1
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
329
Okunma
"Yitik Kalbin Dönüşü"
Karanlık bir şehirde, ışıklar hiç sönmüyordu ama kalpler karanlıktaydı. Emir adında genç bir adam, büyük binalar, kalabalık sokaklar ve sürekli değişen dünyada her şeye sahip gibi görünüyordu: parası vardı, statüsü vardı, arkadaşları çoktu. Ama geceleri uykusu kaçıyordu. İçinde bir boşluk vardı, tarif edemediği bir sessizlik. Ne müzikle doluyordu ne insanlarla. Kalabalığın ortasında en yalnız oydu.
Bir gün, iş çıkışında yolunu uzattı. Hangi rüzgâr sürüklediyse onu, bir caminin önünde buldu kendini. İçeri girip girmemek arasında gidip gelirken yaşlı bir adam çıktı kapıdan. Gülümsedi, sadece “Selamünaleyküm evlat” dedi. Emir’in gözleri doldu, nedenini o an kendisi de anlamadı. O selam, yıllardır duymadığı bir huzuru getirmişti sanki.
Camiye adım attığında ilk defa duyduğu bir sessizlik vardı orada. Kalabalık yoktu ama huzur vardı. O gece tesadüf sandığı şey, aslında rahmetti. Emir, o günden sonra camiye sık sık uğramaya başladı. Namaz kılmayı öğrendi, Kur’an okudu, anlamını araştırdı. Sordukça cevaplar buldu, cevaplar geldikçe içindeki boşluklar dolmaya başladı.
Emir yıllar sonra bir konuşmasında şöyle dedi:
“Ben hayatı başarıda, parada, alkışta aradım. Ama asıl başarı, nefsine galip gelmekmiş. Asıl zenginlik, kalbin Allah’a bağlı olmasıymış. Dünya yanarken, Müslüman olmak demek; yangının ortasında serin kalabilmek demekmiş. İman, yangında bile yakmaz insanı.”
Bugün, Emir hâlâ o şehirde yaşıyor. Ama artık sabah namazıyla uyanıyor, kazancını temizden kazanıyor, kalabalıkta kaybolmuyor. Çünkü yönü belli artık: Kıble’ye dönük bir kalbi var.