2
Yorum
8
Beğeni
5,0
Puan
372
Okunma

Bilinmezin meali idi sıradanlık ve top yekûn kucaklaşmıştık hiçlikle.
Mevsimin damıydı onardığım belki de mevsimsiz bir ölümdü yalnızlığın atan şafağı.
Gündü b/ölünen uğruna ekmek doğradığım kuş silsilesi artık kimse nifak sokan soytarı yalnızlığın sırtını sıvazlıyordu Yaratan.
Aşk meclisi toplanmıştı göğün bitiminde:
Öylesine bir izdiham ki.
Hınca hınç esaret aşkın buğrası ve karamel rengindeydi kâinat:
Aşktı adı olmayan her adam her kadın.
Kimi Âdemoğlu kimi Havva kızı ve işte buz kesen bir cesaret.
Aşktı salkım saçak.
Aşktı yalnızlığın hücresinde büyüyen…
Gözümde büyüttüğüm değildi artık insan yüreğimden firar eden onca hezeyan.
Bir ritim bozukluğu idi aşk ve meyve veren ağaca eşlik eden o sıra dışı ateş ve asalet.
Hurafeler doğurgan.
İmbat rüzgârı bazen yayvan bir gülüşle cesaret bulan.
İndinde göğün ihtimaller dâhilinde ölümün.
Kamburu vardı ya da yok aşkın en çok da sıra sayı sıfatlarından mustarip.
Kekremsi idi t/adı ve hicreti şiirin.
Derin dondurucuda geçen bitimsiz ömrü aşk meclisinin.
Teyakkuzda olan duygular…
Ah, uçuşan onca rubai.
Kaskatı kesilmiş dolunay ve şuası ömrün şurası sessizliğin.
Şüheda ne kadar iklim kaldıysa geride mazi idi dikilen sökükleri aşk perisinin…
Meltemin hasıydı ay.
Ayın şavkı kayan yıldızlardan nemalanan.
Cahil cesareti idi aşk.
En büyülü var oluştu ve de.
Hiçliğin sırlarına ve sınırlarına vakıf mıydı sahi insanlık ve işte aşk meclisiydi oturumu başlatan.
Evren sökün etti.
Bir düş’ ün kovuğunda kalan hangi hayal ise koptu kopacak kıyamet.
Fıtratına en yakın olandı aşk meleğinin elbet özlem yüklü bir hikaye ve de en güzel aşk iken imkansızlığın hicvinde kavuşamayan âşıklar…
Perdeli sesi gecenin.
Pervazında büyüyen bir çiçek gibi.
Aşkın şadırvanı.
Yalnızlığın bağlanmış basireti.
Yüreğin dinmeyen temposu ve de kâinat orkestrası.
Tıp tıp tıp…
Sesi kısılmayan.
Tik tak tik tak…
Ah, asla sonlanmayan zamanın ilerleyişi.
Tın.
Hangi kafaydı sahi tınlayan ya da hangi gamlı nota?
Ve işte özet geçti Tanrı.
Sesler bağlandı.
Sessizlik ç/ağladı.
Haşmetli bir varlık evreni dolduran.
Aşkın büyüsü bazen ters tepse de hedefi bulan.
Meclisin görkemli vardiyası.
Günü kayıp gecesi muğlak hasreti bazense yalnızlığı ile yerle yeksan olmuşken yürek ve mehtap.
Başı bağlanmıştı güneşin.
Mehtabın tansiyonu ise düşmeden.
Kayan yıldızlardı belki de âşıkları saklayan.
Bazense şaklaban bir isyan.
Mağdur kılınan nice insan ve hiçliğe verilen selam.
Ve koydu son noktayı Tanrı:
Benden bu kadar artık sizi sizle bırakıyorum ve her birinize görev veriyorum:
Çözün artık aşkın şifresini…
Ağlayan gök.
Yumruklanan yerküre.
İhtiva ettiği duygulardan değil arınmak daha da büyüyen bir merak.
Ve insanlık nihayetinde terk edilmişti öyle ki Yaratan bile isyan etmişti bunca duyarsızlığa ve aşk artık yerlerde sürünen bir yapraktı konacağı dalı olmayan ve Rabbi onu korumayan.
Milyonlarca yıl anlatıldı aşk.
Aşkı yaşayan şehveti de yaşattı ve insanlık yoldan çıkmışken bir kere.
Derken uzaklardan gelen sese kulak kabarttı evren:
‘’Bana aşkı anlat anne…’’
Aşk anlatılır mıydı sahi yoksa yaşanır mı?
Son nefesini veren kadın siper etti gövdesini evladına ve yağan kurşunlardan korudu çocuğunu:
Aşk ne miydi?
Bir ihanetin vardiyası.
Bir yalnızlığın peçesine saklanan sırlar.
Bir annenin canını hiçe saydığı üstelik üstüne yağan mermiler ve o silahın tetiğini çekense büyük aşkla evlendiği eşine hayatı zehir eden ötesinde aşk diye uzatıp da elini Azrail’i olmuşken karısının…
Aşkın sıfıra indirgendiği hatta daha da altına.
Gözün kör olduğu gözlerini kan bulamışken…
Arsızca sırıttı iblis:
‘’Tam da istediğim gibi…’’
Yaratan ne mi istemişti ötesinde nasıl mı yaratmıştı kulunu?
Şalteri indirdi o bilinmez güç ve aşkın artık vadesi doldu…
O kadar çok anlatılmıştı ki aşk ve o kadar çok yoldan çıkmıştı ki insanlık ve de çıkarmıştı ki yoldan aşkı…
Zaman da dondu mekân da.
Gözler de doldu.
Nutku tutuldu kâinatın.
Tutulmuşken aşka yürekler artık tutuktu dili aşkın ve tayin edildiği son makamına uğurlandı aşk ve gerçek âşıklar ve de Hak âşıkları…
5.0
100% (4)