2
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
423
Okunma

Polyanna’ya Son Mektup: Kadın Olmak Üzerine
Ah Pollyanna,
İçimde sanki hep aynı şarkıyı çalan bir laterna:
Cancağızım basma perdeme bir çiçek de sen olsaydın
Kaçarken yangın merdivenlerine
Keşke grapon kağıtları assaydın.
Didem Madak
Didem Madak’ın Pollyanna’ya Son Mektup şiiri, yalnızca bir annenin ardından tutulan bir yas ya da bir çocuğun dut gölgesine sinmiş hatıralarından ibaret değildir. Bu şiir, kadınlık hâlinin, anneliğin, ev içinin, duyguların ve toplumsal rollerin çarpıcı bir çözümlemesidir. Bir kadın, bir başka kadına belki de kendi içindeki iyimser çocuğa veda mektubu yazar bu şiirde. Ama o mektup, özünde iyimserlik mitinin kendisine bir itirazdır.
Pollyanna, Batı edebiyatının bize armağan ettiği, “her şeye iyi tarafından bak” sloganıyla büyütülen küçük kız çocuğudur. Toplumun kadınlardan da beklediği şey budur: katlan, sabret, gülümse, şükret. Didem Madak ise bu iyimserliğin içini kazır. Der ki: “Sen vücuduma şiirler saplıyorum dedikçe, dünya ‘ama şükretmelisin’ der.” Oysa kadın olmak şiir gibi değil, şiir kadar sancılıdır. Her dizede bir kırılma, her imgede bir suskunluk patlar. Çünkü kadınlığın şiiri yoktur, onun yerine mutfakta tencere kaynar, çocuklar ağlar, takvim yaprakları düşer.
“Annem işte öyle bir kadındı” dizesiyle başlayan bölüm, kuşaklar arası aktarımı da gösterir. Anne, kendini aşure getiren çocuklara “teşekkür eder gibi” yaşayarak var eder. Yani başkası için, başkası adına, başkasına göre… Kadın, hep bir başkası için tanımlanır bu toplumda. Evdeki soba, aşure, takvim yaprağı, gül resmi… Bunların hepsi kadına yüklenen “şefkatli”, “sabırlı”, “evcil” nitelikleri çağrıştırır. Ama Madak, bu sembolleri romantize etmez; tam tersine, onların içindeki sessiz yorgunluğu ifşa eder.
Şiirin feminist yönü, tam da Pollyanna’ya yöneltilen o ironik hitapta gizlidir. “Sen profiterol gibi yaşamalısın” diyen Pollyanna, gerçekte toplumun kadına biçtiği sahte neşenin sembolüdür. Ancak Didem Madak bu sahteciliği reddeder: “Ben vücuduma şiirler saplıyorum durmadan.” Bu, şiirsel olduğu kadar politik bir ifadedir. Kadın bedeninin acılarla, bastırılmışlıkla, görünmeyen yüklerle dolu olduğunu söyler. Kadın, acısını estetize etmek zorunda bırakılmıştır. Ama bu estetik, bir sitemdir; süs değil, haykırıştır.
Pollyanna, Didem’in şiirinde artık bir umut figürü değil, eleştirilen bir sessizlik öğretmenidir. “Cancağızım, basma perdeme bir çiçek de sen olsaydın” derken hem içsel bir pişmanlık hem de dışsal bir kırgınlık dökülür satırlardan. Kadınlık perdesi basmalardan, çiçek desenlerinden ibaret değildir. O perdelerin ardında bastırılmış arzular, konuşulamayan travmalar ve şiire sığınan yalnızlıklar vardır.
Didem Madak’ın şiiri, ev içinin o şiirsel diliyle erkek egemen toplumun dilini aynı anda çözer. Çünkü kadın sadece şair değildir bu dizelerde; kadın, evdeki aşurenin, düşen takvim yaprağının, dut gölgesinin, iç çekişin, laterna sesinin ta kendisidir. Ve artık Pollyanna’nın iyimserliğiyle değil, kendi kelimeleriyle var olmak ister.
İşte bu yüzden Pollyanna’ya Son Mektup, bir vedadan çok bir isyandır.
5.0
100% (1)