Ödünç alınan son kuruşla ödenen ilk kuruş arasında tabii muazzam bir fark vardır. goethe
Gülüm Çamlısoy
Gülüm Çamlısoy

YOKSA YAZAMAZDIM ASLA

Yorum

YOKSA YAZAMAZDIM ASLA

( 2 kişi )

2

Yorum

8

Beğeni

5,0

Puan

429

Okunma

YOKSA YAZAMAZDIM ASLA

YOKSA YAZAMAZDIM ASLA




‘’Kekemedir yaşam şarkı söylerken geçer
Yağmur gibi çınlar sarı yağmurluklarda…’’(Alıntı)






Bir düşe bulut geçirdim
Aslında içimde saklı yaraydı geçirdiğim:
Kılıfın da uymadığı ayan beyan,
Kök hücrelerinde mevsimin.
İçimde büyüyen ağacın da gövdesinde uyuyan;
Bir düşman ki uyuya kalmış bir özlemle,
Fevri meltemin esintisinde
Esneyen yüreğim
Beden dediğin ne ki?

Sözcükler kadar yayvan bazen rahvan
Bir gün ışığına özlemim
Ölümün dahi tatlı geldiği
Ömrün sahne arkası
Oysaki perde demişti zamanın tanrısı.

Sessizlikle iştigal bir seyirciden arda kalan
Üç beş hıçkırık
Gözleri ala kuşlardan da kırmızı
Bir elem başrolde mevsimin rütbesi
İlla ki gizem.

Seziler başrolde
Mizacı aşkın huysuz ve hırpani
Bir telaşla başa alacaksak aynı sahneyi
Hep mi aşktır elzem?
Matarası kayıp bir düşten sızan
O tek damla
Ne melun bir gölgeymiş meğer
Çıktığım yokuş
Ve tapındığım acının okuttuğu bir okul adeta…

Kaykılan her sözcükte sevdalı bir vaveyla,
Başım da göğe ermedi hani:
Handikap ve dalavere,
Sökün eden iblis ve de…

Mevsimsiz bir düş kurma ümidiyle yemin etmişliğim var içimdeki metruk düşler sokağında yolda kalmış bir ölümlüden fazlası da değilim.
Renksizliğimi tensiye ediyorum ama bir renge de öykünmüyor değilim hani. Var ya da yok tıpası var ya da yok gerisi.
Varyemez düşlerin de muhasebesini kurarken.
Fevri bir rüzgârdan da fazlasıyım en çok içimdeki kırık dalları yeniden binlerce parçaya ayırmak istiyorum.
Sırıtan bir iklim ve melodi hatta tahayyül dahi edemeyeceğim zimmetli bir öfke dünün haznesinde sönmeyen yangının da bilmecesi.
Bir hazan düşüyüm bir hazan güftesiyim aslında hazandan çaldım ben bu esintiyi ve buklesi sönük bir havanın saçlarına esip gürlüyor içimdeki kelebekler ve uçuşan huzmelerde beyitler örüyorum içimdeki çocuğa layık bir de kurdele taktım mı gün ışığına.
Yorgun minvalindeyim ölüm öncesinin çürüğe çıkan bir mevsimin de raporunu sundum yetkililere.
Görüp göreceğim ne mi kaldı ve işte hıçkıran diyez.
Öldüren bir gülücük mü yoksa haşin bir tokat mı belki de uçuşan bir buse artık neyse ırkı olmayan acılardan düşen payıma ve renkli bir peyzaj ve işte arka ayaklarımda kalkıyorum havaya ve yaslanıyorum küflü duvara en çok da içimdeki ağıtlara düşkünüm ve acımdan ölsem de tek kelime etmem.
Bir veda hutbesi olmalı belki de okumaya doymadığım en çok kendime eziyet ederken en az da kendime merhamet sunarken.
Kökleri kayıp bu resmin ve şiir olmaya namzet aslında yazmaktan haz aldığım her öykü ve öykündüğüm hiçbir kahraman yok belki de tüm kahramanları ben öldürdüm.
Sökün eden gün ışığı.
Sucuk gibi terleyen tarla işçisi.
Belki de acıların toprağında açısı olmayan düşlerle gerçeklere paye vermeyen bir yenilgi ve işte damarıma bastı iblis ama suskunluğumu giyindim ben bu gece ve sesleri gömdüm uzay çöplüğüne ve işte yer çekimi kanununa da rest çektim hali hazırda kuş bakışı seyrediyorum hayatı ve işte ruhumu da saldım boşluğa sanırım ölümü özlemek böyle bir şey.
Hiçbir acı çekmezken.
Ve hiçbir şey de konduramazken içindeki boşlukta dalgalanan bir sürü vaveyla ve edeple yaşamanın da alt yazısı iken şiir.
Endamlı bir acıyla hemhal
Yoksa ne işim olurdu gecenin bu saatinde kendimle söyleşeyim derken tüm kartları da açık oynayıp alnımdan düşen her düşen damlayı da hırsla silerken.
Acıtmadığım kadar acısa da canım.
Her rengi tozpembe bilsem de.
Mevsim hep bahar olmasa da.
Bense küfür savuran bir patavatsız ağzından dökülen kini görmezden gelip hala sevebildiğimden dem vururken…
İşte çanlar çalıyor ve sessizlik uğulduyor kulaklarımda hem de kulağıma küpe olan ne varsa bu kez koluma takıyorum ve hayatta yapmadığım ne varsa sıraya diziyorum.
Sözcüklerse tek lüksüm ve işte ağırlığımı koyup evrene sadece uçuşan bir hayalet gibi sırra kadem basıyorum ne de olsa acıların ve aşkın dokunulmazlığı var.
Canım daha çok yanacak ki…
Yoksa asla yazamazdım işte…

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 

Topluluk Puanları (2)

5.0

100% (2)

Yoksa yazamazdım asla Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Yoksa yazamazdım asla yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
YOKSA YAZAMAZDIM ASLA yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Etkili Yorum
Celil ÇINKIR
Celil ÇINKIR, @celilcinkir
1.5.2025 19:45:49
YOKSA YAZAMAZDI, YAZDI…

Gülüm Çamlısoy’un “şiir değil” dediği bu yazı, aslında bir metinden çok daha fazlası: İç döken bir kalbin, susmayı değil konuşmayı seçtiği, sözcüklerin sırtına yüklenmiş bir varoluş anlatısı. Her cümlede, yutkunmuş bir hıçkırık; her benzetmede, gecikmiş bir çığlık saklı. Yazının başında alıntılanan dizeler gibi:
“Kekemedir yaşam, şarkı söylerken geçer…”
Evet, kekemeliğin bile şarkıya dönüştüğü yerden sesleniyor bize yazar. Bu metin, yalnız bir anlatı değil, bir iç sesin yankısıdır: Göğsünde bastırılmış binlerce hissin geceden sabaha kendine yol bulması.

Yazı; bir mevsim hüznüyle yoğrulmuş, içini ağlayan bir zamanın en karanlık köşelerine yürüyen bir iç anlatıdır. Hangi satırına dokunsanız, elinize bir dua değiyor; hangi virgülde soluklansanız, göğsünüze bir hüzün çöküyor. Ve her benzetme, her mecaz; “şiir değil” diyene bile şiir yazdıracak kadar güçlü.

Zira bazı yazılar vardır ki, şiir olmak için mısraya ihtiyaç duymaz. İşte bu metin de onlardan biri. Gülüm Hanım'ın kaleminden çıkan bu ağıt, başlı başına bir "kalp haritası".

Mevlânâ'nın sözüyle söyleyelim:
“Söz, gönlün aynasıdır.”
Bu yazıda görünen sadece yazarın yüreği değil, insanın evrensel kırılganlığıdır. Her bir kırık dal, her bir küflü duvar, her bir “vaveyla” hepimizin kendi iç çığlığıdır.

Ve bu yüzden Şems-i Tebrizi’ye kulak vermek gerekir:
“Ey gönül, her acının ardında bir rahmet saklıdır. Yeter ki sabretmeyi bil.”

Bu metni okurken sadece kelimelerle değil, dualarla yürümek gerekir. Çünkü yazının her kıvrımında bir dua arzusu gizlidir. Ve işte oraya dokunacak bir dua:

“Allah’ım, kalbimizin yarasını merhametinle sar; her iç yangınına bir ferahlık indir. Sessizliğimize ses, yükümüze sabır, dilimize hikmet ver. Bize, acılarımızı yüreğimizin çiçeğine dönüştürme kudreti bağışla. Âmin.”

Yazı boyunca ölümle yaşam arasındaki o ince sarkaçta gidip gelen ruh hâli, en sonunda kendiyle baş başa kalan bir çocuğun hüznüyle tamamlanıyor. Sanki tüm kahramanları yazar öldürmüş ama aslında en çok kendini yaşatmış. Ne büyük bir ironi…

Ve tam bu noktada, Nasreddin Hoca’nın şu fıkrası, metnin melankolisine tatlı bir tebessüm bırakır:

> Hoca göğe bakarak ağlamaya başlar.
“Hayrola Hoca, neden ağlıyorsun?”
“Yahu şu aya bakıyorum...”
“Ee?”
“Orada olup da bana görünmeyen yüzü var ya, beni hep o düşündürüyor...”

Çünkü görünmeyen yüzlerdir en çok acıtan. Bu yazı da işte o görünmeyen yüzlerden biriyle hesaplaşmadır.

Son söz niyetine:
Bazı yazılar şiir olmak için uğraşmaz, çünkü zaten şiirin ta kendisidir.
Ve bazı kalemler, yazarak değil, acıya sabırla katık ederek şiirleşir.
Gülüm Çamlısoy’un kalemi de tam olarak budur:
Yazmasaydı… susardı. Ama yazdı. Çünkü canı daha çok yanıyordu.

Yazmak kalemine yakışıyor saygıdeğer Gülüm Çamlısoy Hanım.

Bizlerde okuyoruz ruhlarımız nemalanıyor hem de çok. Ruhlarımız gıdasını aldıkça mutlu oluyor tabii ki biz de seviniyoruz İyi ki varsınız iyi ki yazın dünyasında yol arkadaşıyız.

Delibal
Esrakilic1982
Esrakilic1982, @esrakilic1982
1.5.2025 16:30:16
5 puan verdi
Yüreğinize sağlık

Ve ne de olsa, bir acı var derinlerde.
Beni parçalayan bir keder, büyüyen bir dev gibi.
Her adımda çöküyorum, ama ölümsüzlüğün ihtirası.
Bunu bileyim mi, yoksa neyi beklediğimi?
Bir zamanlar, bir rüya içinde buldum ben de kendimi.
Ama bir tokat gibi, yaklaştı gerçek.
Ve yüreğimde her sancı, her sızı,
Bir duvar gibi örüldü.
Şimdi ise, gün ışığına değil,
Sonsuz geceye, uyanışa gidiyorum.
Yalnızlık, bir yoldaşım oldu.
Ve bu yolda ben de, tüm özlemlerimle kayboldum.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL