0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
143
Okunma
Duruşma öncesi bir anı
Dağarcığımda birikmiş anılardan biri aktı geldi değirmenimin su bendine; değirmenin taşı artık döner durur, kendi kendine. Durup dururken nereden estiyse, aklım ermiyor doğrusu aklımın, hafıza denen fendine .Elin oğlunun aklı neleri bulur, neler yazar çizerken benimki keyfe keder bir cümle bulunca, bir hazine bulmuş; Tolstoy mu desem,
Yaşar Kemal mı desem... olmuş gibi şişinir durur. Aklına yanayım ben bu aklımın..
Neyse!..
Önümde bugünün dosyaları yığılı olduğu halde; bir yandan böyle düşünür bir yandan çayımı yudumlar, tününün dumanını üflerken ,odama o geldi ,yani (...) kurum Av. bayan x. … bugün biri boşanma iki dosyası var…
‘kolay gelsin!..’; ‘hoş geldin!’ den sonra, karşımda cam tarafındaki koltuğu gösterdim, oturdu.. çok durgundu,
o neşeli halinden eser kalmamıştı.. Ne olmuştu buna böyle… sorguya çekilmiş olmasın diye
;’Çay,kahve!?.’ ‘mümkünse acı tarafından!..’ dedi.. kahveler geldi kendisi sigarasından yaktı… Yüzüme bakmaya cesaret edemez… hali vardı… tebessümleri bile zorakiydi… Birden Leonardo’nun meşhur Mona Liza’sı canlandı.
Belki hüznünü dağıtır, düşüncesiyle şiirden, sanattan söz açıp konuyu o tabloya getirdim.
Kitaplıkta bulunan bir sanat dergisi çıkardım,;
”Ben sanatçılardan en çok şu Leonardoyu seviyorum, ona imreniyorum !” dedim, devamla Mona Liza olarak tanınan tabloyu gösterip; şuna bakınız!.. Hala sanat çevrelerince; ne anlattığı tam çözülemeyen, tabloda somutlaştırılan şu bakışı, şu tebessümü… o tatlı hüzünlü bakışta, şu tatlı buruk, zoraki tebessümündeki gizem acaba modelin kendisinden miydi!... öyle idiyse içinde saklı olan neydi; ona, o derinliği veren, acıyı ve tebessümüne ,gözlerinin derinliğine yansıtan neydi… kimdi!.. Tebessümü tatlı, ve kibarca, ama onu gölgeleyen görünmeyen ,görüntüsü değil gölgesi yansıyan acı neydi, burukluk neydi… nedeni neydi!..
X hala dalgında…Dosyalarıyla da ilgilenmedi. .Oysa hemen dosyalarını alır önceki ara kararında belirtilenlerin tamamlanıp tamamlanmadığına bakardı.. doğalı da buydu.. kahvesi bitmiş fincanını ters çevirmişti ki, hiç yapmazdı… sigarasından, derince çekip yüzünü cama çevirip uzun, ince üfledi… yine üstüne varmış olmamak için resme bakıp; eğer bu sanatsal gizemli duygulu, hüzünlü hal modelde değil de sanatçının, yani Vinçi’nin kendisinde var idiyse, o zaman onları, karşısındaki modelin ruhuna hükm edercesine nedeni gizemi neydi duygusallığı mı hzla teknği çözülemeyen sanatsallığı mı etkindi. demekten doğrusu insan kendini alamıyor!” kendi kendime söylenirken arkama yaslanıp ilk kez yüzüne, gözlerinin içine bakarak ne demek istediğimi ima etmeye çalışırken o hala dalgındı, ruh gibiydi..
Anlattıklarımı hiç duymamış haldeydi, hep dışarıya bakınıyor, gözlerini benden kaçırıyordu. Oysa gözlerinin yağmur yüklü bulut gibi olduğu ,dudaklarının titrekliği görünüyordu…
Düşündüm ki açıklamaya bile cesaret edemediği bir derdin girdabındaydı… yazık!..
Çaycı geldi boşları aldı “çay!? “ dedim; “Sağ ol’ dedi titrek bir sesle, ’müsaadenizle kaleme geçeyim!, dosyalara bakayım..” dedi. Dosyaları masamda ki dosyalar içinde olduğu halde söylemedim. Belli ki ya benden sıkılmış, belki
yanımda ağlamak istememiş; ya da başka bir ihtiyacı, sorunu olmalıydı… fincanı da alıp çıktı…
Ne diyebilirdim ki…
Öğrendim ki kendisi de boşanma davası açmış!... üzüldüm!..
Defter 14 S. 6O