3
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
422
Okunma
On beş yıl kadar önce West Point’ten gelen bir askeri tarihçinin sunumunu izliyorum. Konusu Mustafa Kemal’in evrimi. Evrim deyince çok kişi bir başkalaşma anlıypr; konu o değil. Sunumun odağında ‘Mustafa Kemal bir askerken nasıl devlet adamına dönüştü?’ sorusu var.
Tarihçinin tezi çok açık: Her ne kadar Çanakkale Savaşı Mustafa Kemal’in parlayıp, ülke içinde bilinen bir isim haline gelmesinde en önemli faktörse de onu Atatürk, yani sonra tanıdığımız devlet adamı yapan bir olgu değildi. Çanakkale düz, çok net askeri olan bir çarpışmaydı. Kendi birliklerinizi kullanarak karşı tarafın birliklerini alt etmeye çalışıyordunuz. Her türlü zorluğu askeri sınırlar içinde yaşıyordunuz. Burada strateji ve uygulama yeteneklerinizi geliştirebilir ama sizi devlet adamı yapan özellikleri kazanamazdınız. Sunumu yapan askeri tarihçi Kemal’deki üniformadan frağa olan evrimleşmenin kökenini daha önceki bir noktaya çekiyor.
1911 Trablusgarp... Tarihçimiz diyor ki düşünün, kaçak, Tanin gazetesinden Mustafa Şerif, olarak Libya’ya gelmişsiniz. Oradaki yerli kabileleri organize edip direniş göstereceksiniz. Sizin dilinizi ancak yaveriniz ve tercümanınız anlıyor (Aynı kişi değillerse) Hiç bir askeri disiplini olmayan bir başı bozuk gruba komuta edecek, onların sizin için ölmesini isteyeceksiniz; bunu da onların dilini konuşmadan yapacaksınız.
Üstelik bu da işin kolay, yani bildiğiniz alıştığınız, yanı çünkü askeri konular: Asker eğitimi, disiplin sağlanması, emirlere itaat... Daha önemlisi, diyor tarihçimiz, o birlikleri sağlamaktı. Potansiyel tek insan kaynağı kabilelerdi ama bir kabileye gidip eli silah tutan herkesi komutanız altına almak söz konusu değildi. Sorun kabile şefini ikna etmekti. Bu da zor bir prosedürdü. Sabahtan onun çadırına gider, türlü ikramlarını kabul eder, onunla sohbet eder ama hiç bir zaman orada olma sebebinize değinmezdiniz. Kabile şefi de aylar öncesinden niyetinizi bilir ama size sormazdı. Bazen saatlerce hiç konuşmadan oturulurdu. Ertesi gün aynı çadıra tekrar gitmeniz gerekirdi. Tarihçi burada kendi dilinin kısıtlamasıyla ‘onun güvenini kazanmak’ diyor ama ben ‘onun gözü sizi tutana kadar’ demeyi tercih ediyorum. Zaten yabancısınız, üstüne fiziğiniz de ikinci bir engel. Şefin bir kalemde üzerini ‘gavur’ diye çizeceği saç ve göz renginiz var. Bu da yetmezmiş gibi kurmay subaysınız, imparatorluk genel kurmayında görevlisiniz, ister istemez zihninizde kendinizi koyduğunuz bir yer var. Lakin burada bir kabile şefinin iki dudağı arasındasınız.
Kabile şefi de zor durumda. Sizi ne kadar beğenirse beğensin, onun da koruması gereken dengeler var. Eğer adamlarını size verirse ve siz de ‘ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zamanda yerimizi başka kuvvetler alabilir.’ gibi cevherler yumurtlayıp askeri o anki durumu kurtarmak için kırdırırsanız, kabile şefi diğer kabilelerle olan güç dengesindeki yerini kaybeder. Bürokratik bir devletin imkanlarına sahip olmadığı için de o kayıp insan gücünü asla yerine koyamaz (Bu nokta çok ilginç bir şekilde Osmanlı’nın kuruluş dönemkinde bir soruna çok benziyor. Ama ona getirilen çözüm başka bir denemenin konusu) Özetle Mustafa Kemal (ve onun pozisyonunda olan diğer subaylar) adamlarını kırdırtmayacağına dair şefe güvence de vermek durumundalar.
İşte bu siyasi/diplomatik deneyim daha sonra Kurtuluş Savaşının başındaki değişik grupların arasını bulma, onları bir amaç doğrultusunda iş birliği yapmaya itme, karmaşadan çıkıp hem askeri, hem de daha önemlisi siyasi yönden organize olabilmeyi mümkün kılmıştır. Trablusgarp Mustafa Kemal’i üniformasının dışına itmiştir. O itilen yolun sonunda frak vardır.
Cumhuriyetin yüzüncü yılı sebebiyle bir çok ’Bu Cumhuriyet’i nasıl kurduk?’ anekdotuna denk gelmişsinizdir. Bunların hepsi aslında ’Bu vatanı işgalden nasıl kurtardık?’ anektodlarıdır. Ne anlatılardaki kişilerin aklında bir cumhuriyet fikri vardır, ne de o fedakarlıkların, kahramanlıkların cumhuriyetle sonlanması zorunluluğu ,bulunmaktadır. Sivas Kongresinin aldığı kararlar arasında bile ’Osmanlı toplumunun bütünlüğü, millî istiklalimizin sağlanması, Hilâfet ve Saltanat yüce makamının dokunulmazlığı için Kuvâ-yi milliye’yi etkili ve millî iradeyi hâkim kılmak esastır.’ hükmü yer alır. Cumhuriyet Mustafa Kemal’in önderliğindeki bir grubun askeri hamlelere siyasi olanları eklemesiyle mümkün olmuştur. Bunu da büyük ölçüde Mustafa Kemal’İn devlet adamlığı vasfının Trablusgarp’tan başlayarak değişik çevrelerde evrimleşmesine borçluyuz.