12
Yorum
14
Beğeni
0,0
Puan
1295
Okunma


Ölüm, ölmeden önce sözcüklerin bittiği yerdi.
Tek bir kurşun kalmıştı, 200 mm’lik kök uzunluğu olan Colt Revolver’sında...bu sefer hedefi tutturacaktı, geriye elle tutulur başka bir seçeneği de kalmamıştı zaten. Bu işi bugün bitirmesi gerekiyordu ama her şey kafasında kurup hesapladığı gibi yolunda gitmiyordu işte. Ayağına değen her taş bir engel çıkardığı gibi zaman da giderek daralıyordu ve namlunun ucundaki merminin suyu da iyice ısınmaya başlamıştı. Beynindeki cümleler peşi sıra mermi hızıyla gözünün önünden geçerken; parmaklarının titreyip iyice terlediğini fark etti. Sinek gibi vızıldayıp duran iç sesini susturmak yerine, içinde tepinip duran nal seslerini sadece 16. yüzyıla kadar sürmekle de kalmayıp, ayağına dolanan işi de iyice yokuşa sürürek pusulayı tümden şaşırdı. O zamanda olsaydı bu işi daha kolay ve sancısız çözebileceğine iyiden iyiye kendini inandırdı. Onurunu ve gururunu zedeleyen eskiden kalma bir hesabı tekrar cilalayıp parlatarak; intikam ateşiyle yanıp tutuşan halihazırdaki ezeli düşmanının önüne yem olarak atacak ve rakibi de kendi haysiyetini korumak uğruna düelloya tutuşacaktı. Ölüm böyle durumlarda başka birinin elinden daha caydırıcı ve caziptir her zaman. Eğer yeryüzünde kalmanı gerektiren daha ikna edici bir bahanen yoksa orayı terket ve uzaklaş hemen! Tükenen bir umudu yoktan var etmek cesurların işi, korkakların değil!
Tuzlu terini silmek uğruna; sağ elini cebinde bir haftalık buruşuk vaziyette duran mendili kıskıvrak yakalayıp atağa geçirmek isterken, bozuk paraların şıngırtısıyla aniden irkilip, metal soğukluğun tüylerini havaya kaldırışına hiç aldırmadan, bu süre zarfında yüzünü kırıştıran donuk ifadelerle de adamakıllı sarmalanarak; yol boyu elinden geldiği kadar ve tüm gayretiyle, tıpkı bir hastane koridorunda gözü uyku tutmayan bir refakatçinin gösterebileceği duyarlılık ve şefkãtle onlara eşlik etti beraber. Mutlu bir anısına sıkı sıkıya tutunmak pahasına; yolunda gitmeyen son bir senelik bilançonun kãbus efektleri üzerine çullanıp pul pul dökülünce, sömürge altında yaşamını sürdürmekte olan karınca kolonisi hatıranın da ayyuka çıkıp üstüne yürüyerek sesini yükseltmesine mani olamadı bir türlü. Her şey ne kadar da basitti oysa. Bir insan birkaç ayda rahatlıkla tükenebilir, suyu sıkılabilir, yarın öbür gün donuna kadar beş parasız sokakta bulabilirdi kendini. Hayatı da böyle topu topu cebindeki üç beş kuruş kadardı. Ya hayata tutunup her şeye sıfırdan başlayacak ya da silahı alnının ortasına dayayıp, yüzde doksanı suyla kaplı bu et torbasının, yüzde beşlik hayatta kalma ihtimalini de; en acımasız şekilde, en kestirme yoldan tek bir vuruşla minimuma indirip önünü kesecekti. Bütün bunları düşünürken de ince eleyip sık dokuması gerektiğinin de farkındaydı. Her olasılığı gözden geçirip, en ufak ince ayrıntısına kadar hesaplaması gerekiyordu. Bir milimlik ıskalayış fiyaskoyla sonlanabilir ve iki ayağın zaten ucu ucuna denk getirip, zoraki direttiği bitkisel hayatı iyice kötürüm olabilirdi. Düşüncesi bile korkunçtu, ilk kurşunlar boşalmadan son kez olacakları süzgeçten geçirdi. Önünde üç seçeneği vardı. Ya alnının ortasından, ya şakağından ya da ağzının içinden isabet alacaktı. "En ağrısız ve hızlı nasıl can veririm?" diye sormadan edemedi, evet silahtaki son mermiye güveni tamdı ama eline de güven olur muydu, titretmeden sözünü geçirebilir miydi ona da? Söylemek istediği son bi sözü var mıydı peki? Manuela olsa şimdi gözünü bile kırpmadan "Manapi!" derdi. Hiçbir şey. İdama giderken gözlerini bağlamamayı bunun için istememiş miydi?
Hayatla ölüm arası soğuk savaşı gözünün önünde gidip gelmekteydi hâlâ. Kararsızdı. Bir eli bozuk paralarda bir eli silahın kabzasında; ömrünün, yarı kapalı mapusu andıran seyir defterini tek tek açıp, tozları havaya kaldırarak, hiç de kolay olmayan hedefin yolunu büsbütün şaşırtıp zorlaştırıyordu. Tek kişilik ölüm mangasının bu işi bugün bitirmesi gerekiyordu. Ya kendi celladı ya da kurtarıcısı olacaktı. Bu kararı alması hiç de öyle kolay olmamıştı. Karısının gururunu hiçe sayan sözlerini her gün ivme kazandırıp yaylı ok gibi kalbine doğru fırlatışı, sevgi üzerine kurulmuş evliliğini; kötü günde zora gelince nefrete bulayıp gözden çıkarmaya hevesli oluşunu görünce, sevginin yerinde şimdi yeller estiğini ve hiçliğine baskısı gün geçtikçe ikiye katlanıp çoğalırken, çocukların anne baba arasında ablukada sıkışıp köşeye sinip çekildiklerini ve kendinden soğuduklarını hissedince; bu kararı almanın herkesin hayrına olacağını düşünüyor diğer taraftan da her şeyi ardında bırakıp gitmenin ailesinde açacağı tahribatları ve acıları düşündükçe de vicdanı bir türlü rahat nefes aldırmıyordu.
İçindeki merminin bir yolunu bulup gittiğini hayal ettikçe, ilk müdaheleyi eden doktorun ailesine söyleyeceği acıklı sözler kulağında çınlanır gibi oldu. "Beyin ölümü gerçekleşti ama vücudu beygir gibi halen çalışıyor. Böyle vakalara nadiren denk geliyoruz, oldukça dirayetli sağlam bir yapıya sahip, organları teslim olmak istemiyor ama siz yine de her şeye hazırlıklı olun!". Kafasında kura kura olacakları düşündü, olur da şans eseri kurtulursa ömrünün geri kalanını bir yaşam ünitesine bağlı geçirmek de insana verilebilecek en ağır cezaydı bu hayatta. Bu durumda şakaktan vurmak risk teşkil eden bir eylemdi. Gazete sayfalarından birinde buna örnek bir vakanın yaşandığını duyurup terli avcunun içine delil sunan; kanlı, canlı bir haberin sıcaklığını ensesinde hissetti: "mermi sinüs boşluklarından geçip diğer boşluktan çıkmıştı" diye yazıyordu. Bu üç şıktan birini böylelikle elemiş oldu. Alnından, deyim yerindeyse iki kaşının ortasından vurmak; tıbbi açıdan daha az komplikasyonlara yol açan bir durumdu. Islak mermi vital fonksiyonları kontrol eden omurilik soğanını yani hayat düğümünü tahrip edeceğinden, nişan alır almaz anında ölebilirdi insan. Geriye öbür seçenek kalıyordu, ağzına namluyu doğrultmak. O da profosyenellik gerektiriyordu biraz. Bizim çömez onu da beceremez, eline yüzüne bulaştırırdı kesin. Yanlış hedefi tutturacak olsa Allah muhafaza bu defa da ağzı, burnu dağılır, geri kalan ömrünü banka soyguncuları gibi yüzünde bir peçeyle dolaşmak zorunda kalır, hepten dalga konusu olur insan içine de elini kolunu sallaya sallaya çıkamazdı öyle. Ölmek ne zor işti böyle...İnsan huzurlu bir şekilde dilediği gibi ölemiyecek miydi bu dünyada?
Olacakla öleceğe çare yoktu. İnsan şu hayatta olsa olsa en iyi ya kendi celladı ya da gardiyanı olurdu ama ölmek; ölmeden önce cehennemine bile isteye gönüllü odun taşımak ve bütün delilleri ortadan kaldırmak demekti.