3
Yorum
5
Beğeni
5,0
Puan
543
Okunma
Otuz beş yaşımda, hayatımın en önemli kararlarından birini vermek zorunda kaldım. Ya iç sesimi dinleyip çocuk sahibi olma fikrinden tamamen vazgeçecektim ya da etrafımdaki insanların "mucizevi annelik" söylemlerine kulak verip bu deneyime bir şans tanıyacaktım. Yıllarca bebek sahibi olmayı düşünmemiş, hatta bu konuda kesin bir kararlılık sergilemiştim. Ancak çevremdeki insanların sürekli "anne olunca her şey değişir" telkinleri, içimde ufak bir umut kırıntısı yaratmıştı. Belki de onlar haklıydı ve ben de bebeğimi kucağıma aldığım an, tüm dünyayı unutup sadece ona odaklanacaktım. Kendimi bildim bileli içimde kocaman bir boşluk duygusuyla yaşıyordum. Ne yaparsam yapayim dolmayan bir bosluk duygusu. Belki eksik parça bir bebektir diye düşündüm, inanmak istedim.
Bu düşüncelerle, mucizeye inanmayı seçtim. Hamilelik sürecinde, içimde tarifsiz bir heyecan vardı. Bebeğimi kucağıma alacağım o anı, hayatımın en özel anı olarak hayal ediyordum. Ancak doğum gerçekleştiğinde, beklediğim o mucizevi duygu ortaya çıkmadı. Bebeğimi kucağıma verdiklerinde, içimde hiçbir şey hissetmedim. Sanki bir boşluk, bir soğukluk vardı. Bu durum, beni büyük bir hayal kırıklığına uğrattı. Kendimi yetersiz, eksik bir anne gibi hissetmeye başladım.
Aylar boyunca süren bir cehennem yaşadım. Kimseye açıkça söyleyemediğim, içimde sakladığım bir sır gibiydi bu. Çünkü bebeğimi sevmiyordum ve bu acı gerçekle yüzleşmek çok zordu. Etrafımdaki insanlar, özellikle de bana sürekli çocuk yapmamı söyleyenler, içimde büyük bir öfke birikmesine neden oldu. Kendimi yalnız, anlaşılmamış hissediyordum.
Bu zorlu süreçte, bir nebze olsun rahatlamak için kitaplara sığındım. O günlerde elime aldığım "Şeker Portakalı", hayatımı değiştiren bir kitap oldu. Zeze’nin hüzünlü hikayesi, beni derinden etkiledi. Kardeşleri ve babası tarafından acımasızca dövülen, mahalledeki bir yabancıdan gördüğü ufacık bir sevgiyle hayata tutunan Zeze, içimde bir şeyleri tetikledi.
Şimdi bu hikayeyle benim hissedemediğim annelik duygusuyla ne alakası var? Evet, bebeğimin fiziksel ihtiyaçlarını hiçbir zaman ihmal etmedim ama onu sevmediğim için ona sıcak bir dokunuşta bulunamadım.
Kitabı okurken, Zeze’nin babasından kemerle dayak yediği bir bölüm vardı. O satırları okurken, gözyaşlarıma hakim olamadım. Hıçkıra hıçkıra ağladım. O an, içimde büyük bir farkındalık oluştu. Ben de oğlumu aylardır görünmeyen bir kemerle dövüyordum. Ona zarar vermiyordum belki ama sevgisizliğimle, ilgisizliğimle ona büyük bir acı yaşatıyordum.
O an, bir mucize gerçekleşti. "Şeker Portakalı" sayesinde, içimdeki buzlar eridi. Pişmanlıkla oğlumu kucağıma aldım, ona sımsıkı sarıldım. Gözyaşları içinde, ondan özür diledim. O günden sonra, oğlumu her şeyden çok seveceğime, ona en iyi anne olacağıma söz verdim.
5.0
100% (1)