Sevdiğini (İnsanı) razı etmek zordur. Razı olmuyorsa gidilmez, Israrla kapısında beklenir Taa ki razı olsun. Olana kadar ısrarla beklenir. Gönlünü almak için her şey yapılır. Kırdıysak özürler dileriz. Gönül alıcı sözler söylenir. Yine de razı olmazsa ne yapılır bilinmez. Oysa Allah’ı razı etmek için böyle ısrarla kapısında beklemeyiz. Özürlerimiz tövbedir. Dualarımız yalvarışlarımız münacaatlarımız O’nadır. Onun gönlünü razı etmeye, O’nun rızasını kazanmayadır. Allah naz etmez. Kulu tövbe etti mi hemen kabul eder. Hiç yapmamış gibi affeder. Dua etti mi hemen cevap verir, karşılıksız bırakmaz. Münacaat edilirse sever kulunu, Sevince sevdiklerine de sevdirir. Allah yaratıcısıyken, en uluyken, en büyük iken; kapısında süründürmez. Egosu tatmin olsun diye böbürlenerek kapıda bekletmez. Hata işledin çek şimdi demez. "Sen şusun busun, han gönüllüsün, ada vapurusun, sahte aşkın, bana isyandasın, dünyevi sevdalar peşindesin, ben varken kalbini masivayla dolduruyorsun" demez. Şevkatiyle sarar, ötelemez. Kulunu her haliyle kabul eder. Kullar ise çok bencil. Kendini yaradandan üstün görüyor. Yaradanı tevazu ile karşılarken kulunu, kul kula büyükleniyor, kibirleniyor. Hata yapınca firavun kölesini yargılar gibi yargılıyor. Nefsi firavuniyet kesbetmiş çünkü. Hazırda Allah’ın i’tabı olmadığı için kendisini Allah’dan üstün vasıflarda addediyor. Firavun’dan Nemrut’tan beter nefis taşıyor. Allah adil iken, Allah’ın emrettiği adaleti bırakıp, nefsini, kendisini ceza verici görüp, haksız, adaletsiz muamelede bulunuyor. İnsan enaniyetiyle nasıl da gaflette. Kul Rabbine karşı haddini bilmede ne kadar da aşırı... Nefsini Firavun Etmiş Enaniyetli Kullar |