5
Yorum
10
Beğeni
4,0
Puan
638
Okunma


Jale hızlıca havluya sarılıp banyo kapısını açtı. Yatak odasına girmek üzere koridorda yürürken, tarağını banyoda unuttuğunu fark edip geri döndü. Bu eski yazlık evin banyosunda nedendir bilinmez, havada hafif bir küf kokusu vardı. Belki de sonuna kadar açık küçük penceresi, içerisini havalandırmak için yetersiz kalıyordu. Banyoda saç tarağını aramaya koyuldu. Jale oldum olası dağınık bir kadındı, çoğu zaman birkaç işi birlikte yaptığından kafasının içi de etrafı kadar kalabalık olurdu. Hayatındaki zor meselelerin üstesinden kolayca gelirdi ama bazen bir telaşla küçük ayrıntıları kaçırır ve bu ayrıntılar da döner dolaşır, hayatını kördüğüm eder bırakırdı. Tarağını çamaşır makinesinin üzerine boca edilmiş makyaj malzemelerinin arasında buldu, banyonun sıcak buharından kurtulup, koridordan geçti ve yatak odasındaki dolabın aynasına yöneldi.
Aynanın karşısında ıslak saçlarını yavaşça taramaya başladı. Saç uçlarında bekleyen küçük su parçacıkları, vücuduna sardığı havlusunun açık bıraktığı omzuna damlıyordu. Yağmurun, bir dağın her zerresinde; ağaçların yapraklarında, çiçeklerin tomurcuklarında, yolda yürüyen insanlardan birinin alnında ya da bir arabanın camında dakikalar içerisinde bir iz bırakması gibiydi. Jale büyük resmi önemsemiyordu, o küçük resim içerisinde yaşayıp giden biriydi. Şuan için tek isteği saçını bir an önce kurutmaktı. Saçını taramaya devam etti. Omzu kaşınıyordu ama ıslak saçları omzuna sürtünüp durduğundan bu gayet normaldi. Saçını sola doğru ayırmaya karar verdiğinden alnına düşen saçlarını sol eliyle tuttu, diğer eliyle tarağını ters çevirip kaldırdı, sağ kaşının hizasındaki saç diplerine tarağın dişini hafifçe bastırarak arkaya doğru düz bir çizgi çekti. Başını öne eğip, düzgün ayrıldığından emin olmak için aynadan kontrol ederken saçının iki tutamını da kavramıştı. Saçlarını arkaya doğru atıp, birkaç tutam öne aldıktan sonra uçlarındaki karışıklığı parmaklarıyla çözmeye çalıştı. O sırada sağ kolunun iç kısmında yumuşak bir şey hissetti. Havlusu muydu? Havlusunun bir yerinde hissettiği şey kürk dokusunda, yumuşak ve sıcaktı. Gözünü havlusuna indirdiğinde büyük bir örümcekle karşılaştı. Bu yaratık, uzun ince tüylerle kaplı kahverengi gövdesi ve onu çevreleyen kalın kollarıyla, Jale’nin koynunda öylece hareketsiz bir şekilde duruyordu. Omuzları istemsizce yukarı kalktı, elinin tersiyle örümceğe dokunup onu itmek istedi fakat kaçındı, bir anlığına donup kalmış ne yapacağını bilemez olmuştu. İçini aniden bir tiksinti ve iğrenme duygusu kapladı. Elini havada döndürüp parmak uçlarıyla örümceği yere atmaya çalıştı. Çığlık çığlığa bağırarak, “Anne! Neredesin gelir misin? Hadi çabuk gel lütfen! Acil gelmen lazım! Anne! Anne! Anne gelir misin?” dedi. Sürekli aynı şekilde bağırıp duruyordu. Ara sıra sanki bir faydası olacakmış gibi sağ omzunu öne arkaya hareket ettirip duruyordu. Sonunda pes edermiş gibi durdu. Sırtını dikleştirdi ve aynaya baktı. Örümcek, Jale’nin göğsü ve sağ omzu arasında kendine yatak bellediği o yerde öylece yapışmış, uyuyor gibiydi. Tüylü ve kalın bacakları tenine iyice yapışmıştı, onu yerinden oynatmak imkânsızdı. Tüm çabası boşunaydı, örümcek bedeninin bir parçası olmuştu artık. Onunla yaşamayı öğrenmeli, giyinip aşağı inmeli ve akşam yemeğine geç kalmamalıydı. Gözlerini aynadan ayırmadan, arkasındaki yatağa yürüyüp kenarına oturdu. Aynada kendini incelemeye koyuldu. Kahverengi gözleri tekrardan örümcekle buluştu, o anda örümceğin omzuna yaklaşmasıyla huylanıp ani bir hareketle tekrar ayağa kalktı. Bu sefer elinin tersiyle örümceğe seri hareketlerle vurup, onu yere düşürmeye çalıştı. Korkunun harladığı duygularının ateşi vücudunu sarıyordu ama bir o kadar da umutsuzluğuna teslim olmuş haldeydi. Kalp atışları hızlanıyor, buzdan bir uyuşukluk hissi alnından yukarıya tırmanıyordu. Boğazına nefes alıp vermesini engelleyen bir yumru oturduğundan, korkmuş olsa da yutkunmakta güçlük çekti. Derin nefes almasına rağmen hava ciğerlerine dolmuyordu, başı dönmeye başladı. Bakışlarına bir yuva olan gözleri, korkunun getirdiği şaşkınlıkla kocaman açılmış, kirpikleri görevini bir anlığına unutmuş olduğundan gözlerinin içi yaşarmıştı. Suyun yer yer birleştirdiği ince saç tutamlarından birinden süzülen o tek damla, saç ucundan kurtulup yere damlarken, çaresiz ve üzgün bir ses tonuyla, “Anne, neredesin? Gel artık…” dedi.
5.0
50% (3)
4.0
33% (2)
1.0
17% (1)