Bir kimseyi sahip olmadığı sıfatlarla övmek, onu kibarca yermek demektir. cemil sena
Tu
Turan Yalçın

Arabulucu (ÖYKÜ)

Yorum

Arabulucu (ÖYKÜ)

0

Yorum

1

Beğeni

0,0

Puan

540

Okunma

Arabulucu (ÖYKÜ)

ARABULUCU
Yıllarca yaşadığı köyde iş imkanı olmadığından değil okumayı sevdiği için, okumayı seven gençler yetiştirmek için , okuyarak öğretmen olan Ahmet bey,emekli olunca da il merkezine yerleşmişti. Ancak köy il merkezine 50 km mesafede olduğundan sık sık düğünlerde , cenazelerde, bayramlarda kısaca özel günlerde gider gelirdi köyüne.
Bu gidişlerinden birinde daha önce fark etmediği bir şey fark etti. Biri köyde kalan, öteki şehir merkezinde memur olan iki çocukluk arkadaşı küs imişler yıllarca. Ahmet bey köyde kalmadığından bunu fark etmemiş. Bu durumu fark edince sorduğunda “onlar senelerdir konuşmuyorlar” dediler.
Ahmet bey buna hem şaşırdı hem de çok üzüldü. Bunları barıştırmaya ve bunların arasını bulmaya karar verdi. Bu işleri seven insandı. Ancak bu iş kolay olacak mıydı? Niye mi dersen olayı kendisine anlatan arkadaşı “ çok kişi barıştırmak istediler ama barıştıramadılar “demişti. Ahmet bey arkadaşına “bir de ben deneyeyim bakalım” dedi. Arkadaşı gülerek “Köyde kimsenin başaramadığını sen mi başaracaksın Ahmet? haydi hayırlısı olsun “dedi, kalkıp gitti.
Ahmet bey arkadaşı gittikten sonra kendine bir çay ısmarlayarak bir süre düşündü. Hem çayını içti. “Başaramasam da bir konuşayım her ikisi ile de, bu olaydan da alacağım dersler vardır elbet” dedi. Sonra kalkıp Samet’i aramaya çıktı köyde. Evde diye düşünerek evine gitti. Tahmin ettiği gibi Samet bahçe ile uğraşıyordu.
Samet çok fakirdi. Çok da yaramaz. Çocukken kavga ettiği insanların haddi hesabı yoktu. Burun kırmalar, kafa yarmalar, ev taşlamalar . ne ararsan onda vardı. Babası köyün en zenginlerinin yanında çalışırdı karın tokluğuna.. Kendi en küçüktü. Kendinden başka kendinden büyük dört abisi, üç ablası vardı. O da babası gibi çiftçi olmuştu. Arada kendini Ziraat Mühendisi ilan eder , sonra gülerek “Ama diploması olmayan bir Mühendis” derdi . Çevredekilerle gülüşürlerdi. Hayatı köyün dedikodularından ve bahçesinden ibaretti . Birde kiralayarak ekip biçtiği tarlalardan.
Ahmet selam verip Sametin yanına vardı. Oturdular bir köşeye. Samet, başladı lafa:” Mehmet okudu şehirde memur oldu. Bizi beğenmez oldu. Bize küstü. Burnu büyüdü. Bir şaka yaptık diye hemen kederlendi. Neymiş özür dilemeden benle artık konuşmazmış. Ya neye özür dileyeceğim ki benim suçum yok.” Daha anlattı da anlattı. Nuh dedi peygamber demedi. Ahmet bey baktı ki Sametin şikayetleri, cahil cesareti, “ben varya ben diyen “cahil özgüvenini” kıramayacağını , barışmaya yanaşmayacağını anlayınca “kolay gele” diyerek ayrıldı oradan.
Ayni sokakta yaşayan , köydeki evi aynen duran Mehmet’i uzaktan görünce ona yöneldi. Mehmey bey , Ahmet’i görünce kucakladı. Bahçedeki masaya oturttu “ Tam da zamanında geldin bende semaveri yakmıştım, çocukluk arkadaşımız Nihat’S ın cenazesinde buluşmak da kaderimizde varmıiş” diye hüzünlendi. O gün ikisi de liseden arkadaşları Nihat’ın cenazesi için gelmişlerdi zaten köye. Ahmet beyin köyde evi yoktu ama akrabası çoktu.
Ahmet bey konuyu açınca Mehmet bey derin bir “ahhh” çekti. Anlatmaya başladı “Biz Sametle hem çocukluk arkadaşı, hem de mahelle komşuyuz. Ben okudum Üniversite tamamladım. Her köye geldiğimde ilk onu ziyaret ettim yıllarca. O’nın çocukken kafamı yarması, kavgalarda burnumu kırması, bana kzııp evimizin camlarını kırmasına, yaptığı küfürleri bile sineye çektim. Çocukluk arkadaşımız diye. Ama her türlü ginahı işleyenleri ballandıra ballandıra anlatması, küfür etmeyi bir türlü bırakmaması , canıma tak etmişti. Hep sabrediyordum. Hastalanınca ziyaretine gittim. Ama o bana çok basit bir sebepten dolayı küstü. Bunu sık yapardı aslında. Sadece bana değil ablalarına da abilerine de sık sık küserdi. Bir gün küstü. “Uğurlar olsun” dedim. Küssün eline ne geçecekse.
Her zaman olduğu gibi sonra pişman olup, gene her zamanki gibi konuşmak istedi. Aracılar koydu ortaya. Ben de bu sefer dedim ki “özür dilesin “ Ahmet bey bilirsin Allah bile samimi tevbe ile yanına gitmeyeni affetmiyor. Şükretmeyeni sevmiyor. Bunu da kitabında üstüne basa basa anlatıyor. Benim amacım onun ağzını küfürden, dedikodudan, iftiradan uzaklaştırarak, teşekkür ve özür dleyen insan olması için fırsat sunmak. O inat ettiyse bu sefer bende inat ettm. Diyeceksin ki “onu da öyle kabul edellim” .
Mehmet bey, bir süre durdu baktı çaylar bitmiş.Hemen tazeledi. Biten peskevütleri eve girerek yenileri ile tabağı zenginleştirdi. Çayından bir yudum aldı.
“Hayır Ahmet bey hayır, insanları affettikçe, görmemezden geldikçe adamlar yaptıklarını marifet zannetmeye , biz hoşgördükçe de yanlışlarını doğru görmeye başlıyorlar. Biz yanlış yapıyoruz hoşgördükçe. Basit hatalar hoşgörülür ama böyle anlamayan , anlamak istemeyen hatalarını tekrarlayan insanları her zaman da affedemeyiz ki, biz de artık yaşlandık. Yaşımız geldi 60 a. Boş, kötü kelimelerden uzak kalalaım ki , torunlarımıza da örnek olalım. “Böyle gelmiş böyle gider” olmaz. Kimse kimseye muhtaç değil, iyilik yapamıyoruz bari kötü sözler söylemeyelim ve duymayalım, kötü ve yanlış davranışlarda bulunanlardan uzaklaşalım ki, hayatımızın geri kalanında daha mutlu huzurlu olalım. İnsanın amacı kötülüklere göz yummak değil, “ya hayır konuş ya sus” hadisine layık olmak olmalıdır. Özür dilemek zor değil, ağızlarımız özüre de teşekküre de alışsın.”
Sustu Mehmet bey, Ahmet bey gülümsedi. Baktı çocukluk arkadaşına
Mehmet bey söze davem etti “ Ben böyle de rahatım. Böyle daha iyiyim. Arabuluculuk işini sen bir dost olarak yaptın. Bırakalım o Samet kendi dünyasında kalsın. “Sizin dininiz size, benim dinim bana “ diyen ayetteki gibi , ben de derim ki “ O’nun doğruları O’na , benim doğrularım bana kalsın. Kimseyi değiştirme hevesinde değilim ama bu yaştan sonra da yalanları, saçma dedikodularla hayal mahsulü şakaları kaldıracak da değilim. Şaka adı altında yakınlarıma, akrabalarıma yapılan iftraları, iğrenç bel altı şakaları da kaldıramam artık. Herkesi dünyasına bırakalım. ”
Tam bu sırada mahallenin imamı sokaktan geçiyordu. O’nu da çaya davet ettiler. Hamit Hoca severek geldi bahçeye. Konuyu anlattılar. Hamit hoca gülümsedi.
“Mesele günaha girmemek, boş konuşmamak ve güzel konuşma ve tavırlarımızla çocuklarımıza örnek olmak. Bir alim der ki “ bir günaha girmemek için yetmiş sevaptan da vazgeçerim.” Bizlerde günah işleyen bunu hoşgörü ile karşılamamızı bekleyen, özür dilemeyen, teşekkür etmeyen insana mesafeli olmak bence de en güzel olanı. Gene de insan affederse güzel olur. “
Bunun üzerine Mehmet bey “ Ben affettim çoktan. Ama muhatap olmak, boş konuşmaları dinlemek, sinirlenmek de istemiyorum. Mesafa iyidir. “ dedi.
Hamit hoca “ Affetmek, bağışlamak iyidir. Lakin cahilden ve cahaletten uzak kalmak da iyidir. Yaşadıklarından ders almayan, inatla boş şeyleri faydalıymış gören insan ahmaktır ve ahmaktan da uzak durmak iyidir.” Dedi.
Çaylar içlip da veda vakti geldiğinde herkes iki dostu barıştıramamamın hüznünü de hayatın gerçeklerini konuşmanın sevincini de bir arada yaşadılar. Bunu dile getiren Mehmet beye Hamit Hoca “ Mehmet bey Mümin hem Allah’tan korkar hem de onu sever ve hep güzellikleri yaşatacağı konusunda ümit eder .Korku da Ümit te insanın içinde olacak. Burada boş şeylere kaymanın korkusu da güzellikleri yaşamanın umudunu bir arada gördük “
Herkes ayrılırken birbirini kucakladı. Kötülüğün ve kötü sözlerin olmadığı , kötülerin ders aldığı bir dünya dileği ile uğurladılar.
Okuyan da bu kıssadan kendilerine düşen hisseye razı olmuşlardır umarız.

Paylaş:
1 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Arabulucu (öykü) Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Arabulucu (öykü) yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Arabulucu (ÖYKÜ) yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL