Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
Müjgan Akyüz
Müjgan Akyüz
VİP ÜYE

Semavi ve İlkel Din Nedir

Yorum

Semavi ve İlkel Din Nedir

11

Yorum

15

Beğeni

0,0

Puan

849

Okunma

Okuduğunuz yazı 26.12.2024 tarihinde günün yazısı olarak seçilmiştir.

Semavi ve İlkel Din Nedir

Dinin Terim Anlamı

Din kelimesinin kökeni ile ilgili çeşitli görüşler mevcuttur. Ancak çoğu araştırmacı
İbrani kökenli bir kelime olduğu konusunda birleşmiştir. Din kelimesi Arapça’ da farklı
anlamlarda kullanılmıştır. Özellikle Kur’an-ı Kerim’de farklı yerlerde, mükâfat, hüküm,
ceza, ibadet gibi anlamlarda, kullanılmıştır.
Din kelimesinin Türkçe’ ye Arapça’ dan geçtiği kabul edilen bir görüştür. Ancak
İslam’dan önce Türklerin, din kavramını ifade etmek üzere çeşitli dönemlerde drm, darm, nam, den gibi kelimeler kullandıkları kaynaklarda yer almaktadır.

Bunlardan drm ve darm kelimelerinin Sanskritçe dharma’ dan, nam kelimesinin Sogdca’ dan geçtiği anlaşılmaktadır

İnanma İhtiyacı

İnanma, antropoloji bakımından insanın varlık-yapısına ait bir fenomendir, bu
nedenle insanın onsuz yaşaması mümkün değildir. Bize göre inanma, insanın genetiğine
kazınmış bir olgudur. İlahi anlamın dışına çıkarsak, inanma ihtiyacı günlük hayatta
kendisini inanma eğilimi şeklinde gösterir. İlk doğduğu anlarda bile insan, güvenebileceği,
kendisini koruyacağına inandığı bir destek, bir kucak arar. Bu destek annedir. İlerleyen
dönemlerde inanabileceği, huzur bulabileceği dostluklar, sevgiler arar insan. Ancak aklı,
mantığı, sezgisi geliştikçe, günlük hayatın dışında, anne gibi, kendini kabul ettirme gereği duymadan her zaman sığınabileceği bir varlık arar insan. İşte bu da insanın yaratıcısıdır.

Tarihin farklı dönemlerinde, farklı toplumlarda birçok varlık yüce yaratıcı olarak kabul
edilmiştir. İlahi dinlerin tek Tanrı’sından tutun da, ilkçağlarda Güneş gibi varlıklar yüce
yaratıcı olarak kabul edilmiştir. İnanma ihtiyacından kastımız her hangi bir varlığı veya
ilahi dinlerin tek yaratıcısını ilah olarak kabul etme eğilimidir. İlkel bir dinin tanrısı veya
ilahi bir dinin yüce yaratıcısı burada aynı kategoridedir. Sonuçta insan kendisinden güçlü
bir varlığı yaratıcı olarak kabul etme eğilimine her zaman sahip olmuştur.
Hiçbir şekilde yüce yaratıcı tanımayan veya yaratıcı sıfatını gözle görülebilen
varlıklara yükleyen insanlar da mevcuttur. Bu insanlar, her türlü ortaya çıkışı, yaratılışı
doğaya veya onun içinde bulunan Ay, Güneş, yıldızlar gibi nesnelere bağlamaktadırlar.
Bize göre bu da bir inanma şeklidir. Öyle ya da böyle, var oluş yine, insandan güçlü bir
nesneye bağlanmaktadır. Tabii bu insanlar, zor zamanlarında yardım et doğa diye yakarırlar mı bilemeyiz ancak çok çarpık da olsa burada bile insanın kendisinden güçlü bir varlığı yaratıcı olarak kabul ettiğini görmekteyiz. Ateist denilen ve aslında toplam insan nüfusuna oranladığımızda az sayıda olan insan grubu ise hiçbir şekilde bir yaratıcının olmadığını ileri sürerler. Böylesi aşırı tipleri yorumlamak zordur. Zannederiz ki bu insanlar, tıp biliminin araştırma sahasına girmektedirler. Çünkü bu düşünce bize göre insana ait değildir. İnsanın varlık yapısına ait olan, inanma fenomenine rastlanmayan insanın, çocukluk ve gençlik dönemi mutlaka incelenmelidir. Böylesi kişiler bize göre ruh dünyalarında tahribata yol açan olaylar neticesinde bu düşünceye varmışlardır diye düşünüyoruz. Tıpkı bazı insanların da yaşadıkları ağır ruhsal sarsıntılar sonucu, dini çarpıtarak, onu yaşamada aşırıya kaçmaları, bu aşırılığın bütün hayatlarını olumsuz etkilemesi gibi. Hiçbir yaratıcı tanımayan kimsede tanrı tanımazlık, dini yaşamada aşırıya giderek kendisini ve dinini yozlaştıranın bu yaşantıları her iki tip için de afyon etkisi yapar. Her ikisi de, kendilerince ağır sarsıntıları görmemeyi, hissetmemeyi sağlar. İkisi de bir çeşit kaçıştır. Bu nedenle bize göre bu tip davranışları sergileyen insanların ruh dünyalarında akıl sağlıklarını etkileyen bozukluklar olması oldukça güçlü bir ihtimaldir.
Belirttiğimiz gibi, inanmayan bir insan ne vardır, ne de düşünebilir. İnanma
fenomeni, tıpkı bilgi ve devlet kurma fenomenleri gibi insanın varlık yapısına, insan
olmaya özgü bir fenomendir; insan hangi kültür düzeyinde bulunursa bulunsun, hiçbir
yerde eksik değildir. Nitekim inanma fenomeni, en ilkel insan topluluklarında bile vardır.


Bu yüzden ilk insanların din görüşü de inanma ihtiyacının bir neticesidir. Çünkü yaratıcı

Din tanımlanırken, mutlaka içinde bulunulan inanç sisteminin bu tanımlamada
etkisi olacaktır. Ancak pek çok din, özellikle semavi dinler, bu tanımlamada ortak
noktalarda buluşabilmişlerdir.
Hayvanların idrak melekelerinin içgüdü dediğimiz şeyle sınırlı olmasına karşılık,
insanın asıl idrak melekesi akıldır.

Bal yapan bir arı yaptığının iyi ya da kötü olduğunu düşünmez. Sadece içgüdüleriyle hareket eder.
Ancak odun kıran bir insan yaptığının sonuçlarını düşünür. Odunu nasıl kıracağını,
odunları nasıl satacağını ve bu işin fayda ve zararlarını hesap eder. Akıllı insan,
davranışlarını etkileyen en küçük olaydan hareketle en
önemli meselelere kadar zaman ve mekânda sınırsız kâinatla ilişki kurmalıdır.
İşte, insanın kendisini parçası hissettiği ve davranışları için yol gösterici ilkeler çıkardığı o bütünle ilişkisidir din.

Yani din; insanın zamansız ve mekânsız kâinatla ilişkileridir. Din insan ile
mutlak yaratıcı arasındaki bağdır. Dinin esası, en yüksek insanî niteliklere sahip kişilerin, gücünü üzerinde hissettiği sonsuz varlık ya da varlıklarla ilişki kurması şeklinde
tanımlanmıştır. Tüm dinler insanla, insanın kendini bir bütün hissettiği, yol gösterici ilkeler edindiren sonsuz varlık arasındaki ilişkidir.



Dinlerin Ortak Özellikleri

Yeryüzünde ortaya çıkan ilk dinden, insanlığın kabul ettiği son dine kadar bütün
dinler, mânanın farklı biçimde kabulü ve uygulanması şeklinde karşımıza çıkmıştır. Ancak
mânanın genişliği, yorumların da çeşitlenmesine sebep olmuştur. Böyle olunca da dinler
birbirinden çok farklı hale gelmiştir ancak bütün dinlerde bazı ortak özellikler her zaman görülmüştür. En temel ortak özellik, dinin, insanın dünya ve ahiret hayatı ile toplum hayatını düzenleme amacıdır. Ahiret ve toplum hayatını düzenleyen kurallar temel olarak inanç ve ahlakla ilgilidir. Bu nedenle bütün dinlerin ortak özelliklerini inanca ve ahlâka ait ortak özellikler şeklinde ikiye ayırmak mümkündür:

a- İnanca Ait Ortak Özellikler

aa- Tek Tanrı inancı
ab- Vahiy
ac- Peygamberler ve Dinin Kurucusu
ad- İnsanüstü Varlıklar (melekler, cinler v.s.)
ae- Ahiret İnancı
af- Haşr (Ölümden sonra dirilme)

b- Ahlâka Ait Ortak Özellikler

ba- Adam Öldürmemek
bb- Hırsızlık Yapmamak
bc- Zina Yapmamak
bd- Yalan Söylememek

.
Dinlerin bu ortak özelliklere sahip olmasının iki önemli nedeni olabilir. Birinci
olarak özellikle ahlaka ait ortak özelliklere baktığımızda bütün dinlerin ideali yaşatmayı
çabaladığını görüyoruz. Örneğin sebepsiz yere adam öldürmek her yerde her dönemde kötü karşılanmıştır. Dinler kötü olan davranışları, dünyayı ve ahiret hayatını düzenlemek
amacıyla yasaklamıştır. İyi olan, doğru olan, yani ideal tektir. Dinler de bu ideale ulaşma gayreti ile ortaya çeşitli kurallar koymuştur. Hiçbir dinde haksız kazanç sağlayan dünyasını da ahiretini de kurtarır veya hırsızlık erdemdir gibi yaklaşımlar yoktur. Tabi burada dinler derken, dinlerin özünü kastetmekteyiz. Dinin meşrulaştırma aracı olarak kullanılması neticesinde şahısların veya bazı devletlerin davranışları ve söylemleri bu tespitimizin dışındadır. İdealin bir olması, dinler arasında bu ortak özelliklerin ortaya çıkmasının

ilkel denilen kabilelerin dinlerinde bazı ortak özellikler göze çarpmaktadır.
Bu özellikler kısaca şu şekilde özetlenebilir:

1- İlkel kabîle dinleri, bir kabile (veya topluluğa) özgüdür ve genellikle o kabîlenin
adıyla anılır (Dinka Dini, Maori Dini, Ainu Dini, Ga Dini, Pigme Dini gibi). Gök Tanrı
dinini Çinlilerin Türk dini olarak adlandırmaları bu özelliğe güzel bir örnektir. Ancak Gök
Tanrı dininin ilkel kabîle dinleri sınıfına girdiğini düşünmemekteyiz.
2- Bu dinler mahalli bir özelliğe sahiptir ve bu dinlerden evrensel bir din
gelişmemiştir.
3- Bu dinlerin kutsal kitapları ve yazılı kaynakları yoktur.
4- İlkel kabîle dinlerinde genellikle bir Yüce Tanrı inanışı göze çarpmaktadır. Her
kabîle, onu kendi diliyle ve kendisine özgü bir şekilde adlandırmaktadır. Bu Yüce varlığın
nitelikleri, diğer tanrılardan ve ruhlardan farklıdır.
5- İlkel kabîlelerde fert, dinin tabiî üyesidir ve ayrı din seçme şansı yoktur.
6- İlkel kabîle mensuplarında büyüye ve büyücüye ilgi büyüktür.
7- İlkel kabîle dinlerinde din kurucusu söz konusu değildir.
8- İlkel kabîle dinlerinde ruhun çeşitli şekillerde yaşadığına inanılmakta fakat
Ahiret ile ilgili telakkilerinde açıklık görülmemektedir.
9- İlkel kabîle dinlerinin kendine has törenleri, dansları ve kurban usulleri
bulunmaktadır. İbadet, kabîleden kabîleye farklılık göstermektedir. İlkel kabîlelerde ibadet;
genellikle Yüce tanrı veya ondan daha alt seviyelerde bulunan tanrılar ve yüksek ruhlardan oluşan varlıklara tapınma ihtiyacının ortaya çıkardığı ferdi tecrübelere dayanan davranışlar şeklindedir. Bu ibadetlerde; Yüce tanrıya dua edilmekte, bazı hayvanlar kurban olarak sunulmaktadır.


kaynak: Arş. Gör. Murat Öztürk
Fırat Üniversitesi- Elazığ
academia.edu

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Semavi ve ilkel din nedir Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Semavi ve ilkel din nedir yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Semavi ve İlkel Din Nedir yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Sevimb
Sevimb, @sevimb
27.12.2024 19:44:32
Yürekten tebrikler can şairem güne iz bırakan muhteşem ötesi ..bizim dinimiz en güzel din sizde ne güzel belirtmisiniz bu nu bile bir çoğu. Göstermelik camiye gidiyorlar önce beyinlerini ve vicdanlarini temiizlemeleri lazım ..sevgimdesiniz
İbrahim Kurt
İbrahim Kurt, @ibrahimkurt
27.12.2024 19:16:04
Allah vardır bütün insanlığın ezici bir coğunluğu bu duruma inanıyor ancak sonrası yani şekil dinciliği denilen bir kültürün ananevi usulun yapısına bürünmüş din anlayışını çoğunluk kabul etmiyor Türkler Allah a Tanrı diyor isim o kadar sorun değil aynı Allaha inanılıyor olması önemli gerisi bilinen varsayımdır bu güzel çalışmanızı kutluyorum Tüm dinler bir birine benzer şartlarıda hemen hemen aynıdır
Oktay İlcek
Oktay İlcek, @oktayc-lcek
27.12.2024 17:10:29
İnsanoğlu akıl ve vicdanla donatılarak var olmuştur. Bunları evrimleşme sürecinde her zaman geliştirmiştir. Akıl düşünmemizi vicdan ahlak sahibi olmamızı emreder. Bu bağlamda genellikle dinlerin evrimini gerçekleştirememiş toplumlar ve emperyalist güçler için gereksinim duyulan yollardan olduğu kabul edilebilir. İnanç ise sağlıklı her insanın doğuştan sahip olduğu bir özelliktir. Gerçekte Tanrı Evren ve İnsanı birbirinden ayırmak anlamsızdır. Zaten bilim evren ve insanın birbirinden farklı olmadığını daha doğrusu birliğini ispat etmiştir.
Güne düşen yazınız için tebrik ederim
Saygı ve Selamlarımla
Gülüm Çamlısoy
Gülüm Çamlısoy, @gulum-camlisoy
27.12.2024 15:58:00
Güne güzellik ve anlam kattınız

İçten sevgimle değerli şairem
mehmetmacit
mehmetmacit, @mehmetmacit
27.12.2024 15:49:43
Okunması gereken güzel bir yazı ki, konu insan ve inanma duygularını kapsamakta.
Aklı olan ve aklını kullanan insan elbette kainatı bir yaratanın olduğuna inanır veya inanmak ister. Ancak zaman içinde teknoloji ve insan zekasının çok ileri gittiği günümüzde uzayın ve uzaydaki varlıkların araştırılması, korkunç bir büyüklüğün varlığını görmesi, içinde yaşadığı dünyanın uzayda ne kadar küçük bir yer kapladığını anladıkça Tanrı inancında da gelişmeler ve değişmeler olacaktır ve olmaktadır.
Ben inanan biriyim, ancak günümüzde Deist dediğimiz akım tam da bu yönde hareketle kendi inançlarını açık açık ortaya koymaktadırlar. Ki deist dediğimiz kişi bir yaratıcının varlığına inanırken var olan dinlere inanmayı reddetmekte. Yani var olan dinlerin günümüz gelişmelerini tam olarak açıklamaktan uzak kaldığını savunmaktadırlar. İşte samimi inanç sahiplerinin bu akımın önünde durabilmeleri için her şeyden önce Adalet, hukuk ve kişi haklarını güvence altına alan davranış, yönetim ve koruma gibi kişiyi huzura kavuşturacak yöntemleri çok iyi bir şekilde tarafsız ve istismardan uzak uygulamaları gerekir. Bu en başta yönetenler için geçerlidir. Aksi halde yönetenlerin yanlış ve taraflı söylemleri ve söylemlerinde dini argümanları kullanmaları bireyleri var olan dinlerden soğutup uzaklaştırmaya neden olacaktır.
Çağımız bilgi ve teknoloji çağı olduğuna göre ortaçağdan bu yana var olan dinlerin bu çağa uygun olarak yorumlanması gerekecektir. Aksi halde ortaçağ kafası ile din ve uygulamaları devam ettikçe Deizm dediğimiz akım kendine zaman içinde oldukça taraftar bulacaktır.
Bir örmek verecek olursam, dinsiz bir toplum olan Japon halkındaki adalet ve ahlak anlayışını gören bir birey, kendi ülkesinde dini söylemleri kullanarak nasıl adaletsiz bir yönetim anlayışının varlığına karşı inandığı dini rahatlıkla sorgulamaktadır ki bunu sorgulayan kişi genellikle okumuş, belli bilgi birikimi olan insanlardır.
Bu yazdığım endişeler tüm dinler ve öğretiler için geçerlidir ve gelecekte çok daha büyük kırılmalara yol açacaktır.
Saygılarımla...
bayduygusal
bayduygusal, @bayduygusal
27.12.2024 12:49:27
Öncelikle günün yazısıni tebrik ederim.
Emeğiniz ve güzel anlatıminız için ayrıca..
Mevzu tabiki derin ve tehlikeli de tabi.
Oysa konuşulabilmesi gerektiğine inaniyorum.
Ben şahsen deistim.
Hiçbir dine inanmadığim gibi inananlarada saygım var.
Ben yaşarken yaptığım davranış etik mi değil mi diye bakıyorum.
Üvey oğlunun eşini alan.. çok eşliliğe türlü bahaneler üreten.. ve dahi benzeri sebeplerle genellikle cinsellik üzerinden yürüyen ve daha çok fakire, yoksula, cehalete hitap eden dinler yerine Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'ün zekasını ve cesaretini kendime pusula edindim. Bu tabiki bir din değil ama ben öncelikke "etik ve ahlak" üzerinden yaşamayı tavsiye ederim.
Dedim ya mevzu çok derin..
Din kadin ve para üçgeninden çıkıp insan kalmayı becerebilmek bence en iyisi.
Varsın Tanrı olsun yada olmasın..

bayduygusal tarafından 27.12.2024 12:52:37 zamanında düzenlenmiştir.
Mecit Aktürk
Mecit Aktürk, @mecitakturk
27.12.2024 11:41:06
Emek verip, araştırıp bilimsel bir makaleyi kaleme almış, okuyuculara sunmuşsunuz. Tebrik ve teşekkür ederim.

Din konusunda her kafadan bir ses çıkması îman ve iradesi zayıf insanlarda kafa karışıklığına sebep olsa da, titri prof. olan insanlar kadar farklı yorumlarla berrak sular bulandırılsa da; hakikat güneş gibidir. Ve güneş balçıkla sıvanmaz!

O hakikatlerden biri de; hayatta tesadüflere yerin olmadığı, hiç bir zerrenin "şey"in tesadüfen yaratılmadığıdır. Picassonun yaptığı bir tablonun tasarlanmadan, tesadüfen ve kendiliğinden olabildiğine inanmayan bir ateistin, o şaheseri meydana getiren ressamın, beyninin tesadüfen oluştuğunu iddia etmesi -hadi ahmaklık demeyelim- komiklikten öte "bir şeyler" olur... kanımca.

Konu ehemmiyetli ve hassas.

Yorumlara da bir göz attım.

"sizin inanma zavallılığınız..."

Bu ne cüret ve edepsizlik!

Herkes haddini bilmeli.

Ortada bir zavallılık varsa ki vardır, o da, bakış açısının 360 derece olduğundan emin edayla başkalarına tepeden bakmaktır.

Yapay Zeka ile donatılmış bir bilgisayarın, kendisini kuran, kurgulayan mühendisin varlığını inkârı ne kadar anlamlıysa, yoktan var edilen, 20 ila 40 trilyon arasında farklı işlemler için görevlendirilen hücrelerle bezeli muazzam bir bedenden açılan bir ağızdan O Sanatkârı inkâr o kadar anlamlı ve zavallıca.

İrade silahı tutukluk yapınca şeytan insanı böyle maskaraya çevirirmiş demek ki.

Kimsenin kimseye bir düşünceyi zorla dayatma hakkı olmadığı gibi; hele de muhatap bir bayansa; nezaketsiz ve edepsizce "...sizin inanma zavallılığınız" ifade hakkı da olamaz. Haddi de değildir.

Bazı "tip"lerin paylaşım ve yorumlarına denk geldikçe, gayesi huzur içinde paylaşım yapmak olmadığını farketmek üzücü.

Netice itibariyle kimin haklı olduğu en geç sayılı nefeslerin sonuncusundan sonra anlaşılıyor.

Herkese hayırlı yolculuklar.

Saygılar.

Mecit Aktürk tarafından 27.12.2024 13:55:53 zamanında düzenlenmiştir.
bohun
bohun, @bohun
27.12.2024 11:22:39
Din ile inanç karıştırılmış. Din, insanı ve toplumu formatlamak isteyen, gerektiğinde bunu gerçekleştirmek için en ağır zoru (şiddeti) uygulayan bir kurumdur ve bunun merkezi Kudüs'tür. Tanrı Rab'ın elçisi (peygamber)olduğunu söyleyenlerin tümü Sami dillerinden birini, çoğu da İbranice konuşuyormuş. Burada uzun yazmayacağım, bu sitede birkaç yıl önce " sara hastalığı ve Dostoyevski'nin roman kahramanları" adlı çok uzun bir makale yazmıştım. O makalede "Mesih" sözcüğünün anlamına bakılabilir.

Hem günün yazısı olarak seçilmesi, hem de akademik bir kurumdan kaynak almış olması benim için üzüntü kaynağı; Mistik bir toplumun içinde yaşamak!!!
ŞÜKRÜ ATAY
ŞÜKRÜ ATAY, @sukruatay
27.12.2024 01:10:55
"Semavi ve İlkel Din Nedir" başlığı altında din tanımını kronolojik olarak en anlamlı bir şekilde ifade eden ve herkesin bilmesinde yarar olan bu paylaşımınız için gönülden kutluyorum tebrikler efendim.
Güne gelmesi herkesin okuması açısından isabetli olmuş.
Sonsuz selam ve saygılarımla.
Esenlikler diliyorum.
cem3453
cem3453, @cem3453
26.12.2024 22:09:04

ne tuhaf yazıydı be usta:))
Ateistim:)))

sizin inanma zavallığınızı ibretle izlerken hem de :))

eyvallah.
Halit Durucan
Halit Durucan, @halitdurucan
26.12.2024 15:31:12
10 puan verdi
Müjgan hocam, gayet güzel bir din araştırması makalesiydi okuduğum. Benim de ilgi alanıma giren bir konu. Dinleri ilkellikten alıp, semavi dinlere kadar getiren süreci gayet net olarak anlatmış. İlkel dinlerde de semavi dinlere benzeyen yönleri vardır ancak yazınızda da belirttiğiniz gibi ilkel/batıl dinlerde dine dair herhangi bir belge/ayet ve öncüsü yoktur. Atalar kültü'ne yaslanan ilkel dinler de ölmüş ama önder ve bilge olarak görülen büyüklerin ruhları Tanrı ile iletişim kurduğuna inanırlar ve onun nezdinde yakarışlarda bulunurlardı. Suçlar, cezalar toplumu ıslah etmeye yöneliktir. Kutlarım Müjgan hocam. Faydalı bir konuydu. Emeğine saygıyla
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL