“Bizim burlaa çok güzeldir, cennetten bir göşedir adeta” dedi yerel ağzın verdiği yayvanlıkla konuşan adam.

“Eğer arsa alceksen acele ediver biraz, bu mikrok virüs yüzünden şu an gapış gapış gidiyo” diyerek de pazarlığı kızıştırmaya çalıştı.

“Sıcakktır emme akşam böyle bahçene çıkıp sandalyeyi masası açınca serin serin oturup çayını içiverirsin”

Öyleydi elbette, herkes gibi taşrada ev veya arsa alma merakına kapılan çiftin pek beğendiği bu kasabada bir zeytinlik alma hayali, onları tanıdıkları vasıtasıyla buraya, eskilerin meşhur Topçuoğlu beyinin eski kahyasının torununun evine kadar getirmişti. Genç çiftin karşısında konuşan kirli sakallı, yağlanmış saçlarıyla, pörtlek yeşil gözlerinin daha da sevimsiz yaptığı, ancak konuşmasıyla kat kat sevimli hale gelen otuzlarının sonundaki bu amatör emlakçı kılıklı, bahçesinin ortasındaki zeytin ağacının altına koyduğu masada misafirlerini ağırlayıp kendisinin veya köylüsünün imarlı küçük arazilerini pazarlayan bu adam tekrar söze başladı:

“Benim dedem burların en büyük beyinin kahyasıydın, bey ölüp de hayırsız çocukları mal gavgasına dutuşunca üç beş darla da birikmişiyle bizimki satın almış, babam da ondan devraldığı darlalada reçberlik yaptı, bu darla dapan işlerinde hiç para yok, gelecek de yok, çocuklar sersefil olurlar, ben de çocuklarım iyi yaşasın diye gasabamızı büyükşehirlilerin ilgisini de bildiğim için turizme açtım. Çok fazla şehirli arsa alıp gasabamıza ev yapcek, reçberlikten bulamadığımız zenginliği edindik, darla dapan boş bunlar…”

Adamın söylediklerin dikkatsizce dinleyen sadece sonuca odaklanmaya çalışan genç çift lafı arazinin son fiyatının ne olacağına getirmeye çalışıyordu.

“Mehmet bey, biz buralara ev yapıp doğa içinde sağlıklı yaşamak istiyoruz, gelin siz fiyatı biraz daha düşürün de anlaşalım, hem sizin de İstanbul’da bir kapınız olmuş olur”

“Bilemedim gari, ne etsek”

Pazarlık genç çiftin çalıştığı şirkette yaptıkları işlerle kıyaslandığında çok amatör bir çıkar çarpışması gibiydi. Kadim Zeytin ağacının altında yapılan bu pazarlığı elbette onlar kazanmayacaktı, ancak sadece bencil ve tamahkar insanoğlunun geçmişten ders alamayıp gelecekte aradığı hazda bulacağı mutlak mağlubiyet bir gün inşallah geç olmadan en büyük dersi almasını sağlayacaktı.