0
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
294
Okunma

Bir sabah uyandığınızda her şeyin elinizden alındığını düşünün. Aileniz, özgürlüğünüz, mesleğiniz, inandığınız düzen… Geriye yalnızca çıplak varlığınız ve onu nasıl sürdüreceğinize dair yanıtlanmayı bekleyen bir soru kalmış. İşte Viktor Frankl’ın "İnsanın Anlam Arayışı" kitabı, bu sorunun en karanlık koşullarda bile nasıl yanıt bulabileceğini gösteren bir insanlık belgesidir.
Frankl, Auschwitz toplama kampında geçen günlerinde gözlemlediği bir hakikati şöyle dile getirir: “Yaşamak için bir nedeni olan kişi, hemen her ‘nasıl’a dayanabilir.” Çünkü insanın hayatta kalmasını sağlayan şey yalnızca fiziksel gücü değil, ruhunun tuttuğu yön, zihninin seçtiği anlamdır. Logoterapinin temelinde de bu yatar: İnsanın psikolojik iyiliği, yaşamdaki anlamı keşfetmesiyle başlar. Anlam, insanı hayata bağlayan görünmez bir köktür; o kök kuruduğunda birey ruhsal olarak savrulmaya başlar.
Frankl’a göre anlam, başkası tarafından verilemez. Her birey kendi acısıyla, kendi yıkımıyla yüzleşirken bu anlamı kendi içinde bulmak zorundadır. Bazen bir çocuğun varlığı, bazen bir iş, bazen de sadece “acıya katlanmakla yükümlü olduğuna dair bir bilinç” insanı hayatta tutar. Bu yüzden, acıdan kaçmak yerine acıyı dönüştürmeyi seçen insan, en yüksek anlam seviyesine ulaşır. Çünkü acıya yüklenen anlam, onu dayanılır kılar; hatta zamanla ruhu olgunlaştıran bir tecrübeye dönüştürebilir.
Frankl’ın “trajik üçlüsü” -acı, suçluluk ve ölüm- karşısında insanın verebileceği en güçlü cevap her şeye rağmen yaşama “evet” diyebilmektir. Her şeye rağmen yaşama, üretmeye, sevmeye, direnmeye evet demek. Çünkü bu evet, pasif bir kabulleniş değil; aktif bir sorumluluğun ifadesidir. İnsan, trajedisini bir başarıya dönüştürebildiğinde, yaşadığı şey artık yalnızca bir talihsizlik değil, bir tanıklık hâline gelir.
Bugün hepimiz, belki bir toplama kampında değiliz ama kendi içimizde varoluşun yüklerini taşıyoruz: belirsizlik, kayıp, anlamsızlık… Frankl’ın sesi bu noktada bize ulaşır: “Hayatın sizden ne beklediğini değil, sizin hayattan ne beklemeniz gerektiğini sorun.” Belki de soru artık şudur: “Ben bu acıyla ne yapabilirim?”
İnsanın en derin özgürlüğü, koşullar ne kadar zor olursa olsun, tutumunu seçebilmesidir. Ve bu seçim, bir fark yaratır. Çünkü hayat, anlam arayan ruhlar için her zaman bir yol açar.