0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
176
Okunma
Yalnızlık, yalnız kalmak değildir.
Yalnızlık,
Vakti Hira’dır;
Kendini düşünmektir.
Halini irdelemektir.
Ruhunu hesaba çekmektir.
Çoğu insan yalnız yaşıyor, yalnız kalıyor. Dünyayı tanıdıkça, halden anlamayan insanları gördükçe yalnız kalmayı, yalnız yaşamayı tercih ediyor.
Nitekim dünya eskisi gibi değil. Devran eskisi gibi değil. İnsanlar eskisi gibi değil malesef. Eski dostluklar, eski arkadaşlıklar yok artık. Eski incelik ve eski zerafet, kibarlık, efendilik yok artık. Bunların yerini menfaat dostlukları, çıkar dostlukları alır oldu. İnsanlar arasında vefasızlık almış başını gidiyor. Kime baksan kadir kıymet bilmiyor, kime baksan sevgiden, saygıdan habersiz. Yolda küfür dolu sözler, sokaklarda küfür dolu sözler, dilde küfür dolu sözler. Trafikte kimse kimseye tahammül edemiyor. Çoğu insanın acil bir şekilde terapiye ihtiyacı var. Çoğu insanın psikolojik desteğe ihtiyacı var.
İşte hal böyle iken, zaman böyle vahim iken, bundan mütevellit bir çok insan kendi kabuğuna çekiliyor, yalnız kalmayı, yalnız olmayı tercih ediyor. Haksız da değiller tabi. Sizce de öyle değil mi?
Eminim sizde aynı şeyi düşünüyor, bana hak veriyorsunuz.
Tabi bazı yalnızlıklar insanın ruhunu etkiliyor. İnsana terkedilmiş hissi, bir başına bırakılmış hissi veriyor. Öyle durumlarda söz konusu tabi. Bazı insanlar yalnız kalmaktan, yalnız olmaktan zevk alıyor, huzur buluyor. Bazı insanlarda ise bu yalnızlık hali, farklı duygulara sevk ediyor. Tabi yalnızlık kavramı değişebiliyor. Mesela bir insan binlerce kişi arasında dahi kendini yalnız hissedebilir. Kimse onu anlamasa, kimse onunla ilgilenmese, derdiyle dertlenmese o kişi kalabalık ortasında dahil kendini yalnız hissedebilir. Bazı insanlar sürekli gurbette çalıştığı için ve orada sürekli yaşadığı için, binlerce kişi arasında kendini yalnız hissedebilir. Aynı duygu ve düşüncelerde insanların olmadığı ortamlarda insan her zaman yalnızdır. Etrafında onlarca insan olmasına rağmen o kişi, eşinden, çocuklarında, ailesinden, vatanından ayrı kalması, onda yoğun bir şekilde yalnızlık duygusu uyandırır.
Yalnızlık bazen de bir tercih meselesidir. Bazı insanlarda yalnız kalmak insanın kendini keşfetmesi, kendini tanıması, hesaba çekmesi için kendine ayırdığı özel bir vakit niteliğindedir. Kendini dinleme, kendini anlama vaktidir. Nerde hata yaptığını, nasıl yanlış yaptığını ve hatadan nasıl çıkabileceğinin planlarını yapma vaktidir. Kendine ayırdığı kıymetli bir zaman dilimidir.
Özellikle yazarlar, mütefekkirler hep yalnız kalmayı tercih ederler.
Hasılı ne kadar yalnız olduğumuzu söylesekte, aslında hiç bir insan, hiç bir varlık yalnız değildir. Bizi gören, bizi duyan, bizi koruyan, duamızı, niyazımızı işiten biri vardır her zaman. O’da Allah’tır. Bu duygu, bu inanç, bu gerçek insana her zaman güven verir. Herkes sizi terkedip gitse de, herkes sizi bir başınıza bırakıp gitsede, herkes sizi merhametsizce yalnız bıraksa da, sizi asla yalnız bırakmayan Rabbin var. Sana şah damarından bile daha yakın Rabbin var. Onun için sen hiç bir zaman yalnız değilsin. Tabi bu farklı bir konu.
Bakın Resulullah (s.a.v) 37 yaşından 40 yaşına kadar Hira’da uzlette yalnız yaşamıştır. Hayatına baktığımızda aslında mutlu bir evliliği vardı. Ancak O’na şahsi hayatının huzuru, rahatı, mutluluğu yetmiyordu. İçinde yaşadığı toplumun hali O’nu çok düşündürüyordu.
Bunu için O:
"Bana yalnızlık sevdirildi." Der.
Bu uzlet, Rabbi ile yalnız kalma durumu, kısmen gece vakti devam etmiştir.
Bu geceler öyle geceler ki, ayakları şişene kadar namaz kılardı. Dua ederdi. Zikir ederdi.
İşte ancak kendisiyle barışık olanlar şuurlu bir yalnızlık tercih ederler. Yalnızlığın gizemli sırlarını fark edenler, idrak edenler, bilinçli bir yalnızlık tercih ederler.
Kendini içinde arayanlar, iç dünyalarında seyahat etmesini bilenler şuurlu bir yalnızlık tercih ederler.
Hasılı, yalnızlık, yalnız kalmak değildir...
Abdurrahman Tümer