0
Yorum
6
Beğeni
5,0
Puan
260
Okunma

-Masal-
Bir zamanlar, yeşil tepelerin arasında küçük bir kasaba varmış. Bu kasabada, herkes birbirini tanır, herkes birbirine yardım edermiş. Kasabanın hemen yanında, kocaman bir orman uzanırmış ve bu ormanın derinliklerinde, kimsenin pek yanaşmaya cesaret edemediği bir mağara bulunurmuş. Efsaneye göre, bu mağarada bir ejderha yaşarmış. Kimileri onun altın pullarla kaplı olduğunu, kimileri ise gözlerinden alevler saçtığını söylermiş. Ama kimse ona yakından bakacak kadar cesur değilmiş.
Kasabada yaşayan küçük bir çocuk varmış, adı da Efe’ymiş. Efe, diğer çocuklardan biraz farklıymış. Herkes ejderha hikâyelerini korkusuzca dinlerken, o her defasında titremeye başlarmış. Geceleri rüyalarına giren ejderha, ona kocaman dişlerini gösterir, kükreyerek üzerine gelirmiş. Efe, “Ejderhadan korkuyorum!” dermiş annesine her sabah. Annesi ise gülümseyerek, “Korku, cesaretin ilk adımıdır, Efe. Bir gün bunu anlayacaksın.” dermiş.
Bir gün, kasabanın koyunları kaybolmuş. Çoban, “Koyunlar orman tarafına gittiler, ama o mağaranın yakınından geçmeye korktum.” demiş. Kasabalılar toplanmış, ne yapacaklarını tartışmışlar. Kimse mağaranın olduğu yere gitmek istemiyormuş. Ta ki Efe’nin minik sesi kalabalığın arasından yükselene kadar: “Ben giderim.”
Herkes şaşırmış. “Sen mi, Efe? Ama sen ejderhadan korkuyorsun!” demişler. Efe yutkunmuş, ama annesinin sözleri aklına gelmiş. “Belki de korkumla yüzleşirsem, cesaret bulurum,” diye düşünmüş. Elinde bir sopa, azığında bir parça ekmekle yola çıkmış.
Orman sessizmiş, sadece rüzgârın yapraklarla oynadığı duyuluyormuş. Mağaraya yaklaştıkça Efe’nin kalbi yerinden çıkacak gibi atıyormuş. Tam mağaranın girişine vardığında, içeriden derin bir ses gelmiş: “Kimsin sen, küçük insan?”
Efe’nin dizleri titriyormuş, ama geri dönemezmiş. “Ben Efe’yim. Koyunlarımızı arıyorum. Sen… sen ejderha mısın?” diye sormuş.
Mağaradan kocaman bir kafa çıkmış. Evet, gerçekten bir ejderhaymış bu! Ama gözleri alev saçmıyor, pulları altın gibi parlamıyormuş. Yaşlı, yorgun bir ejderhaymış. “Koyunlarınızı ben almadım,” demiş ejderha. “Ama dün gece buradan geçtiler. Sanırım şelalenin ötesine gittiler.”
Efe şaşkınlıkla, “Bana yardım eder misin?” diye sormuş. Ejderha gülmüş, “Yıllardır kimse benden bir şey istemedi. Hep korktular. Sen farklısın, küçük Efe.”
Birlikte şelaleye gitmişler. Ejderha, kocaman kanatlarıyla Efe’yi havalandırmış, koyunları bulmalarına yardım etmiş. Meğer koyunlar, şelalenin ardındaki bir çayıra saklanmış. Efe, ejderhaya teşekkür etmiş. “Sen sandığım gibi korkunç değilmişsin,” demiş.
Ejderha gülümsemiş. “Korku, bazen sadece bilmediğimiz şeylerden gelir. Beni tanıdın, korkun geçti, değil mi?” Efe başını sallamış. O gün kasabaya koyunlarla birlikte dönmüş, ama yanında yeni bir dostu varmış: Yaşlı ejderha.
O günden sonra, Efe bir daha ejderhalardan korkmamış. Kasabalılar da zamanla ejderhayı sevmeye başlamış. Ve Efe, annesinin dediğini hiç unutmamış: “Korku, cesaretin ilk adımıdır.”
Durmuş Ali ÖZBEK
Eğitimci Yazar
Kültür Bakanlığı Halk Şairi
5.0
100% (1)