0
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
233
Okunma
Datça’nın tuz kokan sokaklarında, elinde bastonu, başında kasketiyle ağır ağır yürüyen yaşlı bir adam görürseniz, bilin ki o Terinos’tur.
Hayata karşı hiçbir hırsı kalmamış, dünya malına tebessüm eden, dostlukla ve küçük sevinçlerle yaşayan bir avaredir o.
Yüzündeki derin çizgiler, yılların ona fısıldadığı eski masallar gibidir; her gülümsemesinde bir gençlik anısı, her susuşunda kayıp bir rüzgar gizlidir.
Bir lokma sıcak ekmek, bir tas çorba, bir bardak kekik suyu ve bir çocuğun gülüşü... Terinos için hayatın bütün zenginliği bundan ibarettir.
Köpeği Tontonitos’la beraber Knidos’un eski taşlarında yürür, Zekeriya Sofrası’nın eski sahibiyle şakalaşır, bazen de Kairos Limanı’na şöyle bir uğrayıp kasketinin kenarından denize selam çakar.
Terinos, hayatı olduğu gibi kabul etmiş, her kaybı bir hediye gibi göğüslemiş, fırtınalarda savrulsa da limanına kavuşmuş bir ihtiyardır.
Ve Datça’nın akşam güneşinde, onun gölgesi her zaman biraz daha uzundur, biraz daha derin.
Kısa Sahne: Terinos’un Akşamı
Terinos, demir korkuluklara başını yaslamıştı.
Güneş, uzak kayalıklara batıyordu, deniz turuncu bir şarap gibi ağır ağır kararıyordu.
Kasketinin kenarını düzeltti, çakır keyif bir tebessümle köpeği Tontonitos’a baktı:
"Ne dersin Tontonitos... Şu günbatımı da eski günler gibi mi, yoksa gözlerimiz mi yaşlandı?"
Tontonitos kuyruğunu hafifçe salladı.
Terinos, bastonunu yere vurdu, sonra arkasına bakmadan Knidos’un eski sokaklarına doğru yürüdü.
Hafif bir esinti, onun ardından birkaç kekik yaprağını uçurdu.