0
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
222
Okunma
Eski Bir Dost
Bugün aklımın ücra köşelerinde yeniden beliren bir simayla uyandım. Uzun zamandır ruhumun karmaşık hallerinden bunaldığımı hissetsem de bunu giderecek hiçbir şey yapmadığımın farkına vardığım anda harekete geçmeli miyim diye düşündüm. Eski halimi özledim. Kendime itiraf edemediğim kadar saf hallerimi, en ufak mutluluktan ne kadar çok keyif aldığımı unutmuşum. Üstüme attığım siyah montumun yedi aydır yıkanmadığını, aslında çektiğim her şeyin en büyük şahidi olduğunu fark ettim. Hayat Ekim 2024’ten beri eskisi gibi değildi. Zihnimdeki bu karmaşık düşünceleri açık, mertçe anlatacak bir dostum bile yoktu. En yakın arkadaşlarım geçen yıllarda hayat kalesine sürüklendiler. Dürüstlükten uzak, yapay "dostluklara" muhtaç kaldım. Şehrin karanlığını aydınlığından daha çok seven, ve hatta o karanlığa muhtaç olan biri haline geldim. Çoğu insan sessizlikte düşüncelerine gömülür, ben ise kalabalıkta düşüncelerimi susturamıyordum. Huzur kavramına umutsuzca ihtiyacım var. Çocukluğumun derinliklerinde, babaannemin koynunda uyurken duyduğum kayık motoru seslerine, dalganın kayalardan nefret edermişçesine çarptıkça çıkardığı sese özlem duyuyorum. Babamın yorgunluğunu gözlerinden anlıyorum. Annemin çaresizliğini bir ah çekişinden hissediyorum. Evimin güneş sarısı tonu yaşım arttıkça hasta bir adamın solgun tenine dönüştü. Karadeniz’imin dalgaları artık sadece nefret etmiyor kayalardan, adeta çocukluğumu, anılarımı parçalar gibi yok ediyor sahilimi. Ya ne beklemeliyim şimdi hayattan? Vladimir mi olmalı yoksa Estragon mu? Ya da siktir mi etmeli Godot’yu? İntikam mı aramalı Hieronimo gibi, ya da intikam duygusunun beni yok etmesine izin mi vermeli Hamlet gibi?
O yeniden beliren sima yabancı değil. Hatta çok yakın. Onun yeniden belirmesi de benim tercihim veyahut isteğim değil. Gelen bir telefon, hislerimin yeniden uyanmasını dileyen eski bir "dost". Lakin çok geç olduğunu fark ettiğim an, o eski dostun bana ulaştığı an oldu. Aklımın ücra köşelerinde yeniden beliren o dostun artık benim için hiçbir anlamı yok. Ya da belki de bilincinde değilim anlamının. Bu kadar eskiyi özlerken, o eski dostumu neden özlemiyordum? Neden onun anlamını yitirmesine izin veriyordum? Kendimle çeliştiğim çok an olmuştur hayatta, ama gurur bu kadar önemli miydi? Çoğu şeyi gurur meselesi haline getirmişimdir, ancak aşk gurur meselesi olabilir miydi?
Kuşlar seslerini kesmiş. Akşam olmuş ki onlar bile uyumuş. Papatyaların güzelliğine kapılıp ne yazdığımı bile unuttum. Bir şeyler içmek istedim, param yoktu. Karşımdaki bankta bir genç çift görüyorum. Aşkın ve saygının en saf halini yaşadıkları belli ki oğlan kızın elini bir saniye bile bırakmadı. Kızın gözlerini çok uzaktan seçemiyorum ancak eminim ki yeni doğan güneş gibi parlıyor. Çocuk aklından ne kadar şanslı olduğunu geçiriyor olmalı ki, kızın gözlerinin içine sanki bir hediyeymiş gibi bakıyor. Onlar mutlu ama hemen karşılarında ben varım, ve hakkımda kullanacağım en son sıfat "mutlu" olurdu. Çaprazımda genç, alımlı, oldukça güzel giyimli, teni bembeyaz bir kadın oturuyor. Elinde nispeten pahalı bir bira tutuyor. Zihninde geçirdiği şeylerin ağırlığı uzaktan bile hissediliyor. Hava güneşli değil ancak güneş gözlüğü takıyor. Ağladığı görülmesin istiyor. O da benim gibi o eski dostu düşünüyor. Belki yakınına gitsem içinden haykıracak fırtınalarını, belki de küfür basıp kovacak beni.
O eski dostu düşündüm durdum. Sonra dedim "adı üstünde sonuçta bunun, eski bir dost, geçmişe mazi derler." Takılıp kalmamalı insan bugününü şekillendiren geçmişe. Reddetmeli tüm yaşanmışlıkları, yeni bir sayfayı gerekirse her gün açabilecek kadar sağlam durmalı. Yoksa ne farkı kalır ömrünü çürütüp sahte mutluluk bekleyenlerden?
5.0
100% (1)