Gün geldi ağladığım günlere ağladım. hz. ebubekir
Hakan Yozcu
Hakan Yozcu

3. Lefkara Edebiyat Şöleni

Yorum

3. Lefkara Edebiyat Şöleni

0

Yorum

1

Beğeni

0,0

Puan

511

Okunma

3. Lefkara Edebiyat Şöleni


Lefkoşa Yunus Emre Enstitüsü tarafından geleneksel olarak her yıl düzenlenen Lefkara Edebiyat Şölenlerinin bu sene üçüncüsü yapıldı. Uzun bir maraton olarak günlere bölünen bu şölene konuşmacı olarak ben de davet edildim.
3. Lefkara Edebiyat Şöleni çerçevesi içinde 15 Mayıs 2025 Perşembe günü Lefkoşa Hala Sultan İlahiyat Koleji öğrencileri ile beraber olduk.
Şölene konuşmacı olarak benimle birlikte Bursa’dan gelen oyuncu ve Karagöz kukla ustası Sayın Veysel Kamış Bey de katıldı. Ben, şölende “Kıbrıs Türk Tiyatrosu”nu anlatırken Veysel Kamış Bey “Örneklerle Geleneksel Türk Tiyatrosu” hakkında güzel bir sunum yaptı.
Her şeyden önce gerek okul idaresi; gerek öğretmenler ve gerekse öğrenciler bizlere büyük bir ilgi gösterdi. Türk misafirperverliğinin en güzel örnekleri ile bizleri misafir ettiler.
Okul, geniş bir bahçeye sahipti. Her haliyle modern ve temiz bir okul olarak göze çarpıyordu. Öğrenciler dışarıda geziyor, oynuyor, sohbet ediyorlardı. Pırıl pırıldılar. Arada dolaşan görevli öğretmenler vardı. Tanıdık bir dosta rast geldim. Koridorda Mustafa Tarhan Hocam ile karşılaştım. Büyük bir samimiyetle karşıladı beni. Hemen Müdür beyin odasına götürdü.
Müdür Himmet Turgut Bey ile de daha önceden tanışıyorduk. Çok iyi bir eğitimci idi. Buraya Müdür olduktan sonra aldığı bayrağı en şekilde ileriye taşımak için mücadeleye devam ediyordu. Doğrusu bunda çok da başarılı olmuştu. Çünkü okul son derece güzel, modern ve donanımlı idi. Gördüğüm kadarıyla eksik hiçbir şey yoktu. Çok iyi bir eğitim veriliyordu burada.
Okul Müdürü Sayın Himmet Turgut hocamız, çok güzel bir organize yaparak bu söyleşiyi hayata geçirdi. Görevli öğretmen ve öğrenciler de en iyi şekilde bizleri ağırladılar. Kemal Baş Hocam ve Tuba Yaşar Hocahanım salonu tamamen doldurmuşlar bizleri bekliyorlardı. Yanımızdan hiç ayrılmadılar…
Himmet Turgut Beyin odasında bir kahve içimi sohbetten sonra öğrencileri bekletmemek adına salona gittik. Bizi heyecanla karşıladılar.
Salon oldukça genişti. İçerisi mavi koltuklarla doldurulmuştu. Hiçbir koltuk boş değildi. Öğrenciler heyecanla, dikkatle bizi dinliyorlardı.
Konuşma için önce bana söz verildi. Zaman kısıtlıydı. Okul çıkışı otobüsleri kaçırmamak için her birimize yarım saatlik bir zaman ayrıldı. Bu nedenle konuşmamı sıkı bir elekten geçirerek yaptım.
Kıbrıs Türk Tiyatrosunun Mağusa’ya sürgüne gelen Namık Kemal ile başladığını, onun gençler üzerinde büyük bir etki yaptığını, birçok gence edebiyat zevki aşılayarak Kıbrıs Türk edebiyatında unutulmaz isimleri ortaya çıkardığını anlattım.
Üner Ulutuğ’un Türkiye’ye tiyatro okumak için giden ilk gencimiz olduğunu, okulunu bitirip geldikten sonra da tiyatro faaliyetlerine başladığını, birkaç arkadaşı ile bir araya gelerek İLK SAHNE adını verdikleri daha sonra Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları’nın temeli olan tiyatroyu kurduklarını, ilk oyun olarak da Vedat Nedim TÖR’ün “Kör” adlı oyunu oynadıklarını belirttim.
Türkiye’den temsil için gelen TC Devlet Tiyatroları yetkilileriyle görüştüklerini ve kendilerine yönetmen göndermelerini istediklerini bunun da kabul gördüğünü, ardından ünlü oyuncu Tekin Akmansoy’un Kıbrıs’a gelerek oyunlar yönettiğini belirttim. Yine Cüneyt Gökçer gibi dev bir ismin Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları’nda “Anna Frank’ın Hatıra Defteri” adlı oyunu çıkardığını söyledim.
Benden sonra Bursa’dan gelen Sayın Veysel Kamış Bey, çok güzel bir sunum yaptı. Geleneksel Türk Tiyatrosunu örnekler vererek anlattı. Meddahlığı anlatırken meddah oldu. Karagöz kuklalarını eline alarak kısa bir Karagöz oyunu sundu.
Konuşma arasında benim en çok ilgimi çeken sözleri Karagöz hikayesini anlatırken devrin padişahının komikliklerinden dolayı Hacivat ile Karagöz’ün kellesini vurdurduğu söylemi oldu. Sayın Veysel Kamış, bu söylemin doğru olmadığını, Osmanlının güçlü padişahlarından biri olan Orhan Gazi’nin bunu yapacak kadar aciz bir insan olmadığını söyledi. Bunlar daha sonradan uydurulmuş gerçek dışı söylemlerdir diyerek işin doğru yanının anlattı.
“Hacivat ile Karagöz’ün Bursa’da bir camii inşaatında çalıştığı ve komiklikler yaptığı doğrudur. Ancak bundan dolayı kellelerinin padişah tarafından alındığı doğru değildir. İnşaat süresinin bitmeyişini öğrenmek için Hacivat ile Karagöz’ü çağırır. İnşaatın neden bitmediğini sorar. Karagöz aslında bunun sebebini bilmektedir. Fakat ispiyonculuk yapmamak adına, başkalarının başı yanmaması adına açıkça söyleyemez. Bir oyunla padişaha anlatmak isterler. Bunun asıl nedeni abdestsizliktir diye oyun oynayarak anlatırlar. Padişah o an anlamaz. Onları Bursa’dan başka yere sürer. Fakat inşaat yine bitmez. Demek ki sebep bunlar değilmiş diyerek tebdili kıyafet ile cami inşaatına gider. İşçi olarak çalışmaya başlar. Orada çalışan bir işçi, her gün taşları dizmektedir. Fakat etrafta kimsenin olmadığını görünce dizdiği taşları söküp geri götürmektedir. Bu, günlerce böyle sürdüğü için iş, uzamaktadır. Padişah bunu görünce işçiye neden böyle yaptığını sorar. İşçi de tebdili kıyafet içinde bulunan padişahı tanıyamadığı için ona gerçeği anlatır. Gardaş, ben ekmeğimi kazanmak için çok uzaktan geliyorum. Çok erken kalkıyorum. Abdestimi dahi alamıyorum. Bana bu taşları dizmemi söylüyorlar. Şimdi söyler misin ben abdestsiz bu camiye nasıl taş dizebilirim. Vicdanım buna nasıl el verir? O nedenle kimsenin olmadığı zamanlarda dizdiğim taşları söküp geri götürüyorum der.
Padişah o anda Hacivat ile Karagöz’ün kendisine oyunla anlattığı cami abdestsizlik yüzünden bitmiyor sözünü hatırlar. Ve bunun ne anlama geldiğini o zaman anlar.”
Veysel Kamiş, Gölge oyununun yüzyıllar öncesinde Çin’de olduğunu ama gölge oyununun bizim icadımız imiş gibi anlatılmaya çalışıldığını ve belki de bu nedenle tarihe Orhan Gazi’nin Hacivat ile Karagöz’ün kellesini aldığı yalanının ortaya atıldığını iddia etti.
Böyle bir iddianın doğru olmadığını, Hacivat ile Karagöz’ün kellerinin alınmadığını, aksine padişahın onlardan birini doğuya, birini de Batı’ya sürgün ettiğini belirtti.
Eğer bu doğruysa doğrunun bilinmesi için burada yazma ihtiyacı duydum.
Konuşmadan sonra kolej Basın Yayın Kolu öğrencileri bizimle edebiyat ve sanat üzerine özel bir söyleşi yaptı. Bu söyleşi videoya alındı. Youtub’da yayınlanıyormuş. Gerçekten çok zevkli, içten ve samimi bir söyleşi oldu. Bu söyleşiyi mutlaka izlemenizi salık veriyorum. Çünkü çok güzel diyebileceğim kadar sanat ve edebiyat tadı var.
Böyle bir şölene hayat veren, emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.

Paylaş:
1 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
3. lefkara edebiyat şöleni Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz 3. lefkara edebiyat şöleni yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
3. Lefkara Edebiyat Şöleni yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL