0
Yorum
0
Beğeni
5,0
Puan
240
Okunma

Yeşil, baharın ilk müjdesi gibiydi; taze, canlı ve umut dolu. Kalbi, gökyüzünün sonsuz maviliğine duyduğu tarifsiz bir sevgiyle atıyordu. Mavi ise, denizin derinliklerindeki gizemli hislerle yeşile bağlı bir adamdı. Kalemi eline aldığında, yazdığı her bir harf, her bir kelime, sessizce yeşilin adını fısıldayan bir melodiye dönüşüyordu. Ancak, yılların omuzlarına yüklediği görünmez ağırlık ve geçmişin karanlık gölgeleri, bu içten gelen aşkın bir türlü gün yüzüne çıkmasına izin vermiyordu.
Mavi’nin ruhunda, yeşile karşı kemirici bir kıskançlık da vardı. Öyle ki, yeşilin yanından kanat çırparak geçen en narin kelebeği bile kıskanırdı. Bu kıskançlık, boş bir kuruntu olmanın ötesindeydi; yeşilin hayatında, mavi’nin varlığını derinden tehdit eden, elle tutulur bir "geçmiş" vardı. Bu acı gerçekle kıvranan Mavi, bir yandan da yeşilin yanı başında, kalbindeki aşkı kelimelere döküyordu. Şiirler yazıyor, hayallerini roman sayfalarına taşıyordu; her bir dize, yeşilin eşsiz güzelliğine, ruhunun derinliklerine adanmış bir övgüydü. Fakat o büyülü cümleyi, "Seni seviyorum," diye fısıldamaya bir türlü cesaret edemiyordu. Her geçen gün, bu suskunluk iç dünyasında derinleşiyor, kelimeler boğazında çözülmez bir düğüme dönüşüyordu. Mavi, kıskanç bir aşıktı.
Yeşile duyduğu sevgi öylesine engindi ki, ne şarkıların notalarına sığıyor ne de şiirlerin mısralarına... Onu gözünden sakınır gibi seviyor, her an yakınında olmayı arzuluyordu. Ancak, kıskançlığının zehri ve geçmişin acı hatıraları, kalbini içten içe yiyordu. Yeşil’in sevgisinin yakıcı bir alev olabileceğini biliyordu. İçinden ona tüm gerçeği haykırmak istese de, görünmez bir el onu sürekli geriye çekiyordu.
Bu iki fırtınalı kalp, satırlardaki sevginin gerçek hayata dönüşmesi için çırpınıyordu. Mavi’nin içinden yükselen bir feryat sessizliği yırttı: "Kalbimin ateşi!" Yeşil ise, belki de bu yangını dindirecek bir umutla, yumuşak bir sesle fısıldadı: "Belki de kalbimin yağmuru olmaya ne dersin?"
Mavi’nin cevabı, derin bir hayranlık ve utangaç bir çekingenliğin karışımıydı: "Sen umman gibisin, ben neyim ki?" Yeşil, mavi’nin bu içten alçakgönüllülüğünü fark ediyordu ama kendi içinde de benzer bir duygu taşıyordu. O da mavi’yi ulaşılmaz bir zirvede görüyordu. Bu nasıl bir çelişkiydi ki? Birbirine böylesine denk iki aşık, vuslatı bu denli hak eden iki can neden aralarında aşılmaz bir mesafe bırakıyordu? Mavi, bu uzaklığın anlamına anlam veremiyordu.
Yeşil, güçlü ve ayakları yere sağlam basan bir kadındı. Hayata dolu dolu bakan, ne istediğini bilen kararlı bir duruşu vardı. Mavi ise, daha içine kapanık, duygularını derinlerde yaşayan hassas bir adamdı. Belki de bu zıtlıkları, aralarındaki gizemli çekimi artırıyor ama aynı zamanda o ilk cesur adımı atmalarını zorlaştırıyordu.
Günler haftaları, haftalar ayları kovaladı. Mavi, yeşilin etrafında sessiz bir hayranlıkla dönüyor, ona olan derin sevgisini yazdığı her satırda, her anlamlı bakışta belli ediyordu. Yeşil ise, bu yoğun sevginin farkında olmasına rağmen, geçmişte yaşadığı kalp kırıklıklarının gölgesinde temkinli davranıyordu. Belki de mavi’nin içindeki o keskin kıskançlık, onun da kalbinde bir şüphe tohumu yeşertmişti. Ya bu yoğun tutku bir gün boğucu bir hal alırsa? Ya bu derin sevgi, zamanla bir esarete dönüşürse?
Bir akşam, mavi yorgun bir ifadeyle, "Uyumaya gidiyorum," dedi. Yeşil, onun dinlenmeye ihtiyacı olduğunu anlayarak, "İyi uykular," diye mırıldandı ve onu düşünceleriyle baş başa bıraktı.
Mavi, yatağa doğru yönelirken duraksadı ve arkasını dönerek yeşile baktı. İçindeki o tanıdık kıskançlık dalgası yeniden yükseliyordu. "Peki ben uyuyacağım," dedi, sesi hafifçe gerginleşmişti, "Sen ne yapacaksın?"
Yeşil, onun bu endişeli sorusuna sıcak bir gülümsemeyle karşılık verdi. "Ben mi? Hikaye yazıyorum," diye cevapladı sakin ve huzurlu bir sesle.
Mavi’nin yüzünde belirsiz bir ifade oluştu. "Hikaye mi?" diye mırıldandı, sanki bu cevap onu tatmin etmemişti. "Neden uyumuyorsun?"
Yeşil, mavi’nin bu sorgulayıcı tavrını anlamaya çalışarak içini çekti. "Uykum yok henüz," dedi nazikçe. "Sen yorgunsun, dinlenmelisin."
Mavi, yatağın kenarına oturdu ve yeşilin gözlerinin içine baktı. "Biliyorum yorgunum," dedi, sesi yumuşamıştı, "Ama merak ediyorum işte... Ne yazıyorsun?"
Yeşil, onun bu merakını kırmadı. "Bizim hikayemizi," diye fısıldadı, gözlerinde hüzünlü bir ışıltı belirdi. "İki rengin, yeşilin ve mavinin hikayesini..."
Mavi’nin yüzünde şaşkın bir ifade yayıldı. "Bizim hikayemiz mi?"
Yeşil başını salladı. "Evet. Bazen kelimelerle anlatamadıklarımızı yazarak anlatmak daha kolay oluyor."
Mavi bir an sustu, sonra derin bir nefes aldı. "Keşke sen de benim kadar kıskanç olsaydın, yeşil," dedi, sesinde hafif bir sitem vardı. "O zaman belki beni daha iyi anlardın."
Yeşil’in gülümsemesi soldu. Mavi’nin bu sitem dolu sözleri kalbine dokunmuştu. "Kıskançlık sevginin ölçüsü değildir, mavi," dedi usulca. "Benim sevgim de en az seninki kadar derin ve gerçek."
Mavi, yeşilin bu sözlerine inanmak istiyordu ama içindeki o kemirgen duygu onu hala rahat bırakmıyordu. "O zaman neden bu kadar sakinsin?" diye sordu, sesinde bir çaresizlik vardı. "Neden benim gibi fırtınalar yaşamıyorsun?"
Yeşil, mavi’nin yanına oturdu ve elini tuttu. "Herkes sevgisini farklı yaşar, mavi," dedi şefkatle. "Senin kalbindeki ateş, benim kalbimdeki derin bir okyanus gibi. İkisi de aynı derecede güçlü ve gerçek."
Mavi, yeşilin sıcaklığını avuçlarında hissetti. Bu dokunuş, içindeki o karmaşık duyguları bir anlığına dindirdi. "Belki haklısın," diye mırıldandı, sesi hala şüpheliydi.
Yeşil, mavi’nin gözlerinin içine sevgiyle baktı. "Kıskanç olmak yerine gerçeğe yönelmelisin, mavi," dedi kararlılıkla. "Aşk, güvendir. Şüphe değil.
Mavi bir an sustu, sonra sadece belirsiz bir "He," diye mırıldandı. İçindeki o karmaşık fırtına hala dinmemişti. "Bu nasıl bir fırtına aşk, Allah’ım," diye iç geçirdi.
Yeşil, onun bu çaresizliğine şefkatle baktı. "Mavi," dedi, "Sende yok mu bu fırtına?"
Mavi’nin kıskançlığı adeta alevlendi. "Var," dedi keskin bir ifadeyle, "Hem de nasıl var!"
Yeşil derin bir nefes aldı. "Ömrünü ömrüme verdin mi?" diye sordu, gözlerinde hüzünlü bir ifade belirerek.
Mavi şaşkınlıkla ona baktı. "Nasıl böyle bir kanıya varırsın?"
"His," diye fısıldadı mavi, kalbinin en derinlerindeki o yoğun duyguyu dile getirerek.
Yeşil ayağa kalktı ve mavi’nin ellerini nazikçe tuttu. "Bana doğruluk ile gelene başımın tacı," dedi kararlı bir sesle, "İki ileri bir geri gitmez hayat, mavi."
O an, mavi’nin içindeki o çalkantılı fırtına bir anlığına dindi. Yeşil’in gözlerindeki o sarsılmaz dürüstlük ve kararlılık, kalbine bir nebze olsun huzur vermişti. Belki de yeşil haklıydı. Belki de kıskançlığın karanlık gölgesinde kaybolmak yerine, gerçeğin aydınlığına güvenmek gerekiyordu. Ancak bu tutkulu aşkta, gerçek ve his öylesine iç içe geçmişti ki, doğru yolu bulmak bazen labirentte yolunu kaybetmek gibiydi. Yine de, yeşilin bu anlamlı sözleri, mavi’nin kalbinde yeni bir umut ışığı yakmıştı. Belki de bu fırtınalı aşk, tüm engellere rağmen, sonunda güvenli bir limana ulaşacaktı.
Günler, bu inişli çıkışlı duygularla akıp giderken, mavi’nin içindeki o derin sevgi hiç azalmadı. Aksine, yeşilin sabrı ve anlayışı sayesinde, kıskançlığının keskinliği zamanla törpülendi. Bir akşam, yıldızlarla dolu bir gökyüzünün altında, el ele yürüyorlardı. Mavi durdu, yeşilin gözlerinin içine derinlemesine baktı. O derin mavilikte, yıllardır sakladığı tüm cesareti topladı.
"Yeşil," dedi, sesi bu kez titrek değil, kararlıydı. "Sen benim için baharın ilk filizi, umudun en güzel rengisin. Benim kalbimin ateşi, ruhumun en derin anlamısın. Benimle bir ömür boyu bu hikayeyi yazmaya, hayatımızın her anını birlikte yaşamaya var mısın?"
Yeşil’in gözleri mutlulukla parladı. Yüzünde, baharın en güzel çiçeği gibi bir gülümseme açtı. "Mavi," dedi, sesi sevgiyle dolu bir fısıltıydı, "Sen benim ummanım, ruhumun aynasısın. Seninle her fırtınaya göğüs gerer, her yağmurda yeniden yeşeririm. Evet, ömrümü ömrüne vermek onurdur! Seninle bir ömür boyu..."
O an, iki fırtınalı kalp nihayet huzura kavuştu. Mavi’nin istikrarlı ve içten evlilik teklifi, onların aşk hikayesini yeni bir boyut kazandırmış, iki rengin ahenkli dansını sonsuza dek sürecek bir birlikteliğe dönüştürmüştü. Artık, kıskançlığın gölgesi değil, sevginin aydınlığı yol gösterecekti onlara. Yeşil ve mavi, sonsuzluğa doğru el ele yürüyorlardı.
Saliha İNAN
Hikaye
13
.../.../25
5.0
100% (1)