1
Yorum
5
Beğeni
5,0
Puan
455
Okunma

“İnsanların yüzbinlerce senedir lügat yazıyor oluşuna rağmen, halen gerektiği kadar kelime bulunmayışı tuhaf değil mi?”
Amak-ı Hayal (F.Ahmet Hilmi Efendi)
Elmira, o sabah evden erken çıktı.Çocuğu kreşe bıraktıktan sonra metroya bindi. Şehrin nispeten sakin bir yerinde bulunan eski terzihaneye yakın durakta indi. Alışveriş sonrası genelde buraya düşerdi yolu. Aldığı kıyafetleri eve geldiğinde beğenmez, nedense üstünde iğreti durduğunu düşünürdü. Memnuniyetsizce birini giyip diğerini çıkardığı elbiseleriyle sonunda terzinin yolunu tutardı. Ölçülerine uyduramadığı kıyafetleri değildi belki de onu Hikmet dedeye getiren, bir türlü içine sığamadığı beşer giysileriydi. Genelde dar; bazen de bol geliyordu üstüne. Hikmet Dede pek konuşkan değildi, belki de sözleri gücünü suskunluğundan alıyordu.Kaç yaşındaydı anlamak zordu, zamansız bir yerden bakıyordu gözleri.Genç sayılabilecek yaşlarından beri ona ”Dede”dendiğine göre, bu sıfat yaştan daha farklı ve saygın bir şeyi işaret ediyordu belli ki.
Elmira usulca selam verdi dedeye. Dede gülümseyerek selamını aldı, oturacağı yeri işaret etti:
-Hoş geldin bakalım bugün ne çıkacak heybeden tamirlik- tadilatlık?
Elmira,her sözü mecazlı bu hikmet dolu insandan başka kimsenin iğnelemelerine dayanacak ruh halinde değildi.Ama o, iğneleri Elmira’nın şahsiyetine değil nefsine batırıyordu.Bu yüzden acımıyordu canı.Nefsine ne olduğu ise umrunda değildi zaten…
Elmira tutuktu, çünkü zihninde her duyguya karşılık gelen bir sözcük bulamıyordu.Sadece çayını yudumladı bir süre.Sonra çantadan çıkardığı gömleği göstererek gülümsedi:
-Artık üstüme olmuyor.Ya onu kendime göre ayarlayacağım ya da kendimi ona göre ….
“-Genelde kendini ona göre uydururdun sen ama…Bir noktadan sonra demek ki…”dedi Hikmet Dede gözlüklerinin üstünden bakarak manidar.Elmira tebessüm etti,en keyifsiz anlarında bile neşelendirmeyi bilen bu mütevazı ve bilge adama rastladığı için çok şanslı olduğunu düşündü.Hem de rastgele bir terzi dükkanında…Hikmet,umulmadık mekan ve zamanlarda insanın karşısına çıkabiliyordu.Elmira alışıktı elbet onun balyoz gibi sözlerine.Sonradan zılgıtı yememek adına özenle seçilmiş sözcüklerle konuştu.Yine de nasibine düşeni almadan gittiği görülmemişti.
-“Kadınlar gömlek değiştirmeyi bilirler.”diyor bir şair okuduğum son kitabında dedem.Bu aslında çok dokunaklı bir cümle.Her durumda dengeleyici olmaya çalışırken bir de bakıyosun ki dönüştüğün şey…”
Hikmet dede göz teması kurmadan elindeki kumaşı kesmeye devam etti.
-Kurban performansın bittiyse şu çayımı tazeleyiver hele.
Bu sözler, hüzünlü bir şarkıya başlamışken araya giren reklam etkisi yapmıştı. Elmira, onun küt diye inen cümlelerine hep hazırlıksız yakalanıyordu. Birkaç saniye içinde , önce kızgınlığa, sonra kırgınlığa sonra da anlayışa dönüşen tepkilerini ayarlamakta zorlanıyordu.
Çayı doldururken akvaryumdaki balıkların sessiz güzelliğine takıldı gözleri.Lacivert,turuncu,sarı pırıltıları nasıl da onun bakışlarını içine çekiyordu.”Ben çok üzülüyorum bu minik güzelliklere dedem,ait oldukları yerden çok uzaktalar.”
-“Bence sen kendine acı” dedi Hikmet dede ters ters bakarak. “Onlar sınırlı bilinçle, sınırlı sularda yüzüyor.Sen,sınırsız bir bilinçle, sınırlı bedende esirsin.”
Anlat bakalım bu gömlekten başka ne üfürükten tayyare dertlerin var senin?”
Hikmet Dede,her zamanki gibi formundaydı ve ,dünyayı önemsiz bir tiyatro seyreder gibi dalgacı bir üslupla yorumluyordu.Onun hikayesine gerçeklik kazandırmak istemiyordu. Elmira,alınmamaya çalışıyordu ama bazen bunu yapmakta zorlanıyordu. Çayı masaya bırakıp dedenin elindeki kumaşı zarafetle dikişine odaklandı.Yaptığı her gündelik işe bir nitelik akıyordu.Bunu nasıl başardığını hep merak etmişti.
-Benim işim insanlar ama insan ilişkilerinde çok iyi sayılmam aslında,içe dönük biriyim. Bu çok komik bir çelişki değil mi? Yani insanların hadsizlikleri, inceliksiz tavırları,bencillik ve bilinçsizlikleri tadını kaçırıyor hayatın.Her şeye uygun tek bir formül de bulamıyorum. Sürgit aynı döngü…
Hikmet Dede şöyle bir süzdü Elmira’yı:
-Sen yine topu taca atmaya devam et bakalım nereye kadar…Mutsuzluğun nedeni insanlar, olaylar değildir, onlar zaten içinde taşıdığın mutsuzluğu açığa çıkarırlar. Misal bugün uyandığında bir olay mı oldu ki, şimdi böyle saçma sapan sızlanıp duruyorsun karşımda?
Yok, olmayacaktı bugün,Hikmet Hoca fazla celalliydi ve kaldıracak durumda değildi Elmira.Egosu muydu kalbi miydi kırılan bilemedi.Yine de kırılıp etrafa dağılan parçalarını yerden toplamadı Elmira, savunmadı, konuşmadı, direnmedi. Gitmek için müsaade istedi sadece.
Hikmet dede şefkatli ve ölçülü bir gülümsemeyle : Müsaade senin, giderken unutma ama…
Elmira kapıyı açacakken döndü Hikmet Dedeye merakla:
-Neyi, anlamadım?
-Kırıkları diyorum…Dükkanda kalmasın ,süpürmek zor oluyor senden sonra...
5.0
100% (1)