8
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
646
Okunma

HER YENİ YAŞ İÇİNDİR
Beni bundan böyle
Beklese-beklese
Hüzün bekler,
Çağırsa-çağırsa
Hüzün.
Neden mi?
Neden olacak..
O kadar gezilip görüldü ki..
Hep ben bir şeyden,
Bir yer’den
Bir kimse’den uzaktaydım
Ve kendimden.
Ölüm beklemez beni..
Çünkü, ben gene de
Bir şeye,
Özdemir ASAF
HÜZÜN GÜNÜ
Bugün benim hüzün günüm. Bir kere daha tavaf etti güneşi yer. Beni bu yaştan sonra beklese beklese yer bekler. Gel de sevin şimdi çocuklar gibi! “Biraz daha yaklaştım yetişkinliğe!” diye. Beni çağırsa çağırsa aç yaratıklar çağırır. Kelebekler çiçekler değil elbet. Yılanlar, akrepler, böcekler… Kemirgenler… Büyük bir iştahla kemirecekler. Karıncalar gelecek ilkin. Sonra diğerleri… Mutlaka solucanlar ve kurtlar… Sayemde bayram edecekler!
Sürpriz doğum günü partisi yapacak değiller ya bana bu zamandan sonra. Pasta kesmeye davet edecek değiller ya… Öyle olsa bile “Hapy birthday to you!” güldürmeye yeter mi yüzümü! Ömürden başka ne dileyeceğim mumları söndürmeden önce! Acaba pastanelerde yaşım kadar mumu taşıyacak büyüklükte pastalar var mı? Alkışlar alkışlar…
Bu kaçıncı yazlar kışlar! Yakında öteye dönüşsüz bir göç başlar. Ya gece ya da gündüz… Günün, benim de bilmediğim bir anında, melek sessizce gelir. Zaten bir yerlerde zamanı saymaktadır nicedir. Sürpriz sırası bana gelir. Pasta yerine helva ve pişi sırası da kalanlara… Afiyetle yenir: “Rahmetlinin ruhuna…” denir.
Bugün benim hüzün günüm. Sevinç günüm olacak değil ya bu yaştan sonra! Ne olmuş yani doğum günümse? Kimin için ne ifade eder bilmem. Benim için ölüm günüm biraz daha yakına gelmiş oldu. Bir de yeni kazılmış toprak ve parçalanmış çimen kokusu…
Ne gerek var saymaya yılları ayı! Doğarken atmışız ölüme imzayı. Er geç gelecek ötelerden davet. Dualarımızda cennet okusu… Umudumuz: “Kıylet hulil cennet!..” “Haydi cennete gir!..” sedası…
Ben bu gezegeni yeterince gezdim. Gördüm göreceğimi. Artık gitme zamanı… Aslında tadı kaçtı yaşamanın. Yeknesaklaştı hayat. Son seyahat yaklaştı. Araç çoktan bahçeden eve girdi. Belki de odamdadır şimdi. Tekersiz, sessiz…
Yatınca yastığımın altında ölüm, kalkınca karşımda… Azrail’in nefesi nicedir ensemde… Kendimi genç ve dinç hissetsem de hissetmesem de… “Meraklısı gidip yatsın servilerin altında! Acelesi varsa… Hiç acelem yok!” desem de denemsem de… İstesem de istemesem de… Çağıracaklar ve gideceğim ben de… Kuzu kuzu hem de…
Sahi ne değişecek gitsem de gitmesem de? Zaten ben içimim gurbetindeyim, kendimi bildim bileli. Hep böyle olmadı mı ömrüm buyunca! Hep ayrı kalmadım mı o çok sevdiklerimden! Olmayı istediğim yerlerden uzak kalmadım mı! Kimden uzak kalacağım gidince?
Durdum düşündüm de ince ince… Ne tuhaf bir iş var bu işin içinde! Yer, her yaratılanı yer. Yine de: “Çok açım!” der. Öyle anlaşılmaz bir ana ki toprak, yavrularını beler besler, büyütür ve yer!
Etse etse yer davet eder beni. Her zamanki gibi açtır. Ağzı kuş yavrusu gibi açıktır. Dört gözle bekler! Sanki bende benden eser kalmış gibi… Ben bendeymişim gibi bende eder kendine. “Gel!..” diye emreder!
Ölmüşüm ölmemişim, kimin umurunda! Benden kime ne! Ben bile benden uzakken bana yakın olan kim? Bana benden yakın olan yalnız Yaratan! Ölüm beklese ne beni beklemese ne! Ben bende olmayacağım ki zaten o geldiğinde! Yine bir yere gitmiş olacağım. Geldiğim yere… İlahi âleme… Ruhumu üfleyene…
Kalmaya gelmedim, gitmeye geldim. Soyunup çıkacağım bedenimden. Deri değiştiren yılan misali… Yerde bırakarak kalıntımı…
İşte böyle bu dünyanın hali!
Onur BİLGE
ŞİİR FISILTILARI - 0105