü Tel ve Ten için, her ayrılık bir kavuşma, her küslük bir barışma başlangıcıydı.

Bir gece, kentin semalarında fırtına koptu. Şiddetli yağmur ve şimşekler şehri esir almış, gökyüzü yırtılıyormuş gibiydi. Tel, acil bir iş için şehrin uzak bir ucuna gitmişti ve dönüş yolunda araçlar mahsur kalmıştı. Telefonu çekmiyordu, iletişim tamamen kesilmişti. Ten, evde pencereye yapışmış, gözleri kentin parlayan ama şimdi fırtınayla boğuşan ışıklarında, eli yüreğin de! bekliyordu.

Saatin her tik takı, bir ömrün yitişi gibiydi. Gecenin en zifiri anında, kapı yavaşça aralandı. Gelen Tel’di. Üzeri sırılsıklam, yüzü bembeyaz, yorgun ama gözleri parlıyordu, Ten’i bulmanın huzuruyla. Onu görür görmez Ten’in gözlerinden yaşlar boşanmaya başladı. Koşup sarıldılar birbirlerine, sanki aylardır ayrılarmış gibi. Tel, titreyen sesiyle fısıldadı:

"Bırakmam seni Ten, ölmekte yaşamakta beraber el ele yürek yüreğe diye haykırdı"

Ve o an, sanki kentin tüm ışıkları sönmüş, sadece onların ruhlarının ışıltısı etrafı aydınlatmıştı. Ten’in gözlerinden akan her damla yaş, Tel’in yüzüne değdiğinde, sanki tüm fırtına dinmiş, şehir nefes almıştı. Onlar için ölüm bile o an, şerbet niyetine sunulsa içerlerdi. Çünkü onlar, birbirleri için ölmeyi bile göze almış, birbirlerinin ömrü, hayatının anlamı, varlık sebebi olmuştu. Bu, sadece bir fedakarlık değil, sevginin en yüce makamıydı.

Tel ve Ten, her geçen gün aşklarını daha da büyüttüler, daha da derinleştirdiler. Kentin en yaşlı sakinleri bile böyle bir sevdaya şahit olmamıştı. Onların sevgisi, kentin soğuk betonarme yapısına rağmen, adeta bir ışık feneri gibi yükseliyordu. Ve kentin sokaklarında, rüzgarın uğultusunda, Ten ile Tel’in aşklarının fısıltıları dolaştığına yemin ederdi insanlar. Çünkü öyle bir sevda, sadece bedenlerde değil, ruhlarda yaşar, nesilden nesile, kalpten kalbe fısıldanırdı; tıpkı bu kentin ebedi ruhu gibi.

Bu kutsal sevgi, onların ortak tutkularında da yankılanırdı. Her ikisi de nostalji hayranıydı, geçmişin kıymetli anılarını, manevi hediyelerin anlamını daimi hatırlayan ruhlardı. Onlar için bir fotoğraf karesi, eski bir mektup ya da el yapımı küçük bir eşya, paha biçilmez bir hazineydi. Mükemmel Türk sanat musikisi aşığıydılar; sazın tellerinden yükselen her notada, kudümün ritminde, birbirlerinin ruhlarını bulur, ortak bir melodide kaybolurlardı. Klasikleşmiş eserlerin her bir makamı, onların aşklarının farklı bir tonunu, derinliğini yansıtırdı.

Kentin beton yığınları arasında, yeşilin ve doğanın nefes aldığı parklarda yaptıkları yürüyüşler, onlar için sadece bedensel bir eylem değil, ruhsal bir arınmaydı. El ele yürüdüklerinde, şehrin gürültüsü silinir, sadece kalplerinin ritmi yankılanırdı. Bu yürüyüşlerde, geçmişten gelen ok atma ve ata binme gibi hobiler, onların ruhlarındaki o köklü, kadim bağın bir yansımasıydı. Ok yaydan çıktığında hissedilen o odaklanma, hedefe kilitlenme; at sırtında rüzgara karşı giderken hissedilen özgürlük ve bütünleşme, onların birbirlerine olan bağlılıklarının metaforu gibiydi. Özellikle Ten’e sarılınca dünya dururdu Tel için. O an, zamanın, mekanın, tüm dertlerin anlamını yitirdiği, sadece onların var olduğu bir sonsuzluk anıydı. Ten’in kollarında olmak, Tel için en güvenli liman, en sıcak yuva, en sonsuz nefesti. Bu öyle bir sevgiydi ki, her anı bir ömre bedeldi ve her ömür, bu sevginin yanında kısacıktı.

Saliha İNAN
Hikâye
23
.../.../25

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 

Topluluk Puanları (1)

5.0

100% (1)

Ömürden bir nefes Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Ömürden bir nefes yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
ÖMÜRDEN BiR NEFES yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL