2
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
452
Okunma

Yaşadığımız gezegende her şey muhteşem bir denge üzerine kurulmuştur. Bunlardan biri de zıtlıklardır. Burada iyi ile kötü kavramlarının bu dengeye sağladığı katkıyı ele alacağız.
Bu iki kavram birbirini var eden, gece ile gündüz döngüsü gibidir. Karanlık olmadan aydınlığın, soğuk olmadan sıcağın olmaması gibi kötülük olmadan iyilik belirmez. Bu nedenle bir olayı değerlendirirken, aynı dengeyi kurmalıyız. Bu iki zıt ahlaki değer, insana yetkinlik kazandıracak mücadele alanını ifade etmektedir. Büyük Türk düşünürü Mevlana’nın; "iyi bilmedikçe kötüyü bilemezsin Ey yiğit! Zıt zıttı ile görülebilir". Sözü insanın bir ahlak öznesi olarak sadece bilen değil seçen, yönelen bir bilinç olduğunu vurgulamaktadır. Değerlerin varlığı ve kaynağı birçok felsefi çeşitliliği beraberinde getirmiştir. Bu zıtlıklar, iki değerin tanımlanmasında, ölçütün ne olduğu, neye, neden dolayı iyi veya kötü denmesi gerektiği soruları üzerinde düşündürmektedir. İnsan iyi ve kötünün tespit edilmesinde, çift kutuplu bir varlık olmasının doğal sonucu olarak, yanlış tutumlar içine düşebilecektir.
Bir bıçak düşünelim; meyveyi keserken bize lezzet olurken, elimizi kestiginde acıya dönüşür .Biz o acıyı tadana kadar ona yüklediğimiz anlam aynıydı. Hayatımıza acısı dokunmayan olayları iyi yorumlarken, aynı olay başka birine kötü yansımalar bırakabilir.
Farabi’ye göre kötülük iyiliğin zıttı olmaktan başka niteliğe sahip değildir ona göre her şey iyidir.
Sonuç olarak; iyinin kötünün bilinmesi için, kötünün varlığına ihtiyaç duyulmaktadır. Bu açıdan iyi kötüden ayrılmaz. Nefs, iyiliğe ve kötülüğe yönelmede eşit bir fıtrat üzere yaratılmıştır. Bu yönelimin iyiye doğru akması mücadelesidir insan olma.
Mevlana’nın "İyi ile kötünün olmadığı bir yer var orada buluşacağız" sözü, bu mücadelenin artık bittiği, görecenin kalktığı, Cennet aleminin dinginliğine götürüyor insanı.