Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
HİDAYET DOĞAN OSMANOĞLU
HİDAYET DOĞAN OSMANOĞLU

SON NEFESTE İMANSIZ GİTME KORKUSU-YOĞUN BAKIMDA ÖLÜM!!....2

Yorum

SON NEFESTE İMANSIZ GİTME KORKUSU-YOĞUN BAKIMDA ÖLÜM!!....2

0

Yorum

1

Beğeni

0,0

Puan

501

Okunma

SON NEFESTE İMANSIZ GİTME KORKUSU-YOĞUN BAKIMDA ÖLÜM!!....2

SON NEFESTE İMANSIZ GİTME KORKUSU-YOĞUN BAKIMDA ÖLÜM!!....2




Fatih Sultan Mehmed Han İstanbul’u fethettiği zaman, hocası Akşemseddin hazretlerine, Cuma namazını Ayasofya’da kılmak istediğini ve hocasına kendisinin imam olmasını söyler.

Ayasofya’yı cami yapmak için seferber olunur. Cuma gününe cami yetiştirilir, cemaat namaza başladığı sırada Fatih Sultan Mehmed Han’ın abdesti kaçar.

Tabii sultanın yanında da rastgele insanlar olmaz. Sağında ve solunda da en büyük hocalar, şeyh efendiler saf tutarlar. Kamet getirilir, imam Allahü ekber der. Fatih Sultan Mehmed han, ne yapacağını şaşırır. Abdestsiz namaz kılınmaz. Abdest almaya çıksa izdiham olacak…

Namaz kılar gibi eğilip kalksa, Cumadan mahrum kalacak. Ya Rabbi, ben ne yapayım şimdi derken, yanındaki bir şeyh efendi firasetiyle vaziyeti anlar. Cübbesini açar, buradan abdest al der.

Sultan bakar ki, çeşme var, su var. Acele olarak abdestini alır ve rükûa varmadan önce imama yetişir. Namaz biter, selam verilir, dualar yapılır.

Ertesi gün Fatih Sultan Mehmed Han, hocası Akşemseddin hazretlerini ziyarete gider. Ayrılırken, (Hocam dua buyurun) der. O da, (Allah iman selameti versin) der.

Daha uzun dua bekleyen Fatih Sultan Mehmed Han, şaşırıp kalır. Hocası sorar;— Ne oldu, beğenmedin mi?— Bu kadar mı efendim?— Evladım yetmez mi? En kıymetli dua budur.

Dün sana cübbesini açıp abdest aldıran şeyh, bir saat önce öldü; ama imansız gitti; çünkü bu kerametinden dolayı ona kibir geldi der...

Şeytan al.Ademoğlunun ezelden beri hep düşmanı olmuştur.İmanını çalmak ister onda muvaffak olamazsa ameline riya ucup kibir karıştırarak ifsad eder.Yukardaki yaşanmış hadisede koca bir Şeyhi son nefesinde imansız gitmesine şeytan ve avaneleri sebep olmuşlardır.

Mev’ıza kitapları bunlarla doludur.Gençlik yıllarımda aldığım ilk kitaplardan birisi de Osmanlı yayınevi tarafından neşredilen Büyük Dini Hikayeler adlı ciltli eser olup defalarca okudum öğretmenlik yaptığım yıllarda talebelerimin saf zihinlerine burdaki yaşanmış hikayeleri yerleştirmeye helal haram duygusunu kalplerine nakşetmeye gayret gösterdim.

Bizlere de hocalarıız böyle çocuk çağlarımızda helali haramı öğretmek için mev’ıza kitaplarından güzelce öğrenip ezberledikleri hikayeleri anlatmamışlar mıydı?Allaha na mütenahi şükürler olsun ki bu sayede namazlarımızı bitamamiha kılan,helali haramı bilen takva sahibi müminler olduk ve bu yaşımıza erdik.

İnsan aklı zekası yazılı metinlerden ziyade görsel resim ve filmleri daha kolay zihnine yerleştirir ve bu daha kalıcı tesirler bırakır der işin uzmanı olan Eğitimciler.Tıpkı bunun gibi anlatılan bir hikayede insanın hele hele kirlenmemiş tertemiz bir teyp kasedi mesabesindeki o küçücük yavruların dimağında güzel tesirler bırakır ve hayatı boyunca ona yol gösteren bir ışık meşale olur.

Büyük Dini Hikayeler kitabında şeytanın beşyüz yıl ibadet etmiş ama ilmi olmayan bir abidi,zahidi son anlarında nasıl kandırıp kendisine ima ile secde ettirerek imanını kaybetmesine ebedi hayatında hüsrana uğramasını anlatır.

Bersisa isminde bir zat, inzivaya çekilmiş, gece-gündüz vakti Allah’a ibadetle geçer ve hiçbir kötülükte bulunmazdı.
Bu zatı şeytan aleyhilla’ne kandırmak için türlü hilelere başvurdu. Fakat bir türlü kandıramadı.

En sonunda şeytan işin kolayını bulmuştu. Çünkü Şeyh Bersisa, âmil, mütteld, züht ü takva sahibi bir zattı ama, alim değildi. Yani ilm-i zahiri yoktu. Ondan dolayı onu kandırmak kolay olacaktı.

Plânını şöyle tatbik etti: Şeytan, sırtında cübbesi, elinde asası, başında sarığı, elinde tesbihi olduğu halde bembeyaz sakalıyla Şeyh Bersisa’nın ibadet ettiği yere varıp kapısını çaldı. Şeyh Bersisa kapıyı açtıktan sonra, kim olup, nereden geldiğini ve niçin geldiğini sordu.

Şeytan Alleyhilla’ne ona şu, cevabı verdi: - Ben dünya nimetlerinden uzak, ömrünü Allah’a ibadetle geçirmek isteyen bir kimseyim. Bir Allah dostu bulup kendime arkadaş edinmek için çok yer dolaştım, fakat sizden başka bir kimseye rastlamadım.

Memleketine yaklaştığımda, sizin isminizi duydum. Sizin de bütün gayretiniz Allah’ın rızasını kazanmak olduğuna göre, beni de kabul buyur da, beraber ibadete devam edelim.» dedi.

Şeyh Bersisa, onun şeytan olduğunu ve kendisinin ayağını kaydırmak için geldiğini nereden bilecekti. Arkadaşlığı kabul etti... Beraber ibadete başladılar. Aradan zaman geçiyor, Şeyh Bersisa ibadet ediyor, yiyor içiyor ve diğer insanlar gibi yaşıyor, lâkin Şeytan Allah’a öyle ibadet eder gözüküyor ki yemiyor - içmiyor, yatıp uyumuyor ve bütün zamanını ibadet ederek geçiriyordu.

Şeyh Bersisa, yeni dostuna hayran kalmıştı. Aradan- çok zaman geçmeden dayanamayarak: - Ey Allah’ın salih kulu, sen bu mertebeye nasıl yetiştin. Ben senelerden beri ibadet ederim, yeyip içmekten kurtulamadım. Sense bütün zamanını ibadete ayırabiliyorsun. Ne olur, bunun sırrını bana da öğret de, ben de senin gibi olayım, dedi.

Şeytanın istediği doğmuştu... - Bunun kolayı var! Evvela bir büyük günah işleyecek, sonra da -ona samimiyetle tövbe edeceksin. Büyük bir günah işlemiş olduğundan Allah’tan daha fazla korkmaya başlayacak ve böylece de benim gibi, sen de her türlü insanî kötü hasletlerden kurtulmuş olacaksın, dedi.

Şeyh, meselâ ne gibi bir günah işlemesi lazım geldiğini sordu. Şeytan, artık bayram ediyordu. Çünkü avını kandırmıştı.
- Zina edebilirsin, dedi. Şeyh: - Yapamam, dedi.

Bu sefer şeytan:- Adam öldür! dedi. Bersisa, yine: - Onu da yapamam, dedi. Şeytan: - İçki içersin, dedi...
Bersisa, düşündü taşındı, onu biraz hafif görmüştü:- O olur, yapabilirim, dedi.

Şeytan artık sevincinden havalarda uçuyordu. Bersisa doğru kasabadaki meyhanelerden birine gidip bir miktar içki istedi, içkiyi sunan saki kadındı, içtikçe içti ve sonunda sarhoş olup kadına zina etmeyi düşünmeye başladı.

Şeytan tabiî ki boş durmuyor, adamın gözüne gözükmeden nefs yoluyla durma, böyle fırsat elegeçmez, hemen bu kadınla münâsebet kur, diyordu.

Bersisa, tamamen sarhoş olduktan sonra, meyhaneci kadına orada zina etti. Bu onun için çok kötü bir şeydi... Duyulursa ne derlerdi. En iyisi o kadını öldürüp gömmekti, ve öyle yaptı.

Kadını öldürüp meyhanenin arkasında bir yere gömdü. Fakat hadise duyulmakta ve yayılmakta gecikmedi. Bersisa’yı yakalayıp mahkemeye çıkardılar. Katil oldüğü için kısasa kısas Ölümüne hükmolundu.

Bersisa idam sehpasına çıkmış, artık ip boğazına geçirildikten sonra onu kurtaracak hiçbir kimse yoktu. Şeytan karşıda görüldü. - Bu hal nedir ey dostum, dedi. Bersisa: - Görüyorsun ey Allah’ın sevgili kulu beni kurtar, diye yalvarmaya başladı. Şeytan: - Bir şartla seni kurtarırım. O da bana secde edeceksin, dedi.

Bersisa: - Görüyorsun ip boğazıma geçirilmiş nasıl secde edebilirim, deyince de: - İşaretle secde edebilirsin, dedi.
Bersisa başıyla işaret ederek secde etti ve sandalye ayağının altından çekilince imansız olarak göçüp gitti. Allah muhafaza buyursun...

İlimsiz amelin, insanı nereye kadar götüreceğine güzel bir misâl böylece vuku bulmuş oldu. Eğer onda şeriata müteallik ilim olsaydı içki içmek, zina etmekle, adam öldürmekle evliya olunamayacağını bilir ve şeytana uymazdı.
Büyük Dini Hikayeler, Osmanlı Yayınevi

Son nefeste imansız gitmeye sebep olan şeyler, İslam inancına göre oldukça önemlidir ve kişinin ebedi hayatını etkileyebilir. Bu sebepler genel olarak iki ana başlık altında toplanabilir:

1. Büyük Günahlar:Şirk: Allah’a ortak koşmak, İslam’ın temelini sarsan en büyük günahtır. Kişi, son nefesinde bu günahından tövbe etmeden ve Allah’tan af dilemeden vefat ederse, imansız gitme riski çok yüksektir.

Adam Öldürmek: Haksız yere bir cana kıymak, büyük bir günahtır. Kişi, bu günahından dolayı tövbe etmeden ve maktulün ailesinden helallik almadan ölürse, imansız gitme ihtimali vardır.

Zina: Evlilik dışı cinsel ilişki, hem bireysel hem de toplumsal düzeni bozan büyük bir günahtır. Kişi, bu günahından tövbe etmeden ve Allah’tan af dilemeden ölürse, imansız gitme tehlikesi taşır.

Faiz: İslam’da faiz almak ve vermek haramdır. Kişi, faizden elde ettiği kazançtan vazgeçmeden ve tövbe etmeden ölürse, imansız gitme riskiyle karşı karşıyadır.

Yalan Şahitlik: Haksız yere birine iftira atmak veya gerçekleri çarpıtarak şahitlik etmek, büyük bir günahtır. Kişi, bu günahından dolayı tövbe etmeden ve iftira attığı kişiden helallik almadan ölürse, imansız gitme ihtimali vardır.

Yetim Malı Yemek: Yetim hakkı yemek, büyük bir zulüm ve günahtır. Kişi, bu günahından dolayı tövbe etmeden ve yetim hakkını iade etmeden ölürse, imansız gitme tehlikesi taşır.

Büyücülük ve Falcılık: Geleceği bilme iddiasıyla veya doğaüstü güçlere başvurarak yapılan her türlü eylem, İslam’da yasaklanmıştır. Kişi, bu günahtan tövbe etmeden ölürse, imansız gitme riskiyle karşı karşıyadır.

Anne Babaya Asi Olmak: Anne babaya karşı saygısızlık etmek ve onlara isyan etmek, büyük bir günahtır. Kişi, bu günahından dolayı tövbe etmeden ve anne babasından helallik almadan ölürse, imansız gitme ihtimali vardır.

İçki İçmek: İslam’da alkollü içki içmek haramdır. Kişi, bu günahtan tövbe etmeden ölürse, imansız gitme tehlikesi taşır.
Kumar Oynamak: İslam’da her türlü kumar oynamak haramdır. Kişi, bu günahtan tövbe etmeden ölürse, imansız gitme riskiyle karşı karşıyadır.

2. İman Esaslarını İnkâr Etmek:Allah’ın Varlığını ve Birliğini İnkâr Etmek: İslam’ın temelini oluşturan bu inancı reddetmek, kişiyi imandan çıkarır ve son nefeste imansız gitmesine sebep olabilir.

Meleklerin Varlığını İnkâr Etmek: Melekler, Allah’ın emirlerini yerine getiren ve insanlara yardım eden varlıklardır. Onların varlığını inkâr etmek, imansız gitmeye sebep olabilir.

Peygamberlerin Varlığını ve Görevlerini İnkâr Etmek: Peygamberler, Allah’ın insanlara gönderdiği elçilerdir. Onların varlığını ve getirdikleri mesajları inkâr etmek, imansız gitmeye sebep olabilir.

Kader İnancını Reddetmek: Her şeyin Allah’ın takdiriyle gerçekleştiğine inanmamak, imansız gitmeye sebep olabilir.
Ahiret Gününe İnanmamak: Ölümden sonra dirilişin ve hesap gününün olacağına inanmamak, imansız gitmeye sebep olabilir.

Kutsal Kitaplara İnanmamak: Allah’ın gönderdiği kitaplara (Tevrat, Zebur, İncil, Kur’an) inanmamak, imansız gitmeye sebep olabilir.

Hepimiz insanız canlıyız dünyaya geldiğimiz gibi bu dünyadan da bir müddet kaldıktan sonra elimizde olmadan çıkıp ebedi aleme sonsuzluk yurduna dar-ı bekaya gideceğiz.Her nefis ölümü tadacaktır buyuruyor Rabbül Alemiyn cc. Hz.leri bundan kurtulan bir kul olmadı olmayacaktır da.

İlahi kanundur elbette bu tıpkı kaderimiz gibi,Levhi Mahfuzda takdir edilen bu hususta insana irade verilmemiş günü vakti eceli gelen her canlı insan veya hayvanat sonunda ecel şerbetini içerek ölüm denen gerçekle karşı karşıya kalıyor.



Annem rahmetli ölünce hastanede morg denilen ölenlerin kokmasınlar diyerek mecburen kondukları adeta canlı mezar tabuta benzeyen o hücreye koymayın beni derdi.Soğuk yer kimseler yok yanında insan haliyle korkar elbette değil mi?Bende morga konulmayı istemem.Sevdiklerimin yanında kur’an okunarak sabaha çıkmayı ve yıkanıp defnedilmeyi isterim.

Ne kadar zordur değil mi ama çare yok.Eskiden ölen kişiler evde bekletilir üzerine şişmesin diye bir demir bıçak vs.konulur yaz günü ise de pencereler havalandırılarak sirkülasyon yapılır pervane çalıştırılır sonra da sabah yıkama ve define başlanırdı.

Yıkama kefenleme işlemi de camii hocası Köy hocası veya bu işin ehli olan kişilerce hatuna hatun erkekse imam efendi tarafından yıkanılır ve kefenlenirdi.Vasiyeti var ise o kişi yıkar kefenler ve cenaze namazını da o imam veya mevtanın arkadaşı kıldırırdı.

Şimdilerde bu vasiyyeti dinleyende yok uyanda yok.Hastanede ölüyor bir çok insan yanında ne bir akrabası çoluğu çocuğu var ne de bir dostu arkadaşı.Pandemi döneminde cenazelerin alel acele kimseler olmadan yemeksiz pidesiz mevlütsüz gittiği gibi sahipsizce musallaya getirilip cenaze namazı kılındıktan sonra ebedi yurduna kabristanlıktaki yerine eskilerin deyimiyle Tahtalı Köye götürülüp bırakılıyorlar.

Düğünlerin kırk gün kırk gece olduğu gibi eskiden bizim çocukluğumuzda cenazelerin de bir hatırı itibarı vardı.Ekonomik koşullardan olsa gerek bir bir bu adetler terkediliyor.Yok birisi çıkıyor kırkı yedisi elli ikisi yok diyor bir başkası ekranlarda cenazede yemek bid’attır diyor.Mevlid okutma yoktur diyorlar.

Tamam bunların bazıları dine sonradan sokulan şey olan Bid’at olabilirse de cenazeleri kabirde yatan yakınlarımızı sevap defteri kapanmıştır bundan sonra yapılan iyilikler ona ulaşmaz kabilinden hezeyanlara da kapı açılmış oluyor.

Peygamber Efendimiz bunu sahih hadislerinde açıklıyor.Mev’ıza kitapları bunlarla dolu.Bunlar yapılmadığı zaman sanmayın ki bu işler ortada kalıyor.Farklı uygulamalar dine sonradan sokulan ölünün evinin camisinde,sokağında lokma yedirmek,yasin cüzleri dağıtmak, anma günleri yapıp kabri başında alkışlamak saz çalmak vb.sözde ibadetler yapılıyor.




2008 yılında ikinci anjiyomu Ankara’da olup sağlığıma kavuşmuştum.Bu sıralarda bizim kayınvalide kısmi bir felç geçirdiği için Yüksek İhtisas Hastanesinde yoğun bakıma kaldırılmıştı.

Hastanede çalışan hastabakıcılardan bir çok arkadaşım her zaman olmuştur.Yoğun Bakım kapısında hastamızla ilgilenme sırası bana gelmişti.
Yoğun Bakım kapısında bir camlı pencere olur hasta yakınları kolay kolay içeri alınmasalar bile içeriye bir şey verecekleri zaman iletişim sağlamak için kullanılır.

Arada bir giren çıkan olur ya onlara bizim hastaya bir bak derler ya da sessizce doktorun çıkmasını beklerler.İşte tam da böyle öğleden sonra saat 13.30 gibi kapıda bekliyorum.Bu arada hastaların yakınlarını görüp onlarla sohbet ediyorum.Bir ara çıkan bir hemşire babanızı demin gördüm iyi durumu diyor.

Aradan yarım saat geçmiyor üzeri örtülmüş elleri ayakları çenesi bezle bağlanmış bir mevtayı morga indirmek için hastabakıcı bizim arkadaşlar sedyeyi taşıyorlar.Hastanın yakını kim diye de sormamazlık etmiyorlar.Beraberce asansörle morg katına indirip hücresine yerleştiriyor yarın sabah sat 10.da gelirsiniz demeyide ihmal etmiyorlar.

13.30 dan 16.30 a kadar ne kadar cenaze mevta çıktı içeriden bilin bakalım.Tamı tamına sekiz tane kadın erkek karışık.Artık dayanamadım tahammül edemedim oradan ayrıldım.Ölümü düşünmek ölüm sonrası yaşanacakları düşünüp korkmak kaygılarımı artırıyor adeta.

Hastane çalışanları doktorlar imamlar kaygısız alışmışlar hergün mezar kazan amele de onu kabre indiren İmam Efendi de ameliyata girip hastanın gözünün önünde öldüğünü gören doktorlarda biraz sonra evlerine veya bir kutlamaya katılıp eğlenmiyorlar mı?

Hayatın gerçeği yaşamın kuralı bu insan herşeyi alkında tutsa unutmasa düşünse hayattan lezzet alamaz yaşayan canlı ölü olur bir bakıma.Hadiste Lezzetleri kesen ölümü çokca hatırlayınız demiyor mu sevgili Peygamberimiz..

Bir düğünde bir tatilde çok sevdiğimiz bir yakınımızın vefat haberini alır da nasıl üzülürüz ağlarız tatili düğünü yarıda bırakıp gideriz değil mi?Dünya hep güllük gülistanlık değil acı da var tatlı da.Hayatın güzel evreleri olduğu kadar üzüleceğimiz elemli cefalı zamanları da olmak zorunda..

Ne demiş Atalarımız Ölenle ölünmez.Karadenizde dört sene kırsal kesimde Çaykara ilçemizde öğretmen olarak vazife yaptım.Sömestir tatilinde Ormancık Köyünden Çaykara’da saatçilik yapan bir ağbimizin annesinin vefat ettiğini duymuştum.

Tatil dönüşü Çaykara’da işyerinde ziyaret edip taziyede bulunmak istediğimde bana Hocam taziye islamda üç gündür demişti hiç unutmam.Bizim buralarda adetler farklı cenazeye katırlırsın bir kaç günde evine çadıra gelip gidersin yemek verilirse katılıp yersin bir ay sonrada lokumla şekerle çayla mutlaka evinde Kur’an okuyup taziyeye gidersin.

İşte pandemi devresinde bunlar biraz aksatıldı cenazeler itibarsızlaştırıldı!!Neticede öyle böyle ölüp gittiler müslümanlar.Ya depremde ölenlere yapılanı görmedik mi?Kefen nasip olmadı bazılarına.

Binaların altında aylarca kalmadılar mı?Çıkarılıp kefenlendiğini söyleyemem zira vefat sayıları elli bin dense de Bakanın ağzından yüz binli rakamları duyan olmuştur sanıyorum.


Yoğun Bakımda hastalara ne yapılıyor nasıl müdahale ediliyor bilenler vardır mutlaka.Doktorlar hastabakıcılar gereken sağlık tedavi hizmetlerini yapıyorlar.Ateşi tansiyonu yükselen kalp krizi geçiren veya nefes alıp vermeyen hastalar için alarma geçiliyor doktorlar özenle işlerini yapıyorlar.

Biz de yoğun bakımda iki defa anjiyo sonrası kaldık her kliniğin yoğun bakımı farklı sanıyorum.Kalp ameliyatı sonrası yoğun bakıma kimse alınmazken anjiyo sonrası hasta yakınları yoğun bakım ünütesine girip çıkarak hastasıyla ilgilenebiliyor.

Allah cc. tüm yoğunbakım hastalarına yardım etsin gerçekten zor durumda olan hastalar bunlar.Kimsesiz ve yalnız hissediyorlar kendilerini şuracıkta ölsem kimsenin haberi olmayacak diye düşünüyorlar.Şimdi yanımda bir yakınım bir arkadaşım olsaydı kendimi daha özgüvende hissederdim diye düşünüyorlar.

Kalp krizi geçiren hastalar ameliyat öncesinde ilk defa anjiyo olup kalbinin damarlarına müdahale edilen hastalar bile kaygılanırlar ilk defa başlarına gelen bu durum karşısında tedirginlik yaşarlar ben de yaşamıştım.Bir konuda çok bilgili olmak araştırma yapmak ta iyi neticeler vermiyor aslında.

Hani psikiyatri doktorları reçete yazdıkları hastalara sakın ilacın içinden çıkan prospektüste yazılanları okuma yanlış düşünebilir ilacı terkedebilirsin derler.Okusa orada şu kadar kişide araştırma yapıldı şu kadarında şu kadar yan tesirler görüldü yazıyor.Ben de bu hasarlar olamasın diyerek hastalar ilacı kullanmadan çöpe atar ilaçlar verimsiz kullanılmış olur.

Herşey böyle değil midir.Öncelikle ilacın değil ilacı yaratan Rabbimizin Ya Şafi ismine sığınarak şifayı ondan bekleyecek değil miyiz??İlacın ne kuvveti gücü kudreti var yoksa herşey Alahtan Allah şifa vermese ilaç yalnız başına ne yapabilir?

Doktorda öyle hastanelerde öyle iyi bir doktoru bulup şifasını alan da var,doktor ihmaliyle ameliyathanelerde yoğunbakımlarda ihmalden ölen de.İhmaal sadece kötü servis bakımla olmaz gereken hijyeni sağlayamazsınız hasta kalp ameliyatı sonrasında enfeksiyon kaparak ölür.

Pandemi döneminde ufacık zerre kadar Covit-19 virüsünün nasıl insanlara bulaşıp ta ölmelerine neden olduğunu hepimiz gördük..

*

Geçtiğimiz aylarda Ankara’da Ünüversite Hastanesinden emekli,kıymetli bir prof.hocamızın yanında uzun zamanlar yoğun bakım hemşireliği yapmış bir kardeşim ile tanıştım.

Görüşmelerimiz sonunda ona bir soru sordum:-Hiç ölümlere şahit oldun mu? Ölüm anında yalnız başlarına makinalar altında ne yapıyorlar?

Uzun uzun ellerine baktıktan sonra,yüzüme tokat gibi çarpan şu cevabı verdi:-Evet.. sayamayacağım kadar çok ölüme şahit oldum.. Hepsinin ortak özelliği; son anlarında ağızlarındaki oksijen maskesini atıp, üzerlerindeki kabloları sökmeye çalışıyorlardı dedi..

Peki dedim,siz ne yapıyordunuz?Biz kabloları geri takıyorduk, tekrarı olursa,bu defa ellerini bağlıyorduk! Böyle de can veriyorlardı dedi.Allahuekber!

Anında aklıma tahrif edilmiş tevrattaki şu ayet geldi.
Yahudiler:“Acıklı ölümlerle ölecekler” (Yeremya 16/4) Diye bizim üzerimize yemin etmişlerdi!

Biz bugün her tıbbın bir dini vardır ve bugünün tıp anlayışı asla "İslam" değildir! Derken tam da bunu kast ediyorduk!
Biliyorsunuz ki, Yahudiler öyle sistemli çalışıyorlar ki bir santim boşluk bırakmadan yüzyıllar evvel yaptıkları planları aynen bugün üzerimizde uyguluyorlar.

Tekrar çınladı kulaklarımda.. "Son anlarında rahat can verebilmek için kabloları söküyorlardı, biz de ellerini bağlıyorduk" SubhanAllah!

Ne zaman Müslüman feraseti ile bakacağız? Daha başımıza ne gelmesi lazım ki?
Öyle bir sistem yerleştirdiler ki Müslümanların üzerine,akıl tutulması yaşar hale geldik.

Tabutlarımızın üzerinde "Ölüm ne bir dakika ileri,ne bir dakika geri" yazıyor, lakin hala öleceğini bile bile terk eder olduk sevdiklerimizi buz gibi odalara.Çünkü bu empoze edildi zihinlerimize.

Evvelce yaşlıların vasiyetleri vardı, sımsıcak yatakları vardı, başında Yasin okuyanları, zemzemle ıslatılan dudakları, helallik almaya gelen eş/dostları vardı.

Sımsıcak,tevekkül dolu, İslam’i olan ölümümüz buydu bizim! Çünkü vuslat vardı işin ucunda kavuşmak vardı!
"3 gün yatak, 4. gün toprak" diyorlardı cesurca, ölümü "çare" bilircesine..

Bugün biz ne yapar olduk kendimize? Yapayalnız, çırılçıplak, duasız terk ettik sevdiklerimizi yoğun bakım ünitelerine.
Ben bizzat morgda pek çok hastanın boğazının delindiğini gördüm.. Neden?Nefes yolu açtıkları için.

Zaten bu insan son nefesini vermeye çalışıyor neden bir de zulmedip nefes yolu açıyorsun?-Bize böyle öğretildi..
Bunları dile getiren kardeşimiz gözyaşlarını tutamıyor,ve diyor ki; “Billahi durum sandığınızdan çok daha vahim!”
Burada asla doktorları suçlamıyorum çünkü onlara dayatılan sistem bu,öğretilenler bu..

Müslüman son nefesi verebilmek için çırpınıyor, biz ellerini bağlıyoruz..Sadece bu kadarla kalsa..
Eskiden her ölü evinde yıkanır, kefenlenir, evinden çıkardı ölüsü. Bugün ölüler evlere sokulmuyor.. Kapının önünden görünse de iyi..

Öyle böyle helallik al gönder.. Yıkadıkları sabunlar kimyasal, sardıkları kefenler titanyum dioksit, döktükleri kafurlar sentetik.. Biz neyin telaşındayız kardeşler?

Dirimize sahip çıkamıyoruz, ölümüze hakim değiliz, peki biz bu hayatta neden varız?
Tv dizilerini bölüm bölüm mahşerde anlatmak,en güzel börek tariflerimizi Allah ve Rasulunun önüne koymak için mi?
Biz öyle büyük bir savaşın içerisindeyiz ki,tarifi yok zalimliğinin..

Ve biz bu savaşta uyuyoruz! Düşman evlerimizde, evlatlarımızın ensesinde, yaşlılarımızın canına kast etmiş..
Biz ise esir düşmüşüz..Hapsolmuşuz heveslerimizin peşinde..

Allah’ım sen bizlere hayırlı bir ölüm nasip et.. Âmin…

VASİYYETİMDİR!!!
HASTALIĞIM SEBEBİYLE VEYA KAZA NEDENİYLE. HASTAHANEYE. KALDIRILIRSAM. İRADEM DIŞINDA iken YAKINLARIMA. "YOĞUN BAKIMA ALACAGIZ" DEDİKLERİ ANDAN İTİBAREN AZAMİ. 3 GÜN TIBBİ TETKİKLER VE UYGULANACAK TIBBİ MÜDAHALELER İCİN. MÜSADE EDİLSİN.

ŞAYET VUCUDUM NORMALE DÖNMÜYORSA. 3.CÜ GÜNÜN SONUNDA. EVİME YATAĞIMA. GÔTÜRÜN.. EVİMDE DİRİLMEK MUKADDERSE DİRİLMEMİ. ÖLÜMÜM MUKADDERSE MEVTİMİ. BEKLEYİN.

ZİYARETİME GELENLERİ ENGELLEMEYİN. HER KİM Kİ GELDİ İSE ZİYARETİME. HAKKIM HELALDİR.
HASTAHANE DE ÖLMEK. ZİYARETE KAPALI MEKANDA. ÖLMEK İSTEMİYORUM. RABBİMİN DE CÜMLE ÜMMET İ MUHAMMED’E HAYIRLI ÖLÜMLER HANESİNDE ÖLÜMLER NASİP ETMESİNE DUALARIM DAİMDİR...

14.02.2025//KIRIKKALE
HİDAYET DOĞAN OSMANOĞLU

Paylaş:
1 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Son nefeste imansız gitme korkusu-yoğun bakımda ölüm!!....2 Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Son nefeste imansız gitme korkusu-yoğun bakımda ölüm!!....2 yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
SON NEFESTE İMANSIZ GİTME KORKUSU-YOĞUN BAKIMDA ÖLÜM!!....2 yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL