0
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
345
Okunma

Birhan Keskin’in “İz” şiiri, insan ruhunun en kırılgan, en çıplak anlarına doğru açılan bir iç yürüyüşün, bir iz sürmenin şiiridir. Bu dizelerde acı, yalnızca bir duygu değil; bir coğrafyadır, bir yol, hatta bir ormandır. Şair, bu ormanı geçmenin yalnızca geçmekle kalmayıp dönüştürücü bir güce sahip olduğunu fısıldar.
Şiirin açılışında yer alan “Acıyla geçtiğim yoldan geçiyorsun / izlerime rastlıyorsun” mısraları, bir başkasının kaderine, deneyimine temas etmenin, onunla bir tür içsel akrabalık kurmanın işaretidir. Şair burada zamanın ötesinde bir ortaklık kurar; sanki acı, insanları birbirine görünmez bir ağla bağlayan, evrensel bir hafıza gibi işler. “Orada benden savrulan parçalar kurusa da, izleri var hâlâ yolun kenarında” dizesi, yaşananların geçip gitmediğini, insanın acı aracılığıyla dünyada bir iz bıraktığını gösterir. Kurumuş ama silinmemiş bu parçalar, geçmişin hâlâ şimdiye nasıl sızdığını anlatır.
Birhan Keskin’in şiirinde acı, edilgen bir yara olmaktan çok, aktif bir büyüme alanına dönüşür. “Acının ormanı büyütür insanı” dizesi, insanın içsel olgunluğunun kolaylıkla değil, zorlanarak, yara alarak geliştiğini söyler. Orman metaforu, karanlık, belirsiz ama aynı zamanda canlı ve doğurgan bir alanı çağrıştırır. Tıpkı bir ormanda yürürken kaybolma ihtimali olduğu gibi, bu içsel yolculukta da kişi kendi içinde kaybolabilir. Ama yine de yürümek gerekir. “Ustası olacaksın içine gerdiğin tellerin” dizesi, bu yürüyüşün bir usta-çırak ilişkisi gibi olduğunu ima eder. Acıyla geçirilen her deneyim, içteki tellerin nasıl titreşeceğini, hangi şarkının hangi acıyla doğacağını öğretir.
Şiirin orta bölümünde ise bir zaman belirsizliğiyle karşılaşırız: “Ne zamandı bilmiyorum”. İşte burada şiir, bireysel tarihin, travmanın ve tekrarın döngüsüne girer. Korkular, tortular, insanı yerinde sabit gibi gösterirken aslında sürekli içsel bir hareketle döndürür. “Sanma ki daha dönmeyeceksin / kalsan da bir yer için, aslında hep gidiyorsun” sözleri, yerinde kalan bedenin ardında sürekli hareket hâlindeki bir ruh olduğunu düşündürür. Kimi zaman bu hareket, içe doğru bir çöküş; kimi zaman ise dışa doğru bir kaçıştır.
Son bölümde şair, kendi deneyimini anlatmanın bir sınırına gelir: “Ne geçtiğin yola ne sana dokunabilirim ben”. Bu, hem bir kabulleniştir hem de bir saygı duruşudur. Herkesin acısı, şarkısı ve içindeki tellerin tınısı farklıdır. Bir başkasının yoluna eşlik edemezsiniz; o ormandan her insan yalnız geçer. Ama yine de bir dilek bırakır şair: “Senin de şarkıların olsun”. Bu, yalnızca acıyı geçirmek değil, onu anlamak ve ondan bir anlam üretmektir. Teller titreşsin; çünkü içimizdeki en hakiki müzik, yaşadıklarımızın içimizde yankılanan sesiyle oluşur.
Birhan Keskin’in şiiri, acının yıkıcılığını değil, dönüştürücü gücünü anlatır. Her yara bir iz bırakır; bu izler bir harita olur sonraki yolculara. Ve her iz, bir şarkının notası gibidir: kırık, ama gerçek.
5.0
100% (1)