0
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
311
Okunma

Bir İnanç Nasıl İhanete Uğrar?
Bir toprak parçasında, bir halkın yüzyıllardır göğsünde taşıdığı en büyük servet; ne altın ne de taht idi.
O servet, Allah’a olan iman, sadakat ve adaletti.
Fakat zamanla, öyle bir hastalık türedi ki;
Diliyle Allah’ı anıp, eliyle halkın malını çalan bir zümre doğdu.
İşte asıl felaket buydu.
Bir insan düşebilirdi, toplumlar zayıflayabilirdi; ama imanla çalmak, en büyük ihanetti.
Ve bugün, bizler tam da bu ihaneti yaşıyoruz.
Bir kamu binasına giriyorsun.
Mermer zemin, altın varaklı kapılar, kristal avizeler…
İnsan adeta saraya adım atmış gibi hissediyor.
Sonra aynı şehrin arka sokaklarına gidiyorsun;
Yaşlı bir kadın, yere çömelmiş, ekmek artığı arıyor çöpte.
İki çocuğun ayakkabıları yok.
Gençler umutsuz, yaşlılar kırgın.
Sözde Müslüman olanlar, işte bu manzaranın tam ortasında;
Şatafatı Allah’ın lütfu sanıyorlar.
Lüks araçlarda, özel korumalarda, altın tabaklarda yedikleri yemeklerde Allah’ın adını anmaktan çekinmiyorlar.
Oysa Resulullah (sav), bir hurma ile açlığını giderdiği günlerde, “Ben kral değilim, kulum” diyordu.
Peki ya bugünün yöneticileri?
Kendilerini halktan, mazlumdan, yetimden üstün görenler, hangi peygamberin izindeler?
Bugün bazı insanlar dini, kendilerini meşrulaştırmak için bir araç haline getirdi.
Saraylarda yaşamak için "Devletin itibarıdır" derler.
Milyonluk ihaleler için "Bu da Allah’ın bize nasibidir" derler.
Zenginliklerini savunmak için "Çalıştık, kazandık, helalimizdir" derler.
Oysa İslam’ın adalet çağrısı, açık ve nettir:
Bir toplumda aç bir insan varsa, fazla yiyen herkes sorgulanacaktır!
Hz. Ömer (ra) döneminde bir köylü, Medine’ye geldiğinde halifeyi aradı.
Halifenin sarayında olduğunu düşündü, fakat Ömer’i bir hurma ağacının gölgesinde yorgunluk içinde uyurken buldu.
Ve şu sözleri söyledi:
“Adaletinle hükmettin, adil yaşadın, korkmadın.”
Bugün hangi yönetici bu sözü hak ediyor?
İnsanın kendi günahı kendi boynundadır.
Ama bir insan, yaptığı ahlaksızlıkları İslam’ın arkasına gizlerse, artık sadece kendisini değil; dini de kirletir.
Bugün halk arasında, “Bunlar Müslümansa ben dinsiz olayım” diyenler türedi.
Neden?
Çünkü yolsuzlukları, arsızlıkları, utanmazlıkları İslam diye yutturmaya çalışıyorlar.
Oysa gerçek şudur:
İslam değil çirkin olan, İslam’ı istismar edenlerdir.
İnanç değil iğrenç olan, o inancı kendine perde eden sahtekârlardır!
Bir toplumda dine olan güven azalıyorsa,
Bunun sebebi inançsızlar değil, dinden geçinen yalancılardır!
Peygamberimiz, mütevazı bir ömür sürdü.
Ayağında delik sandaletler, bedeninde yamalı hırkalar vardı.
Oysa o isterse Medine’nin en büyük sarayını yaptırabilirdi.
Bugün ise, üç odalı bir lojmanın küçük görüldüğü,
Binlerce metrekarelik sarayların yetmediği bir dünyada yaşıyoruz.
Kamu araçları kişisel hizmete sunulmuş,
Yöneticiler adeta padişah olmuş,
Millet ise "şükretmesini bilmeyen" bir sürü gibi görülüyor.
Ve bu gidişatın sonu, her zaman aynı olmuştur:
Firavunlar nasıl battıysa, Nemrutlar nasıl yıkıldıysa, bu saray tanrıları da o akıbete uğrayacaktır.
Bir kamu görevlisi, halkı aldatıyorsa,
Cuma namazına gitmesi onu kurtarmaz.
Bir vekil, yetimin hakkını yediyse,
Kendi cebinden zekât dağıtsa da kurtulamaz.
Bir yönetici, adaleti saptırdıysa,
Bin cami yaptırsa da Allah’ın huzurunda hesap veremez.
Çünkü İslam, ritüel değil, yaşam tarzıdır.
İman, dilde değil, adalette, merhamette, kul hakkına saygıda görünür.
Öncelikle: Halk, dini maskara edenlerden yüz çevirmelidir.
Gösterişe tapanlara, kalbini satmışlara, yalanı meslek edinmişlere selam dahi verilmemelidir.
Sonra: Her birey, küçük çevresinden başlayarak, israfı, gösterişi ve haksızlığı protesto etmelidir.
Bir imam, bir vaiz, bir öğretmen, bir memur…
Kim olursa olsun, eğer halkın malıyla şatafatlı bir hayat sürüyorsa, o kişi Allah’ın düşmanıdır.
Genç nesillerin İslam’ı bu sahtekârlardan değil, Kur’an’dan, Resulullah’ın hayatından öğrenmesi sağlanmalıdır.
Çünkü gerçek İslam,
İtibarını saraylarda değil;
Seccadede, mazlumun duasında, yetimin gülümsemesinde bulur.
Din Allah’ındır, Hiç Kimsenin Malı Değil
Dinin sahibi Allah’tır.
Hiçbir parti, hiçbir tarikat, hiçbir cemaat, hiçbir lider İslam’ı tekeline alamaz.
İslam, adaletin, merhametin, tevazuun ve hakkın adıdır.
Dini kendine araç edenler kaybeder.
Çünkü Allah, sadece adil olanları sever.
Ve unutmayın:
Gösterişli bir saraydan çok,
Mütevazı bir kulübedeki adalet daha değerlidir.
Erol Kekeç/26.04.2025/Sancaktepe/İST