9
Yorum
36
Beğeni
5,0
Puan
966
Okunma

Çiftçi kızıyım. Annem, konuşmayı, fikir sunmayı ve artık hatırlamayı çoktan unutan bir ev hanımı.
Doğduğum yer köy değildi; dağın başı! Bir tek evde, bir tek annenin, dokuzuncu çocuğuydum. Baba, vardan yok olan, içimde sancısı olan tek güçlü kavram. Anne, susmayı, kahretmeyi, kendimi cezalandırmayı öğrendiğim yer.
Abiler, ablalar… bir de kör olası baskılar…
Kız çocuğu üzerinden kurulan, tamamen toplumsal baskılar!
Başlıyorum.
İlk dondurmayı hayallerimde yedim. Ve yemin edebilirim ki yediğim en lezzetli dondurmaydı.
İçtiğim ilk kolanın asiti beynime yürüyüp, vücuduma şok geçirttiğinde, henüz altı yaşındaydım.
İlk komşum olduğunda, yedi yaşındaydım. Evinde uyurken, otururken, dışarıda insanların olduğunu bilmek tuhaf ve güzel bir duyguydu. Yalnızlıktan çok daha güzel!
Hayatımda bir uçurtma görmüşlüğüm yoktur. Ama en çok uçurtmaları severim.
Benim hep köşelerim vardı. Hayaller sığınağım, korunağım, en mutlu olduğum köşelerdi. Sadece o köşelerde oyunlar oynayabilir, o köşelerde çıkardım zıvanadan. Büyümek, ulaşılmaz bir uzaklıktaydı.
Dokuzumda, on bir yaşında olduğum yalanlarını söylerken, on birimde, aniden on beş oluyordum. Oysa içimde hiç büyümeyen kundaklık bir bebek, durmaksızın hüngür hüngür ağlıyordu.
Akreple yelkovanın dur durak bilmeyen kavgasını çok seyrettim, lakin ikisinden birine hiç hak veremedim.
Korku, hayal dünyamın kapısını açan en büyük anahtardı. Elimi yakardı, kalbimi kırardı, ama beni hayallerime yine o taşırdı.
“Bir gün ne olacağım,” sorusunu hiç sormamıştım kendime.
Önce eş oldum. Ardından anne... ve bir çok şey, bir çok insan… “ilk” olmam gereken şeye sıra geldiğinde, belki de olmamam gereken bir çok şeyi, çoktan olmuştum. En sonunda “KENDİM,” oldum.
Kendimi, beni bekleyen yerde ilk bulduğumda, şaşkınlıkla nasıl iletişim kuracağımı bilemeden durup izledim.
Zaman akmaya devam ediyordu.
Uzun zaman izledim, sonra dinledim.
Tanıştıktan sonra çok tartıştık, savaştık, başka yolu yokmuş gibi en sonunda seviştik.
Çocukluğumda beni kurtaran ve öldüren ne varsa biriktirmişti içinde. Sandık sandık dizdi önüme. Uçsuz bucaksız bir materyaller kümesi… anlatılamaz bir ganimet!
Üstelik bir zamanlar yok olmasını dilediğim şeylerden tutun da, çoktan unuttuğum daha nice malzeme… hazinesi gözlerimi kamaştırdı.
Her biri bir pırlanta, bir elmas niteliğinde onca duygu, özlem, yokluk, yoksunluk, yoksulluk…
Susmalarım, korkmalarım, yasaklarım, özlemlerim, eksikliklerim, yarım kalmışlıklarım, yetersizlik, sevgisizlik, suçluluk duygularım. Ve daha bir yığın, bir sürü, bir sürü şey.
Hayatıma giren güzel insanların; hocalarımın, elime sıkıştırdıkları ışığı tuttum üzerlerine. Gözlerim bir kez daha kamaştı.
Oturup yeni tanıştığım ve canıma kattığım ben’le, ilmek ilmek işlemeye başladım sayfalara.
Yazdım, yırttım. Yazdım, sakladım. Yazdım, utandım. Yazdım, ağladım! Her defasında kendime sarıldım. Sarıldıkça daha da bastım içime.
Sonra “Posta Güvercinleri” düşüverdi aklım. Çocukken de tavşanlar, ayılarla uğraşırdı zihnim.
Oturdum, onları yazdım.
Okutulmamış olmamın sancısını, özel üniversitelerden edindiğim yazarlık sertifikalarından çıkardım.
“Posta Güvercinleri” isimli ilk romanım baskıdan çıktığında, çoktan üç derlemede ve bir çok dergide yazılarım yayınlanmıştı bile.
Artık ne yaparsam yapayım, ayaklarım yere basmıyordu. Kendime bir kez daha sarıldım. Sarılacak kimsesi olmayınca, kendisine sarılır belki de insan. Kendisi olunca insanın içinde, başkasına sarılmaya ihtiyaç da duymaz sanırım insan.
Yalan! Duydum!
Artık; hem eştim, hem anne, hem birilerinin başka başka insanı. Fakat en çok da kendimdim. İlkin, kendimdim. En çok kendim!
Kendimi gerçekleştirmiş olmanın haklı gururunu yaşıyorum.
Bugün, sayısını gerçekten bilmediğim bir çok derlemede adım geçerken, “Posta Güvercinleri,” isimli romanımın ve yakında baskıya gidecek ikinci romanım olan “Babamın Ayakkabıları’nın, ve elimde, henüz bitirmeye cesaret edemediğim, memleketim kokan ve ismine henüz karar vermediğim ama üzerinde karıncalar toplanan, şalvarlar giyen adamlarla dolu, şivelerle ağlayan karakterlerimin olduğu üçüncü roman dosyamın da baş kahramanıyım.
Zeynep Perçin
5.0
100% (16)