0
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
456
Okunma

Raffaello’nun “Meryem’in Evliliği” (Lo Sposalizio della Vergine) adlı tablosu, ilk bakışta zarif bir düğün sahnesi gibi görünür: Ortada Meryem ile Yusuf, çevresinde çeşitli figürler, arka planda zarif bir tapınak mimarisi… Ancak bu sade kompozisyonun ardında, zamanın ve inancın ötesine uzanan derin bir hikâye saklıdır. Ve bu hikâyeye, yalnızca sanatsal ya da tarihsel değil, psikolojik bir mercekten de bakıldığında, çok daha fazlası görünür hale gelir. Bu, sadece bir evlilik töreni değil; ruhun kendi içinde yaptığı kutsal bir birleşmenin, bir uyanış ânının resmidir. Apokrif metinlere göre Meryem, evlilik çağına geldiğinde halkın içinden uygun adaylar belirlenir. Her bir aday tapınağa asasını getirir. Bu asalar, Tanrı’nın göstereceği mucizeye göre değerlendirilecektir. Kimin asası çiçek açarsa, Meryem onunla evlenecektir. Bu mucizevi belirleme yöntemi, aslında tesadüf değil; Tanrı’nın bir ruhu, diğerine hazırladığı bir içsel olgunluk nedeniyle seçmesidir. Ve sonunda, Yusuf’un asası çiçek açar. Kimilerine göre bir güvercin konar ucuna. Mucize, dışsal bir belirti gibi görünse de içsel bir hâlin tezahürüdür: Yusuf’un ruhu, bu birleşmeye hazır hâle gelmiştir. Carl Jung’un analitik psikolojisinde bu sahne, oldukça katmanlı semboller barındırır. Yusuf’un elindeki asa, sadece fiziksel bir nesne değil; onun eril yönünün, yani irade, sorumluluk ve ruhsal yetkinlik gibi niteliklerinin simgesidir. Jung’a göre ruhsal bütünlüğe ulaşmak, kişinin kendi içindeki eril ve dişil yönleri (animus ve anima) tanıması ve dengelemesiyle mümkündür. Yusuf’un asası çiçek açtığında, onun bilinçli benliği artık kendi gölge yönleriyle yüzleşmiş, anima arketipiyle karşılaşmaya ve birleşmeye hazır hâle gelmiştir. Meryem ise dişil olanın, sezgisel bilincin ve kutsal kabulün sembolüdür. Onun evlilikte edilgen olması, pasiflik değil; teslimiyetin içsel bilgeliğidir. Jung’un anima arketipi, burada hem Meryem’in kişiliğinde hem de evliliğin kendisinde görünür olur. Bu, bir kadının bir erkeğe verilmesinden çok daha fazlasıdır: Bu, insanın kendi içindeki karşıt yönlerle bütünleşmesidir. Meryem, Yusuf’un anima’sı olarak, onun içsel uyanışını tamamlayan parçadır. Bu birleşme, Jung’un sıkça sözünü ettiği “hieros gamos”, yani kutsal evlilik arketipinin bir temsili olarak okunabilir. Hieros gamos, karşıtların birliği; eril ve dişil olanın ruhsal düzlemde birleşmesidir. Raffaello’nun tablosunda bu birlik, sadece Yusuf ve Meryem’in bakışlarında değil, arkadaki mimaride de vücut bulur. Sütunlar ve kubbe hem göğe yükselişi hem de içsel merkeze inişi sembolize eder. Bu mimari düzen, benliğe giden yolun kutsal bir yapısını sunar: dıştaki birlik, içteki dönüşümle mümkündür. Tablonun sol tarafında yer alan diğer adayların hayal kırıklığı ve öfkesi de dikkat çekicidir. Jung bu tür figürleri “gölge” olarak tanımlar: kişinin bastırdığı, reddettiği ya da henüz farkına varmadığı yönleri. Çiçek açmayan asalar, henüz olgunlaşmamış benliklerin, içsel bütünlüğe erişememiş bilinçlerin temsilidir. Bu figürler sadece kıskançlığı değil, insanın kendindeki eksikliği dışsallaştırma eğilimini de simgeler. Böylece bir düğün sahnesi, Jung’un dilinde bir bireyleşme sürecine dönüşür. Yusuf, Meryem’le evlenmeden önce, kendi içindeki kutsalı kabul etmiş olur. Meryem ise, teslim olduğu yolda, kendi içsel ışığıyla birliğe varır. Asa çiçek açtığında, yalnızca bir erkek seçilmez; bir ruh, kendi hakikatine çağrılır. Bu çağrı, dünyevi bir seçim değil, ruhsal bir buluşmadır. Raffaello’nun bu görkemli sahnesine baktığımızda, yalnızca bir tarihî olayı değil; kendi içimizde defalarca yaşadığımız o büyük sınavı görürüz: Benliğimizin çiçek açması için gereken sessizlik, teslimiyet ve olgunluğu ararız. Ve her seferinde, içimizdeki asa bir gün çiçek açar mı diye sorarız.
Çünkü asıl düğün, ruhun kendisiyle yaptığıdır.
Ve o düğün, ancak bir asa çiçek açtığında başlar.