0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
675
Okunma

Sürmeli Pasajında Huzur Kıraathanesi vardır. Bu kıraathanenin çok müdavimi olur. Genelde emekli memurlar buraya oturur hem çay içerler hem de yıllarca biriktirdikleri anılarını anlatıp dururlar. Huzur kıraathanesinin müdavimleri bu şehrin hafızasıdır. Köşedeki masada camekanın yanında kır saçlı, ince uzun boyu zamanla neredeyse iki katlanmış emekli öğretmen Gurbet Bey oturuyor. Pasaja girip çıkan insanları buradan daha iyi gözetliyor. Gurbet hoca her gün aynı saatte gelir bu masaya oturur. Camın yanındaki masa sanki ona zimmetlidir. Emekli öğretmen pasaja girince ilkin gözleri camın kenarındaki masayı arar bulur. Eğer ondan önce biri erken davranıp bu masaya oturmuş ise hoca geri döner pasajda bir tur atar geri gelir masa boşaldıysa gözleri güler. Yaşlı dizleri titreyerek güya acele ediyormuş gibi içeri girer. Masasını geri almanın sevinci ile ocağa seslenir “Emin oğlum çayımı getir” der. Emin saygıda asla kusur etmez. Bayramlarda ya da öğretmenler günü gibi önemli günler vesilesiyle hocanın eline eğilir öpmeye çalışır, fakat hoca elini öptürmez. Çarşı pazarda çok insan Gurbet hocanın eline eğilir öpmeye çalışır. Hoca yüzlerini hayal meyal hatırladığı bu öğrencilerine asla elini öptürmez. Peşinden bu gençlere hangi okulda ders verdiğini hatırlamaya çabalar, çıkaramayınca da gün boyunca bunu kendine dert edinir. Emin de onun öğrencilerindendir. Atatürk lisesinde Gurbet Hoca onun dersine girmişti. Gurbet hoca çok titizdir, kendini halen okulda öğretmen zannediyor. Daha önce çalıştığı okulların yanından geçerken öğrencilere kızar öğretmenleri uyarır. Bir ara okul önünde kavga eden öğrencileri ayırmaya çalışırken, polis onu kavga için gelen velilerden sanmış karakola kadar götürmüştü. “Zamane öğretmenleri” diyor kimseyi beğenmiyor “ne varsa eskilerde var” diyor. Kıraathanede de huzur vermiyor. Ara sıra “Emin oğlum şu boşları kaldır” bazen de “Kapat oğlum şu kapıyı soğuktur” der. Meraklı gözlerle sürekli çevresini gözler. Yan masalarda konuşulanları dinler bazen gülümser bazen de başını hayıflanıyormuş gibi iki yana sallar.
Genelde pasajlar seviliyor. Kendine has müdavimleri vardır. Sessiz sakindir, araba gürültüsü yoktur. Hoca’nın tabiri ile buralar hayatın ağır aktığı yerlerdir. Pasaj esnafı da diğer esnaftan farklıdır. Herkes birbirini bilir, selam verir hal hatır sorarlar. Zaman içinde pasajın bir şahsiyeti oluşur. Örneğin pasajın sahiplendiği kedi köpekler vardır. Pasajın müdavimleri de artık bu aileden sayılır. Sürmeli Pasajında bir mimarlık bürosu bir gelinlikçi dükkânı bir gümüşçü dükkânı, terzi , yaşlı teyzelerin işlettiği ev yemekleri lokantası bir de kahvaltı salonu hepsi bu kadar tabi Huzur Kıraathanesi de unutulmamalı.
Pandemi dolayısıyla kahvehaneler kapanmıştı. Herkes eve hapsolmuş, insanlar sıkıntıdan patlayacak hale gelmişti. Gurbet hoca da çok sıkılıyor özellikle Huzur kıraathanesindeki ortamını özlüyordu. Uzak şehirlerde yaşayan çocukları sürekli onu arayıp dışarı çıkmaması konusunda uyarıyorlardı. Ölüm korkusu insanların yakasına yapışmış onları iyice sindirmişti. Uzun ve bunaltıcı geçen aylardan sonra yavaş yavaş normalleşeme başladı. Huzur kıraathanesi yeniden açıldı. Pandemiden sağ çıkan emekli memurlar yeniden kahvedeki eski yerlerini aldılar. Gurbet hoca gözünü masalarda gezdiriyor bazı tanıdık simaların olmadığını fark ettikçe çok üzülüyordu. Neler yaşanmıştı, bir rüya mıydı? Her şey bir oyun muydu? Ortalıkta komplo teorileri uçuşuyordu. Kahvede herkes ayrı bir telden çalıyordu. Kahve adeta arı kovanı gibi uğulduyordu. Kimine göre aşıdan dolayı insanlar çift cinsiyetli olacaktı. Kimine göre bu biyolojik bir savaştı. Yan masada biri aşı ile insanlara çip yerleştirildiğini söylüyordu. Gerçek olan bir şey vardı, kahvenin bazı müdavimleri artık yoktu. Hiçbir iz bırakamadan kaybolmuşlardı. Sanki hiç olmamışlardı. Yan masada oturan emekli bir öğretmen milli eğitim müdürlüğünde çalışan bir memurdan bahsediyordu, yok olmuş diyordu. İlginç olanı da kendisinden başka kimse bahsettiği kişiyi çıkaramıyordu. Bir kolu dirseğinden itibaren yokmuş, ceketinin boş kolu iple bağlıymış hani. Milli Eğitim Müdürlüğünde koridorun dibinde camekanlı bölmedeki fotokopi makinasına bakıyormuş. Bazen müdürlüğün bodrumunda okullara dağıtılan ders kitapları işinde çalışıyormuş. Kahvede o kadar emekli öğretmen var hiç birisi o personeli hatırlamıyordu. Herkes aval aval anlatanın ağzına bakıyordu, hatırlayan eden yoktu. Yan masada devamlı oturan, gözlüğünün üstünden insana bakan emekli sınıf öğretmeni de ortalıkta görülmüyordu. Onu sanki kimse görmemişti. Bir tek Gürbet hoca onun yokluğunu anlamış fakat çevresindekilere böyle bir emekli öğretmenin varlığını ve sonra yokluğunu anlatamıyordu. Bir ara ihraç olmuş sonra geri gelmişti ya diyordu. Yalnız o değil, çok kişi varken, aramızda dolaşıyorken, yan masada çay içip televizyonda maç izliyorken şimdi yoktu, mutlaka bir isimleri vardı, okeye dörtlü olmuşlardı, başka bir masada yancı olmuşlardı. Kimi doktor çıkan oğlundan kimi kızının evlendiğinden bahsedip seviniyorlardı. O zaman var olup bugün var olmayanlar kimdi. Hafızalardan da silinmiş gitmişlerdi. Pandemide insanların hafızaları silinmiş olabilir mi.
Gurbet hoca camın önündeki masasına oturunca karşı duvardaki tabloyu fark etti, karşısındaki duvarda kocaman bir orman çizilmiş ağaçların üzerinde kargalar uçuşuyordu. Pandemi sürecinde birileri pasajın bir cephesine manzara yapmıştı. Manzaranın altındaki imzayı bir yerden çıkaracaktı. Gurbet üniversite okurken Laleli’de bir otelde çalışıyordu. Çalıştığı otelde daimî kalan Azerbaycanlı bir ressam tanımıştı, uzun süre arkadaşlık etmişlerdi. Ressam sipariş alıyor odasına kapanıp resmi bitirmeden çıkmıyordu. Portre bitince de pencereyi yerinden sökerek hazır çerçeveli dev porte halatlarla uzun uğraşlar sonucunda indirilip sahibine veriliyordu. Bu ressam Gurbet’in de bir portresini yapıp kendisine hediye etmişti. Otelin altındaki antika halı dükkanında saatlerce çalışmıştı. Gurbet poz verirken oturmaktan sıkılmıştı. Ressam işi bitirip imzasını atarken bir gün çok meşhur olacağını bu imzalı portrenin de o zaman çok değerli olacağını söylemişti. Gurbet mezun olduktan sonra onun izini kaybetmişti. Yıllar sonra ressamın dediği çıkmıştı, adam çok ünlenmişti. Gurbet hoca da yayınladığı şiir kitabının arka kapağına ressam arkadaşının yaptığı imzalı portresini bastırmıştı. Televizyon kanallarında bu ressamdan çokça söz ediliyordu, uluslararası bir şöhrete kavuşmuştu son zamanlarda. Gurbet hoca, arkadaşlarına o meşhur ressamla arkadaş olduklarını övünerek anlatıyor, inanmayanlara kitabının arka kapağındaki onun yaptığı imzalı portresini gösteriyordu. Aradan kırk yıl geçmişti, aynı imzayı şimdi bu küçük şehirde küçük bir pasajın duvarında görüyordu. Ne zaman gelmişti ne zaman yapmıştı bu tabloyu. Kahveci Emin olup biteni anlatınca Gurbet Hoca çok hayıflandı. Meğer ressam arkadaşı pandemi sürecinde Bakü’ye gitmek üzere buraya uçakla gelmiş, karayolu ile devam edecekken Nahçıvan sınır kapısı pandemiden dolayı kapanmış, bu sınır şehrinde birkaç ay mahsur kalmıştı. Bu sürede kaldığı otelde sıkılınca polisten izin alıp pasajın duvarına bu tabloyu yapmıştı. Gurbet hocanın yıllardır izini aradığı dostu meğerse bu şehirde aylarca yanı başında bir otelde kalıyormuş. Şehirler arası seyahate izin verilince o da İstanbul’a geri dönmüş orada pandemiye yakalanıp vefat etmişti. Gurbet Hoca olup bitene çok üzülmüştü. Ressam arkadaşının imzası karşı duvarda unutulmuş, öylece duruyordu. Yağmur suları duvardan akıp ormanın ağaçları arasında beyaz su yolları yapmış bazı kargaların kanadını bazılarının da kafasını silmişti. Orman manzaralı duvardaki terk edilmişliğin hüznünü hoca iliklerine kadar hissediyordu. Duvara karşı bir sahiplenme duygusu besliyordu. Bu imza sayesinde Huzur kıraathanesi Gurbet hocaya sevdiği ressam arkadaşını, Laleli’de çalıştığı oteli hatırlatıyordu. Huzur kıraathanesi adeta onu gençliğine götürecek trenin geçeceği bir istasyon olmuştu.
Mustafa Alagöz