0
Yorum
7
Beğeni
5,0
Puan
235
Okunma

‘’Geçsin günler haftalar…
Nebalet, ne zaman bu şarkıyı duysam sen geliyorsun usuma.’’(Alıntı)
Düş söküklerimden diktim seni ve zifiri karanlığa teslim olmuş bir yarasanın kanatlarında yaşayan bir asalak olduğunu unutmadım aslında senin de beni unutmadığını biliyorum ama enkaza dönüşmüş varlığınla istişare edecek değilim elbet sayfiye yakasındayım umudun ve dünyanın en azından içliğimi giyip koşuyorum hiçliğimin başucuna.
Uyduruk bir sevgiymiş seninki ama azat edilesi sözcüklerden yana iken umudum ve sevgim ve işte düş iklimde saklandığım pek bir aşikâr.
Düşlerin lügatinden çoktan firar ettin sen ve fidan boylu arkadaşlığımıza ihanet ettin ama merak etme sen: artık sır da vermem ser de yabancıların eline.
Körfez ülkesi duygularımın.
Bazen taradığım iç dünyam.
Bazense nifak sokan dış ses elbet külüstür motorların aralıksız söylendiği aslında kılıksız bir acı iken ilk yola çıktığımda duvara toslayıp yeniden kaldığım yerden devam etmenin verdiği o geçici öz güven.
Hüviyetim bir kayboldu ki öncemde.
Aslında öncemi ayrı bir çekmeceye koydum seni ise bir diğerine elbet üstüne kilit vurduğum onca zaman beraber geçirdiğimiz bir çocukluk ve ilk gençlikte pırıl pırıl duygularımla sana nasıl da inandığım bir o kadar diğerlerine ne de olsa arkadaşlığın romansı idi içimde saklı o rüzgâr ve bilmedim de bir ayrık otu olduğumu oysaki sevgiyle ve özlemle kucaklamıştım ben sizi.
Ayrı düştüğüm ilk yıllar ne de olsa neşriydi kaderimizin ve her birimiz ayrı potalarda eridik sonra iki yürek bir olduk ve her zorluğun üstesinden el ele verip de geldik: ya, elimde kalan ne oldu bunca zaman sonra?
El bebek gül bebek büyüyen iki sırdaş dost idik biz sonra sen firar ettin yüreğimdeki ülkemden ve sırra kadem bastın ta ki o güne telefonum uzun uzun çalıp da.
Düşlerin pekmez kıvamında ve de tadında.
Düşlerimle ördüğüm hayatım ve hayallerim ve işte sen benden çaldın o düş’ü üstelik hiç düşünemeyeceğim kadar da gerçek olduğunu anlayamadım sessizliğinin ne de olsa şakıyan iki bülbüldük biz ve bir düş gördüğümü anladım gittiğin gün üstelik sen çalmıştın içimdeki tek düş’ü.
Bir düşten de ötesi iken görülen kâbuslar gel gör ki her gece düşümde olan sensin ve okul yolundaki iki kızın aslında hiç var olmadığını elbet sen gittikten sonra anladım ve üçüncümüz iken kayıp olan bir diğer düş ve ben onu da her gece düşlerimde ağırlıyorum ve gerçek hayatta asla sahip olmadığım iki arkadaşımın sevgisi ile uyanıyorum yeni güne üstelik yeni günde beni bekleyen nice sıkıntıyı da bertaraf edemezken geceyi zor ediyorum:
Öncelikle el ayak ortalıktan kesilecek de kalemle istişare edeceğim elbet uykulu gözlerimden uyku değil duygular ve sözcükler akıyor ve uykusuzluğuma da değiyor hani yazmak aslında senin okuduğunu da biliyorum ya bir o kadar okumadığın takdirde içimdeki dalgalar daha bir pervasız kıyıya ne çok yosun ve midye taşıyor.
Marmara denizini kaplayan o balçık ne ki insanların yüreklerindeki çamurun yanında?
Mükemmel olmayı hep arzu ettiğim bir ömür.
Mükemmel yetiştirilmiş iken.
Muhtevası ne ise mükemmelliğin artık pek önem arz etmiyor çünkü ona gelene kadar alt etmem gereken çok şey var.
Ne renksen ve de hangi çıkmazda isen…
Elbet insanların arkasına bile bakmadan seni terk ettiği…
Azıcık da olsa sıkıntın varsa ve günden güne büyüyen işte nemalandığım duygular ve sözcükler kulağıma çalınan aslında son görüşmemizde bundan sana bol bol bahsetmiştim ve sen benim o zamanki tek sığınağımdın dost olarak az şey de paylaşmadık hani senle ve yeni arkadaşımı sana takdim ettiğim o gün ne de olsa mutlu olacağını düşünmüştüm kalemimle seni tanıştırmak istediğimde ve işte ansızın kayboldun gözden.
Sicim gibi akmıyor artık yaşlarım artık bodoslama da sevmiyorum insanları elbet güvenmiyorum da yine de sanma ki güveneceğim insan yok: olmaz mı hiç? Yoksa an itibari ile bu satırları yazıyor olamazdım bir yaz akşamında asla nefes alamazdım da kalemim de beni terk etmişse ne olurdu sahi halim?
İç güveysinden hallice anlayacağın ve kıblemde saklı bir kıvançla yaşıyorum ben bir o kadar içimde çağlayan bir şelale bazen benim bu şelaleye hükmettiğim genelde kalemin beni yönlendirdiği elbet standart sapmalar oluyor zaman içerisinde ama bir şekilde rotayı sabit kılıyorum elbet kalem gelişirken ben de çocuk gibi mutlu oluyorum ve yalnızlığın girdabından kurtulup sonsuzluğun çağrısını duyup da daim ediyorum yazdıklarımı.
Hayatım çengel bulmaca gibi elbet engel olanlar da var hani nerede ise varlığımı suç unsuru gibi algılayanlar ve işte canımı da en çok acıtan bu elbet senin de onlardan biri olduğunu anladığımda başımdan aşağı nasıl da kaynar sular döküldü
Bir düş isem bir de düşündüklerim bir de alt belleğimde kayıtlı o hazine sandığı ve ben bir sözcüğü evlat edinip de ganimet bulmuşçasına coşkuyla ilk sözcüğümü yazdığımda biliyorum da gaipten gelen bir coşku ve güç ile öreceğimi o satırlarımı.
Düşler örüyorum anlayacağın.
Ne komik ama.
Öncesinde de ne çok şey ördüm artık aklına ne gelirse…
Düş gücümü yok sayıp yıllar boyu ördüğüm onca kilim ve battaniye ve örtü ve inan ki bir gün içerisinde ne var ne yok kapının önüne koydum elbet kalemim ruhumu ve yüreğimi elime geçirmişken bir anda tüm şişleri de çöpe düşünmeden attım işte işin ilginci ben örüyordum sense gaza getiriyordun üstelik sen benim hayallerimi çalmışken ben sana da destek çıkmıştım.
Saçların hep çalı süpürgesi gibi ve öyle bir rötuşlamışsın ki adeta kendimi gördüm saçlarında ve benden çaldığın tek şeyin hayallerim olmadığını gördüm işte bir anda üstelik yazmak benim ilk gençlik hayalimdi bir ara ne de olsa hayatımda ilk defa bir kitabı birden fazla okumuştum, adı mı? Elbette ‘’küçük kadınlar’’ ve âşık olduğum o karakter: Jo.
Hikâyesinin benzerini yaşadığımı sen de biliyorsun ve işte ilk hayalimi senle paylaşıp bir gün senin o hayalimi sahipleneceğin aklımdan dahi geçmemişti.
Aklıma gelmezdi hani bir anda birbirimize düşman olacağımızı ve ben buna rağmen seni silip atmadım ama bir yere kadar…
Sözcüklerim yalansız ve çıkarsız tıpkı dostluğumun ve sevgimin de olduğu üzere elbet çal çene kimliğimle neyim var neyim yok nasıl da döktüm önüne.
Hüznüme sahip çıkan biri var üstelik ve tüm gerçekleri bilen elbet seni ne çok sevdiğimi de bilen ve ben artık kendime koşuyorum bazense kendimden kaçıyorum ve her Araf’ta kaldığımda dua ediyor ve yazıyorum ve her şeyi de zamana ve kadere bıraktım elbet elimden geleni de fazlasıyla yapmak zorundayım bazen kaytarsam da devam ediyorum kaldığımız yerden ve evet, iki yüreğin bir olduğu bir dostluk iken bizimki şimdi yüreğimden senden başka herkesi taşıyabilmenin verdiği imkânla ve farkındalıkla yaşıyorum.
Renklerin henüz solmadığı zamanlarda açtık biz üç çiçek.
Sonra iki çiçeğe düştük çünkü üçüncü çiçek çoktan başka yamaçlarda açıp kendi bahçesini inşa etmişti ve biz iki çiçek o üçüncü çiçeği sevmekten vazgeçmedik ve bir baktım ki ben aslında tek çiçekten ibaretmişim elbet köklerime tutundum elbet hayata tutundum elbet Rabbime tutundum ve yazarak edindiğim dostlarıma hocalarıma tutundum.
Sessizliğin ç/ağrısında yaşıyorum bazense çok gürültülü.
Yalnızlığınsa göreceli olduğu.
Miadı dolan her şeyin ardından yaşamak ve yazmak payıma düşen ve hayatımda hiçbir şeyi bu kadar sevmedim elbet yazarak kendime inşa ettiğim yeni bir hayat ve şimdilerde daha da fazlasını yapmak adına gayret gösteriyorum elbet gaipten gelen bir coşku ve ilhamla gücümü de Allah’tan alırken ve peşi sıra beni yalnız bırakmayan onca insan demek oluyor ki yaşamak için ve umut etmek adına daha çok şey saklı heybemde elbet senden arda kalan sadece okul yıllığında yazılmış üç beş cümle ki bu güne kadar adeta ezberlemiştim okul yıllığında yazılı olanları işin ilginci okul yıllığını nereye koyduğumu da unuttum tıpkı beni bir köşede unutan sen gibi ve dünde kalan dostlarım gibi üstelik suçumun ne olduğunu da bilmezken hatta merak dahi etmezken…
Kaderin reva gördüğü ne ise başım gözüm üstüne elbet buna dünde kalan herkes ve her şey de dâhilken en azından önüme bakmanın verdiği umut ve coşkuyla hayatımdaki sıkıntıları da aşmak adına direnç gösterirken hayata elbet ayakta kalmanın ve başını dik tutmanın da bir numaralı seçenek olduğu elbet Allah’ın izniyle çıktığım bu yoldan da geriye dönüş yok iken…
5.0
100% (3)