0
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
391
Okunma

Dağlardan bakılınca kamyon aşağıda homurdanan bir deve benziyordu, eli kolu sallanıyor, başı öne eğilip kalkıyor, sağa sola yalpalanıyor sonra peşinden siyah duman bırakarak birden hızlanıyordu. Çoluk çocuk ve dua eden kadınlar peşinden yetişiyordu. Koçer, evler yaylaya giderken yolda doğmuştu. Baharda yaylaya evleri taşıyan kamyon Eleşkirt’in bir köyünde çamura batmıştı. Hemen oracıkta çadırlar kurulmuştu. Koçer’in adını o köyde bir şeyh koymuştu. Koçer’e babası o gün bir koç adak adamıştı. Yaylada doktor hastane yoktu, sıkıntısı olan kim varsa bu şeyhe giderdi.
Yaylaya gitmek için gelen kamyona, çadırlar, un çuvalları, döşek yorgan vs. bütün eşya, kör topal hayvanlar yüklenmiş, denkler halatlarla bağlanmıştı. Yükün üstüne çoluk çocuk binmişti. Ortaya çocuklar yığılmış üzerine yorganlar atılmıştı. Bir tek yaşlı nine ve obanın ağası şoför mahallindeydi. Akşamdan yola çıkmışlar. Şoförün kendinden emin tavırları ağanın hoşuna gidiyordu. Bu seneki kamyon iyi çıkmıştı, ağa kendisiyle gurur duyuyor, keyifle tütün içiyordu. Sabahın ilk ışıkları ile dağların arasında buldular kendilerini. Soğukta çocuklar yorgan altında uyuyorlardı. Kederli gözlerle kadınlar dağları izliyor doruğu karlı Köse Dağı bakıp biraz daha üşüyorlardı, akşama o karlı dağların eteğinde çadır kuracaklardı.
Çayırlarda sarı çiçekler rüzgârda dalgalanıyor. Sel suları ile yol aşınmış, otların içinde kayboluyordu. Kar suları ile oluşan göllerin nerde başlayıp nerde bittiği belli olmuyordu. Kamyon çamurlu yollarda birkaç köyü daha geçiyor, bir batıyor bir çıkıyor, yakın köyden gelen bir traktör onu halatla çekiyordu. Obanın ağası önceden gelmiş köyün muhtarı ile konuşmuştu. Evlerin indirileceği yeri biliyordu, ona bakılırsa şoför arabaya kıyamıyordu. Daha geçen gün komşu obanın evlerini taşıyan bir kamyon köyün üstüne kadar çıkmıştı. Oba yeri karşıdaki Köse Dağ’ın ardındaydı, sürüler birkaç gündür varmış ordaydı.
Köyün kıyısına geçici olarak çadırlar kurulmuş. Evlerin taşınması için yaylada ne kadar yük hayvanı varsa getirilmişti. Eşek sırtında günde bir iki sefer yapıyorlardı. Evler günlerdir böyle at eşek sırtında taşınıyordu. Koçer işte burada doğdu, yayla yolunda kıl bir çadırda. Sabah yaşlı ninenin soğuktan kaskatı kesilen sesi göz aydınlığı verdi, nur topu gibi bir erkek bebeğin doğduğunu söyledi. Ninenin kaskatı sesi obanın üzerinde döndü dolandı yakındaki evlerinin üstünde soba dumanı yükselen, kadınların ineklerini henüz sağdığı şeyhin köyüne doğru dalgalanıp gitti. Şeyh bu dağların en bilinen şeyhidir. Yaşlı nene kundağı alıp daha önceden kaskatı sesinin gittiği, herkesin namını bildiği şeyhe götürdü. Şeyh, kulağına Koçer’in adını okuyup üfledi, “Koçer artık benim köçeğimdir, sel, yıldırım ona tesir edemez, kurt kuş ona ilişemez” dedi. Şeyh muskasını beze dikip köçeğinin kundağına iliştirdi. Üç aylık yayla dönemi sona erince yayla dönüşünde evler köyün kıyısına yine inecek burada kamyonu beklerken Koçer’i adak koçu ile birlikte ocağa götüreceklerdi.
Mustafa Alagöz