Kızgınken karar veren, fırtınalı havada yelken açan bir insandır. euripides
belkibirharfimben
belkibirharfimben

İlmihal'in derdi KADEM'i niye gerdi?

Yorum

İlmihal'in derdi KADEM'i niye gerdi?

0

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

201

Okunma

İlmihal'in derdi KADEM'i niye gerdi?

İlmihal'in derdi KADEM'i niye gerdi?

Yıllar önce TV111’de Aleyhissalatuvesselam Efendimizin ümmiliğini ’berraklık’ nokta-i nazarından ele alan bir sunum yapmıştım. Evet. O ümmiydi. Ama bu ümmilik yalnızca ’okuma-yazma bilmemek’ manasına gelmiyordu. Onun ümmiliği aynı zamanda berraklığıydı. Vahye makes olmaktaki duruluğuydu. Yani, kafasında-kalbinde, aldığı mesajı bulandıracak hiçbir kalıp, önyargı, şekillenmişlik, dogma yoktu. Sahabesi de alelekser öyleydi. Ve onlar, bu duruluklarının sırrıyla, ’Nebiyyi’l-Ümmi’ye geleni hırz-ı can ettiler. Maşaallah. Hüda hepsinden razı olsun. Şefaatlerine nail eylesin. Âmin. Yine bu minvalde, Ali Yurtgezen Hoca’nın ’Evin Mahremi Olmak’ında, ümmiliğe dair şu ifadelere rastladım:

"Ebu Cehil, fıtratı bozulmuş, kalbi kararmış, kibirli bir karakteri temsil eder. Ucb ve kibir kişinin kendini ve haddini bilmesine mânidir. Bu mezmum haller sadece servetle, şöhretle, nüfuzla değil ilimle de ârız olur insana. Bazan tahsil, hilkatteki sâfiyeti bozar, ümmiliği zedeler. Ol sebepten, sinesi saf olmayan malumat sahibi kimselerin, cahil cüreti cinsinden ithamlarına şaşmamak gerekir..."

Peki hilkatteki sâfiyet ilimle nasıl bozulur?

1) İnsan, ilim sahibi olmakla, mahlukiyetten daha ileri bir makama yükseldiğini düşünebilir. Tıpkı İblis gibi. Muallimliği müstağnilikle karıştırabilir. Halbuki ne beşeriyetimiz ne aczimiz ne de fakrımız ilimle yerinden oynamaz. Âdem âdemden başka birşey olmaz. İlim sahiplerinin de karnı acıkır. İlim sahiplerinin de uykusu gelir. İlim sahiplerinin de nefes almaya ihtiyacı vardır... Yani, ilim sahibi olmakla, yaratılmışlığımız zâviyesinden hiçbir değişiklik yaşanmamıştır. Kimse süpermene falan dönüşmemiştir. Hâşâ, yüzbin hâşâ, ilahlıktan bir parça kapıp cebine atmamıştır. Yanına tevazu katık edilmeyen bilgiyse, başka türlü sanrılatarak, bu husustaki sâfiyetimizi bozar-bozabilir. Bilgeliğe değil ’kibre’ vesile olabilir.

2) İlim, insana yanlışı doğru, doğruyu yanlış bildirebilir. Böyleleri, Bediüzzaman’ın tabiriyle, hem bilmezler hem de bilmediklerini bilmezler. Cehl-i mürekkep sahibidirler. Yani katmerli cahildirler. Mürşidime göre ahirzamanın en büyük tehlikesi, işte, ukalalıkla beraber büyüyen bu cüretkârlıktadır:

"Bilirsiniz ki, eğer dalâlet cehaletten gelse, izalesi kolaydır. Fakat, dalâlet fenden ve ilimden gelse, izalesi müşküldür. Eski zamanda ikinci kısım binde bir bulunuyordu. Bulunanlardan ancak binden biri irşadla yola gelebilirdi. Çünkü öyleler kendilerini beğeniyorlar. Hem bilmiyorlar hem kendilerini bilir zannediyorlar..."

Bugün kendisini ’bilimsellik’ boyasıyla satan her bâtıl ideolojide izlerini görebiliriz bu tesbitin.

Buradan şuraya geçelim. ’Meteor Risalesi’ diye tesmiye edilebilecek, tabii beğenmeyebilirsiniz de bu ismi, 15. Söz’ün girişi şöyledir: "Ey kozmoğrafyanın ruhsuz meseleleriyle zihni darlaşan ve aklı gözüne inen ve şu âyetin azametli sırrını o sıkışmış zihninde yerleştiremeyen mektepli efendi! Şu âyetin semâsına yedi basamaklı bir merdivenle çıkılabilir. Gel, beraber çıkacağız." Mülk sûresinin 5. ayetidir bahsi geçen. Ve kısacık bir mealiyle şöyle buyrulmaktadır orada: "Andolsun ki dünya semasını kandillerle süsledik ve şeytanlar için o kandilleri birer taş yaptık."

7 Basamak’ın herbiriyse aslında birer perspektiftir. Bilimsellik adı altında endoktrine edildiğimiz kalıpların kırılmasıdır. Birer ’göz açma’sıdır. Birer ’düşünme şekli’dir. Hayalin prangalarının kırılmasıdır. Zihni seküler bilgiyle darlaşan, düşünme yeteneğindeki ümmiliği yitiren, fıtratındaki tefekkür sâfiyeti kaybeden mektepli efendinin göğsünü genişletir böylece Bediüzzaman. Ülfet duvarlarını yıkar. Çünkü hayal ’dimağdaki meratib’in ilk aşamasıdır. Hayali sağlıklı çalışmayanın akledişi de arızadan kurtulamaz.

Madem değindik, becerebildiğimizce özetleyelim, 1. Basamak: Canlılık biyolojik hayata münhasır kalmak zorunda değildir. 2. Basamak: Uzayla dünya arasındaki ilişki geçişkenliği imkansız kılacak bir ilişki değildir. 3. Basamak: Uzaydaki hayat bizim hayatımız gibi olmak zorunda değildir. 4. Basamak: Allah’ın mübarezeyi de kapsayan/gerektiren kanunları yalnız dünyamızda tecelli ediyor değildir. 5. Basamak: Meteor düşerken melekleri-şeytanları kafa gözünle görememen işaret kılınmaları hakikatini cerhetmez. 6. Basamak: Allah’ın Kur’an’da bu hâdiseyi anması kendi azâmetini öğretmek için olabilir. 7. Basamak: Sen de bu sırr-ı mübarezeden hisseni alıp şeytanlarını kalbinin göğünden kovmaya çalış.

"İşte, yıldız böceği hükmünde olan kafa fenerine itimad eden ve Kur’ân güneşinden gözünü yuman kozmoğrafyacı efendi! Şu ’Yedi Basamaklar’da işaret edilen hakikatlere birden bak. Gözünü aç, kafa fenerini bırak, gündüz gibi i’caz ışığı içinde şu âyetin mânâsını gör. O âyetin semâsından bir hakikat yıldızı al, senin başındaki şeytana at, kendi şeytanını recmet..."

Esra Aslan Turan tarafından yazılan, KADEM mihmandarlığında yayınlanan, Ömer Nasuhi Bilmen Hoca merhumun İlmihal’ini ’toplumsal cinsiyet’ perspektifiyle tenkid eden makaleyi incelerken de aynı şeyler geldi aklıma. Galiba Bediüzzaman’ın ’bir ahirzaman arızası’ olarak tesbit ettiği bu maraz giderek tevessü ediyor. Öyle ki, bir ilahiyatçı, ’toplumsal cinsiyet’ gibi bir modern-seküler-bâtıl kavram üzerinden hanefî fıkhını sigaya çekebiliyor. Sanki, Batı’nın eline tutuşturduğu şu mizan vahiyden daha vahiy, sünnetten daha sünnet, nasslardan daha nassmış gibi onunla şunları rendeçleyebiliyor. Boylarının ölçüsünü alıyor. Ayar veriyor.

Böyle söylememi garip bulmayın arkadaşlar. Çünkü mesele Ömer Nasuhi Efendi merhumun İlmihal’i ile ilgili değildir sadece. Orada tenkid edilen hususlar hemen hemen her ilmihalde bulunabilir. Mevzu dindir. Hükümler her yerde aynıdır. Sosyoloji değişmekle değişmez. Zaman değişmekle değişmez. İnsanların beğenmemesiyle hiç değişmez. İşte, mürşidime İçtihad Risalesi’ni yazdıran o endişe, başka başka teraşşuhlarıyla, tezahürünü hızlandırmaktadır. Hüda gençlerimizi şerlerinden muhafaza eylesin. Kendi şeytanlarını recmedebilmeyi ilham buyursun. Âmin. Yoksa, beceremezlerse, cahiliye döneminde Ebu’l-Hikem (Hikmetin Babası) sayılan Amr b. Hişam’ın Ebu Cehil’e (Cehaletin Babası) dönüşmesi gibi, aldıkları eğitimle itikatlarını/amellerini mahvedecekler.


Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
İlmihal'in derdi kadem'i niye gerdi? Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz İlmihal'in derdi kadem'i niye gerdi? yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
İlmihal'in derdi KADEM'i niye gerdi? yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL