Bir kimsenin beni yüzüme karşı methetmeye hakkı olursa, yüzüme karşı beni tenkit etmeye de hakkı olması lazımdır. bısmark
Abdurrahman Tümer
Abdurrahman Tümer

Ömür, Bir İnsana Küsecek Kadar Uzun Değil

Yorum

Ömür, Bir İnsana Küsecek Kadar Uzun Değil

0

Yorum

1

Beğeni

0,0

Puan

319

Okunma

Ömür, Bir İnsana Küsecek Kadar Uzun Değil

Küsmek ve sırt dönmek yerine sevmeye ve sevilmeye çözümler aramak gerekir.

Küsmek ve uzaklaşmak yerine barışmak ve daha da yakınlaşmak için planlar yapın.

Çünkü küs kalmak kalbi yorar, gönlü yorar, fikri yorar. İçinde bir yerde hep bir yara kalır, kanar durur, akar durur.

O yara, küs kaldığın müddetçe sana acı verir, üzüntü verir, vicdan azabı çekmene sebep olur.
Kalbinde ki baharlara güz rüzgarları estirir. Dalın yaprak vermez, tomurcukların açmaz olur. İçinde ki kuşlar kanat çırpmaz olur gönlünce. Bir yerinde bir hüzün kalır. Taki gidip kendini affettirene kadar, taki gidip barışana kadar...
Onun için küstürdüğümüz insanlardan bir an evvel af dilemeliyiz. Kendimizi affettirmeliyiz.

Çünkü ömür, bir insana düşecek kadar uzun değildir. Bugün varız yarın yokuz. Ecelin ne zaman geleceği belli değil. Öbür dünyaya küs gitmekte vardır. Ya sen önce ölürsün, ya da küs olduğun kişi.

Peygamber efendimiz şöyle buyurur:

"Sana darılana git barış! Zulüm yapanı affet! Kötülük yapana iyilik et!"

Bu hayatta birileri bizi kırmış, üzmüş olabilir. Kalbimizi, gönlümüzü hak etmediğimiz bir şekilde incitmiş olabilir. Bilerek yada bilmeyerek istemediğimiz bir tavır sergilemiş te olabilir. Belki bundan dolayı da bir köşeye çekilip sicim sicim gözyaşı dökmüş olabiliriz. Hele hele bu incitmeler, kalp kırmalar en yakınımızdan geldiğinde daha da üzülürüz. Bundan ötürü de çareyi darılmak, yüz çevirmek ya da küsmekte buluruz.
Küseriz. Günlerce küseriz. Bu küslük aylarca, yıllarca da sürebilir. Kimileri ise bir ömür küs kalır. Ve bu dünyadan küs olarak göçüp giderler malesef.

Oysa inciten, incinene gidip medeni bir şekilde özür dileyip, affını istese daha iyi olmaz mı?

Elbette daha iyi olur. Böyle olunca da bu dünya dahada yaşanılır bir hale gelir. Yüzlerce tebessümler oluşur. Hayat daha da güzel olur. İnsanlar daha da mutlu olur.

Onun için dargın veya küs olanlar, bayramı veya başka bir günü beklemeden hemen gidip özür dileyip barışmalıdır. Çünkü İslam’da üç günden fazla küs olmak helal değildir.

Hatta çevremizde küs olan insanlar varsa onları da barıştırmak için elimizden gelen her şeyi yapmamız gerekir.

Bir gün Hazret-i Musa:
"Ya Rabbi, dargın olanları barıştırana ne ecir verirsin?"diye sordu.

Rabbimiz’de:
"Kıyamet gününde selamet verir, korktuğu şeylerden emin eder, umduğu şeylerle şereflendiririm." buyurdu.

Ne küselim nede kendimize küstürelim. Çünkü hayat çok kısa dostum. Ömür çok kısa. Dediğim gibi bugün varız yarın yokuz.

Kendimize küstürdüğümüz insandan, bazen mezar taşına gidip orada kendimizi affettirmeyi diliyoruz. Ölüp gittikten sonra bin pişmanlık yaşıyoruz. Dilimizde hep koca koca "ah’lar" kalıyor, "keşkeler" kalıyor. Keşke daha önce gidip kendimi affettirseydim diye dizlerimizi döveriz ardından. Ama nafile artık. Giden gitmiştir. Artık yapacak hiç bir şey yoktur. Ortada işe yaramayan keşkelerle, diz dövdüren pişmanlıklarla kalırsın.

İşte şimdi vakit varken kendinize küstürdüğünüz insanlardan gidip af dilemeli, barışılmalıdır.

Barışın, dünyayı daha da güzelleştirecek bir tarafı vardır.

Barış sevginin renkli halleridir. Var olduğu her kalpte, her semtte huzur getirir, mutluluk getirir.

Unutma. Hayat kısa, bugün varsın yarın yoksun.

Dünya hiç bir İnsana küşecek kadar uzun değildir.

İKİ KÜS KARDEŞ

Bir zamanlar, birbirine bitişik iki çiftlikte yasayan iki erkek kardeş
vardı. Günlerden bir gün bu iki kardeş arasında bir anlaşmazlık baş
gösterdi. İki kardeş arasında o zamana değin ilk kez görülen anlaşmazlık,
giderek büyüdü ve kardeşler arasında ayrılığa neden oldu. İki kardeş,
birbirlerine yalnızca küsmekle kalmadılar,
yıllardır ortaklaşa kullandıkları tarım makinelerine değin sahip oldukları
tüm araç gereçlerini ve mal varlıklarını da ayırdılar. Küçük bir yanlış
anlama sonucu başlayan anlaşmazlığı izleyen ayrılık, giderek büyüyen bir
uçuruma dönüştü ve en sonunda yerini, karşılıklı kullanılan hoş olmayan
sözlere bıraktı. Bunun arkasından da beklenenler oldu ve kardeşler
arasında önce şiddetli bir kavga, sonra da ürkütücü bir sessizlik
yaşanmaya başladı.
Bir sabah, bu iki kardeşten büyüğünün kapısına bir usta geldi. Elinde
büyük bir marangoz çantası vardı. Ev sahibinden geçici bir iş istedi :
"Yapılacak ufak tefek bir işiniz varsa, size yardımcı olmak isterim",
dedi. "Elimden hemen her iş gelir. Birkaç gün çalışırım, işi bitiririm."
Büyük kardeşin aklına o an bir "iş” geldi.
- "Evet, sana göre bir işim var" dedi ve küçük kardeşinin çiftliğini
işaret etti. "Şu derenin karşısındaki çiftlik, komşumundur. Daha doğrusu,
benim küçük kardeşime aittir o çiftlik. Geçen haftaya dek benim
çiftliğimle onun çiftliği arasında bir otlak vardı. Sonra o, buldozeriyle
oraya ırmak bendi yaptı ve şimdi aramızda, otlak yerine, çiftliklerimizi
birbirinden ayıran bir dere var."
İş isteyen adam, büyük kardeşin
söylediklerini dikkatle
dinledikten sonra sordu: "Benden ne yapmamı istiyorsunuz?" dedi. Büyük kardeş önce kuşkusunu,
sonra da kararını açıkladı :
"Kardeşim bunu, bana acı vermek için
yapmış olabilir", dedi. "Fakat şimdi ben, onun yaptığından daha büyük bir
şey yapacağım." Bunları söyledikten sonra adamı aldı, ahırların olduğu
yere götürdü ve duvarın dibinde yığılı duran kütükleri gösterdi."Senden,
bu kütükleri kullanarak, iki çiftlik arasında üç metre yükseklikte bir çit
yapmanı istiyorum" , dedi. "Kaç gün çalışırsan çalış, nasıl yaparsan yap
ama bana öyle bir çit yap ki, gözlerim kardeşimin çiftliğini artık görmek
zorunda kalmasın".
İş arayan usta, başını salladı:
"Sanırım durumu anladım, efendim",
dedi. "Şimdi bana çivilerin, kazma küreğin yerini gösterin ki hemen işime
başlayayım. Büyük kardeş ustaya kazma, küreğin ve çivilerin olduğu yeri
gösterdikten sonra, alışveriş yapmak için kasabaya gitti. Usta ise,tüm gün
boyunca ölçerek, keserek, çivileyerek sıkı bir biçimde çalışmaya koyuldu.
Akşam güneş batarken o işini bitirmiş, çiftlik sahibi büyük kardeş ise
alışverişini tamamlamış, kasabadan dönüyordu. Çiftliğe gelir gelmez
ustanın yaptıklarına baktı ve şaşkınlıktan gözleri, yuvalarından
fırlayacakmış gibi açıldı. Karşısında, yapılmasını istediği çit yoktu ama,
derenin bir yakasından öteki yakasına uzanan görkemli bir köprü vardı.
Biri kendi çiftliğinin toprağına, öteki küçük kardeşinin çiftliğinin
toprağına oturtulmuş sağlam iki ayak üzerinde, yanlarındaki korkuluklarına
varıncaya dek tüm ayrıntılarıyla yapılmış ve tam anlamıyla "usta işi"
denilecek kusursuzlukta bir köprü uzanıyordu.
Büyük kardeş, hâlâ geçmeyen şaşkınlığıyla bu köprüyü seyrederken, karşıdan
birinin geldiğini gördü. Dikkatle baktığında gelen kişinin, komşusu, yani
küçük kardeşi olduğunu anladı. Kardeşi, kollarını iki yana açmış olarak
köprünün karşı ucundan kendisine doğru yürüyordu :
"Benim sana karşı yaptığım bunca haksızlığa ve söylediğim bunca kötü
sözlere karşın sen, bu köprüyü yaptırarak ne denli iyi ve ne denli büyük
bir insan olduğunu gösterdin", dedi ağabeyine. "Şimdi bir büyüklük daha
yap ve sen de kollarını açarak bana gel..."
Köprünün iki ucundan ortaya doğru yürüyen kardeşler, köprünün ortasında
bir araya geldiler ve özlemle kucaklaştılar. Büyük kardeş bir ara arkasına
baktığında, çantasını toplayıp, oradan ayrılmakta olan ustayı gördü.
"Gitme, dur, bekle?" diye seslendi ona. "Sana yaptıracağım birkaç iş
daha var, çiftliğimde"
Usta gülümsedi : "Ben buradaki işimi
tamamladım, gitmem gerek", dedi ve ekledi : "Yapmam gereken daha çok köprü
var..."
"Köprüleri kurabilecek gücünüz hiç eksik olmasın, Köprüleri kurduktan
sonra da, yıkılmaması için sık sık bakımını yapın, yani sevdiklerinize
zaman ayırın, o köprü yoluyla sık sık gönüllerini ziyaret edin."

Abdurrahman Tümer

Paylaş:
1 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Ömür, bir insana küsecek kadar uzun değil Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Ömür, bir insana küsecek kadar uzun değil yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Ömür, Bir İnsana Küsecek Kadar Uzun Değil yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL