Paranın öldürdüğü ruh, kılıcın öldürdüğü bedenden fazladır. walter scott
İBRAHİM YILMAZ
İBRAHİM YILMAZ

Türkler, Suriye ve Arap Yarımadası

Yorum

Türkler, Suriye ve Arap Yarımadası

1

Yorum

1

Beğeni

0,0

Puan

567

Okunma

Türkler, Suriye ve Arap Yarımadası

Türkler, Suriye ve Arap Yarımadası

1096-1272 yılları arasında Haçlı Savaşları adıyla adlandırılan, Avrupa ülkelerinden İslâm ülkelerine karşı seri seferler düzenlenmiştir. On üç adet olan bu savaşlarda amaç Hristiyanlarca kutsal sayılan Kudüs ve civarındaki toprakları Müslümanların elinden almak. Anadolu’ya yerleşen Türkleri Anadolu’dan çıkarmak diye ifade edinilebilir öz olarak. Avrupa’dan özellikle Hristiyan papazlarının kışkırtmasıyla sayıları yüz binlerce ifade edilen Haçlı Ordusu Anadolu’dan geçmek için yola çıktılar. Anadolu Selçuklu Devleti Türkleri, destansı mücadeleler vererek bu seferlerin akışına büyük oranda sekte vurdu.

Eğer Türkler haçlıların önünde kahramanca mücadele ermeseydi günümüzdeki Suriye, Filisin, İsrail ve de Arap Yarımadası Hristiyanların eline geçerdi. Ve Müslümanların sekiz yüz yıl süren İber Yarımadasındaki hâkimiyetlerinin akıbetine uğrardı. Günümüzde nasıl ki, İspanya ve Portekiz’de Müslüman yaşamıyorsa; Arap coğrafyasında da Müslümanlarlasın yaşaması olanaklı olmazdı. Türklerin Araplara klasik deyişle kurtarıcıları olmuştur.

Ortadoğu coğrafyasının Osmanlılarla ilgili bölümünü incelersek; Suriye topraklarının Yavuz Sultan Selim’in 1516’da Memluk Kuvvetlerini Mercidabık Savaşı’nda yenmesiyle biz Türklerin Eline geçtiğini görürüz.

Arap yarımadası da yine Yavuz Sultan Selim’in 1517 yılında Ridaniye Savaşı ile Mısır’daki Memluk Devleti’ni yenince Mısır toprakları Türklerin eline geçti. Memluk Devleti yıkılınca Mekke, Medine havalisi Osmanlı Devleti’ni tanıdı. Osmanlılar uzun yıllar kutsal toprakların Kâbe’nin koruyucusu, maddi yönden destekleyicisi oldu. Çoğunlukla Arapların yaşadığı bu topraklar beş asır Osmanlı himayesinde kaldı. Müslüman Türklerle din kardeşlerimiz Araplar barış ve huzur içinde yaşadı. 20. yy’in başlarına kadar bu birliktelik devam etti.

Osmanlı Devleti. Dünya savaşı sonunda yenildi. Günümüzün Türkiye’sinin güneyinde kalan topraklar İngiltere ve Fransa’nın işgaline uğradı. İngilizlerle işbirliği yapmayı kabul eden Mekke emiri Şerif Hüseyin’in beklentisi Arap Krallığı’nın başına geçmekti. ( Kaynak: Atatürk ansiklopedisi)

Bu toprakların nasıl elimizden çıktığını görelim: 1900-1908 yılları arasında inşa edilen Hicaz Demiryolu 1322 km uzunluğundaydı. Bu yol Şam ile Mekke arasındaki ulaşımı kolaylaştırarak stratejik yönden de Türklerin bu topraklara hâkimiyetini artıracaktı. İngilizler tren yolunun işlerlik kazanmasına karşı çıktı. Bu proje ile Arapların geleneklerinin bozulacağı, yaşamlarının alt üst olacağı söyleminde bulunarak Arapları kışkırtmaya başladılar.

Osmanlılar,1. Dünya Savaşı’nda gücünü kaybedince Şerif Hüseyin’e, İtilaf Devletleri iktidarını tanıyacağını vaat ettiler 5 Haziran 1916’da isyan başlattı. İsyanı kışkırtan Edward Lawrense idi. Hicaz Demiryolu hedef alındı. 1917’de köprü havaya uçuruldu. Raydan çıkıp havaya uçan tren çöle doğru yan yatarak kendini durdurdu. O bu topraklarda yapılan muharebelerde Arap kardeşlerimiz(!) yaralı, hasta Türk Askerlerini hunharca şehit etmekte beis görmediler. Filmlere de konu olan askerlerimize Lawrence’la beraber Şerif Hüseyin’in kuvvetlerince arkadan vurulmaları biz Türklerin tarihinde kara ve acı sayfalarında yerini aldı…

Ortadoğu topraklarının zengin petrol yataklarına göz koyan İngilizler ’den lojistik alan isyancı Şerif Hüseyin amacına ulaştı. Sarı İngiliz altınlarının İsyancıların gözlerini kamaştırdığını da belirtmeliyiz. Gelişen olaylar sonucu yapılan anlaşma ile Arap Devleti kuruldu.

Araplara Osmanlı hâkimiyeti yılları ve 3 asır süren Haçlı Savaşlarında göğüslerini siper eden Türkler sonunda büyük hüsrana uğradı. Hristiyan İngilizlerin kışkırtması ve yardımlarıyla batının himayesine girdiler. Bir kez daha görüldü; kutsal dinimiz, din kardeşliğimiz yaşanan olaylarda başat rol oynayamadı. Arkadan vurulduk.

Tarih bize şunu öğretti, öğretmeli. Yavuz Sultan Selim 1514 Çaldıran Savaşı’nı üstün silah gücüyle kazandı. Osmanlılar ‘da top vardı diğer silahların yanında. Safevilerin biricik silahı kılıç, mızrak ve oktu. Ve Biz güçlüydük. Çağın her yönden ileri devletiydik. 2 yıl gibi kısa süre içinde Mısır, Arap Yarımadasını fethettik.

Avrupa bilim, teknik kısaca her alanda ilerledi güçlendi. Osmanlılar, biz Türkler bir türlü tarım toplumu olma basiretsizliğini yenip batının ilerlemelerine ayak uydurup sanayi toplumu olamadık. 1683 Viyana bozgunundan itibaren yıl yıl geriledik. Yapılan savaşları kaybederek büyük toprak kayıplarına uğradık. Batının pazarı, güçsüz bir devlet olduk. Güçsüzlüğümüz sonucu 1. Dünya Savaşı’nı kaybedince Şerif Hüseyinlerde bir zaman bizim olan topraklarda hâkimiyet elde etti.

Kaynak: Kısmen gazeteci fazilet Şenol’un bir makalesi








Paylaş:
1 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Türkler, suriye ve arap yarımadası Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Türkler, suriye ve arap yarımadası yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Türkler, Suriye ve Arap Yarımadası yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Etkili Yorum
Ahmet Zeytinci
Ahmet Zeytinci, @ahmetzeytinci
16.1.2024 10:03:39
Evet doğrudur, Birinci Dünya Savaşında Araplar İngilizlerin dolduruşu ile bazı cephelerde biz Türkleri arkadan vurmuşlardır. ''19. yüzyıldan itibaren Mısır’da, Suriye’de belirgin biçimde ivme kazanan Arap milliyetçiliği Şerif Hüseyin’in isyanıyla doruk noktasına ulaşıp bir sonuca varmış mıdır?’ sorusu akla gelebilir. Ancak isyanın tüm süreci dikkatle incelendiğinde ve arşiv kayıtlarına bakıldığında isyanın savaş koşullarının şekillendirdiği spontane bir gelişme olduğu açıktır. Dahası isyana katılım son derece kısıtlıdır.'' Burada tamamen İngiliz Derin Devlet Aklının bir sonucu olarak yaşanmıştır bir çok olay bunu da unutmamak lazım. Şöyle de bir durum var 17. Yüzyılda Osmanlıda medreselerde fenni ilimler biyoloji, kimya, matematik gibi ilimler medreselerden kaldırılıp sadece dini ilimler okutulmaya başlanınca, Avrupa Rönesans ve Reform ile de kendine çeki düzen verince alıp başını gidiyor biz de sadece seyrediyoruz Osmanlı ve Türkler olarak... Daha anlatacak çok şey var yeni nesillere... Kutlarım değerli Hocam...
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL