- 234 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
SEVGİNİN RENGİ
"Sevgi kalplerimizden gözlerimize,dilimize ve niyetimize yansıyan en güzel his.Bir
yudum kırmızıdır sevginin rengi ve resmime kırmızıyla başlıyorum " dedi Derin.
Elçin, renklerin dilini bilirdi bilmesine de arkadaşının zevkine,becerisine ve zekasına güvenirdi. Hem hislerin en huzurlusu sevginin rengi de kırmızı olmalıydı. Arkadaşı haklıydı.
Elçin " sen bilirsin tuvallerin prensesi, resimleri konuşturan sensin,ben bu sergide resimlerinin çok satılacağına inanıyorum "dedi. Gerçekten de yetenekli arkadaşının başarılı olacağına inanıyordu.
Derin’in içine ilk önce içinde başarmanın kendisine çok uzak olduğu geldi.Arkadaşının sözleri de moral verilmek için söylenen sözler olarak algıladı.Zaten o başarılı mıydı?İlk sergisinde yirmi bir tablosunun beşi satılmıştı. Çok az değil miydi bu sayı diye düşünürken ağzından şu sözler çıktı " hadii dalga geçme onun için mi geçen sergide beş tane satabildim,hem benim çizdiğimi herkes çizer"dedi .
Elçin arkadaşına başarılı olduğunu anlatmaktan bıkmış ve artık şımarıklık yapmaya başladığını düşünmeye başlamıştı. Yine de kırmak istemedi."Tabii ki başarılısın ilk sergide ,kimse seni tanımazken resimlerin satıldı. Oysa ki kimse kolay kolay tanınmamış birisinin resmini almaz.Zaten sen resim yapmayı sevdiğin için ve bunu sergilemek için açtın o sergiyi ve resimlerini beğenenler çıktı"dedi ama sözlerinin arkadaşına ulaşamadığını da biliyordu. Niye bu kadar karamsar ve özgüvensizdi ? Arkadaşını anlayamadığı tek konu buydu. Derin "tabi ki para için açmadım ama beğenen sayısı azdı."dedi. Elçin "beğenen çok kişi vardı ama alabilen azdı canım. Hadi sen devam et akşam annem yemek yemedi.Bir sorunu mu var?Bir bakayım canım sonra konuşuruz "dedi. İki dost vedalaşıp ayrıldılar.
Elçin ve Derin Güzel Sanatlar Fakültesi resim bölümünü bitirmişti. Elçin özel bir kursta öğretmenlik yapıyordu. Çok güzel resimler yapabiliyor ama sergi açıp uğraşabilecek zamanı ve enerjisi yoktu. Elçin üniversiteden tanıştığı ve doktor olan Ufuk ile evlenmişti. Çok mutluydular ancak evliliklerinin ilk yılında annesi ve babası trafik kazası geçirmiş;babası ölmüş annesi de felç kalmıştı. Annesinin bakacak kimsesi olmadığı için de onlar bakmaya başladı. Ufuk’un annesi de yaşlıydı ve alzheimer hastasıydı. Ona da onlar bakıyordu. Ufuk doktora yapıyordu ve Yrd.Doç olmuştu ve de kazancı iyiydi. Evlerinde ikisinin annelerine bakacak bir bakıcı bulunuyordu ancak Elçin ikisiyle de eşiyle birlikte ayrı ayrı ilgileniyor ve sevgilerini hiç eksik etmiyorlardı. İş, ev ve sorumluluklar onu bazen yoruyor ve de ne sergiyi düşünecek zamanı ne de enerjisi kalıyordu. Onun için de Derin’ e en büyük destekçi oydu. Aynı zamanda Derin’in başarılı olacağına inancı da sonsuzdu.
Derin’ in hayalleri vardı ancak çocukluğundan beridir özgüven sorunu yaşıyordu. Babası onları o üç yaşındayken terk etmişti. Annesi ise yalnız kalmanın,sorumluluk almanın sıkıntılarıyla onları büyütmüş ve biraz da Derin ve ablasını sevgisiz bırakmıştı. Sekreter olan annesi eşi terk edince de işine devam etmiş ve iki kızını zorluklarla büyütüp okutmuştu. Çocukluğundan beri sevgisizliğini, ilgisizliğini,yalnız kalmalarının hep onun suçu olduğunu hissetmişti,Derin.Büyüdükçe kendine "ben çocuktum ve suçum değildi "diye telkin etse de bilinçaltına yerleşmiş suçluluk duygusu onun güven duygusunu yok etmişti. Ne kendine ne de bir başkasının sevgisine ve sözüne güveniyordu. Annesi işine ve evine yetişmek için ne onun ne de ablasının yaptığı güzel şeyleri görüyordu. Derin derslerinde başarılı, ablası ise dikiş işlerine meraklı ve becerikliydi. Anneleri Derin’in getirdiği takdirleri,çizdiği resimleri önemsizmiş gibi davranıyor ve dilinin ucuyla bir afferin ile geçiştiriyordu. Ablası da keza başarılıydı ve onaylanmak ,takdir edilmek istiyordu. İkisi de sevgiye,takdire muhtaç büyüdü. Kendileri büyüdüğünde annelerini anlamaya başlasalar da o bilinç sırrı ağ gibi sarmalamıştı benliklerini. Çocukluk yakalarını bir çeyiz gibi bırakmadı.Anneleri onları okuttu; ama benlikleri yaralı iki kadın sundu hayata.
Derin bu yaralarının merhemini bulmaya da hep korktu. Onun için birisi tarafından sevilmek imkansızdı. Elçin ile Derin üniversitede okurken Ufuk’tan bahsediyorlardı. Elçin hiç sevgilisi olup olmadığını sorduğunda Derin Mert’ti anlattı. Özellikle bir erkeğin onu sevmesi olmayacak bir şeydi. Bunun için de onu ret etmiş ve uzak durmuştu.Belki Mert onun içindeki yarayı görebilseydi daha çok inat eder ve sevgisini ispatlardı. Derin Mert’i liseden tanıyordu. Ve aslında Derin de Mert’ten hoşlanıyordu.Ancak Mert’e hiç yakınlık göstermemişti.
Bir gün Derin’in lise arkadaşlarıyla buluşma gününe Elçin de gitti çünkü Mert’i merak ediyordu. Elçin o gün tanıştıktan sonra da Mert ve Derin’in samimi lise arkadaşlarıyla görüşmeye devam etti. Zamanla arkadaşının ve sevdiğinin birbirine duyduğu sevginin gücüne inandı.Mert’i Ufuk ’la da tanıştırdı. İkisi de tıp okuyan gençler çok iyi anlaşınca dostluk ilerledi.
Günler güçlü dostluklar kurulup perçinlenerek devam etti. Mert’in peşinde olması Derin’in hoşuna gittiği kadar tedirgin de oluyordu. Ancak Elçin yanlarında olmasına hep sebepler buluyordu. En çok da Ufuk ile dostluğunu öne sürüyordu.
Elçin bir gün telefonlarına cevap vermeyen kocasının yanına, hastaneye gitti. Sekreter yanında arkadaşı Mert bey olduğunu söyleyince sevinçle içeriye girmek istedi.Elçin içeriye girdiğinde kocasının ve arkadaşının ilk sergiye bir ekspertizin gelip tabloları beğendiği ikinci sergide daha çok kitleye ulaşmaları için yardım edebileceğini konuşuyorlardı. Elçin ’e olayın ayrıntılarını anlattılar,her şey yolunda görünüyordu. Ancak Mert’in mutsuz bir hali vardı. Bir sorun olduğunu düşünen Elçin, böyle mutlu bir habere sevinmemesini yadırgadı ve "hayırdır Mert seni mutsuz gördüm,bir derdin mi var yoksa Derin için sevinmedin mi?" diye sordu. Mert "olur mu öyle şey tabii ki sevindim .Evet bir sıkıntım var o da arkadaşının beni görmezden gelmesi. Onu çok seviyorum ama o siz olmasanız yanına bile yaklaştırmaz beni " diyerek üzgün önüne baktı. Elçin eşine baktı ve "onu gerçekten seviyorsan evlenme teklif et. O zaman ciddiyetini daha iyi anlar "dedi. Ufuk da eşini destekledi. Fakat Mert endişeliydi "kabul etmezse, bir daha siz varken bile yüzüme bakmaz,hem rezil olmaktan korkuyorum "deyince Elçin "sen teklif et ,aşkta gurur olmaz hem ret edeceğini nereden biliyorsun, çok uğraşmadın mı onu etkilemeye bir de bunu dene,ne kaybedersin,korkacak bir şey yok,rezil falan da olmazsın,"dedi. Ufuk da" doğru söylüyor Elçin,hemen harekete geç bence"dedi.
Mert onlardan ayrılınca kuyumcudan bir yüzük aldı ve atölyesinde resimlerin içinde kaybolan Derin’in yanına gitti. Kapıyı çaldı. Kapı açılınca yüzüğü uzattı ve "seni tüm kalbimle seviyorum, bunu nasıl anlatmalıyım inan bilemiyorum,benden uzak durduğun her an bir işkence,sen benim sonsuzumsun. Anla artık sen benim dünyamsın,nefesim,huzurum,her şeyimsin. Sonsuzluğa beraber yürüyelim mi? Benimle evlenir misin?"dedi. Derin karşısında eğilmiş olan ,içten içe sevdiği erkeğin içtenliğine inanmak istiyordu. Beni sevmese evlenme teklif etmezdi her halde bir kerecik duygularımla hareket etsem ne kaybederim diye düşündü. "Düşüneyim "diye cılız bir ses çıktı dudaklarından. Mert bir umut sezdi ve "nasıl istersen "dedi.
Akşam olunca Derin arkadaşının evine gitti. Lafı nasıl açacağını bilemiyordu. Mutfağa geçip yalnız kaldıklarında arkadaşının halinden anlayan Elçin o gün konuşulanları kendisinin Mert’e evlenme teklifi et dediğini söylemeden anlattı. Derin ise bugün evlenme teklifi aldığını söyledi. Ama endişeliydi. "Sence ben sevgiye layık mıyım,beni gerçekten seviyor mu? "dedi. Elçin "Tabii ki seviyor,ben, Ufuk ve tüm arkadaşlarımız buna şahidiz.
Ayrıca o nasıl söz sen kalbi temiz,iyilikten yana,candan,karakterli ve çok güzel bir kızsın. Bırak bu düşünceleri, sevmese hayatını seninle geçirmek ister miydi? Hem sen sevgiye layıksın. Sen de ona karşı boş değilsin,görüyorum, kalbinin sesini dinle. Sen yokken sana sevgisini öyle anlatıyor ki bu çocuk, sana kara sevdalı.Çok da iyi bir çocuk. İyi düşün ve kabul et" dedi.
Derin yarınki gün Mert ’i çalıştığı hastanede ziyaret etti. Onu karşısında görünce heyecanlanan Mert’e odasında yalnız kalınca "teklifin hala geçerli mi ?"diye sordu.
Sesi titriyordu en az karşısındaki adam kadar o da heyecanlıydı. Mert "Tabii ki sonsuza kadar da geçerli olacak "dedi. Derin "cevabım evet "dedi ve birbirlerine sarıldılar.Sanki bir sis bulutundaymışlar ve ayakları yerden kesiliyor hissine kapıldı ikisi de.Hastaneden birlikte çıktılar Elçin ve Ufuk’a müjdeyi verdiler.
Aradan üç ay geçti.Sonunda sevgiyle,ilgiyle güvensizliğini atmaya başlayan Derin’in ikinci sergisi için son hazırlıklar yapıldı. Ekspertiz söylediği gibi kalabalık bir gurup ile geldi ve gelenlerin hepsi de zengin,resme meraklı kişilerdi. O gün için hazırladığı kırmızı rengi yoğun olan dört tabloyu ayıran Derin sergide on bir tablo sattı.Bu tablolar soyut resimlerdi ve kırmızının sevginin rengi olduğunu anlatan temalara sahiptiler. Sergiden geriye iki tablo kaldı. Sergi sonrası arkadaşlarıyla kutlamaya giden Derin ve Mert bir ay sonra nişan ve yaza da düğün yapmak istediklerini açıkladılar.
Aradan geçen sekiz ay sonra aileleri, arkadaşları ve yakınlarıyla sade bir düğünle evlendiler. Yatak odalarında yaklaşık iki yıl önce Elçin’e "Sevgi kalplerimizden gözlerimize,dilimize ve niyetimize yansıyan en güzel his.Bir
yudum kırmızıdır sevginin rengi ve resmime kırmızıyla başlıyorum " diyerek başladığı tablo vardı. Sevilmeyeceğine kendine inandırsa da o zamanlarda da sevginin en güçlü ve gerçek his olduğunu biliyor ve de inanıyordu.
Kırmızının sevgiyi temsil ettiğine inanan Derin, yıllar sonra ilgisiyle sevildiğine inandıran dostları Elçin ve Ufuk’a da kırmızı tonlarındaki diğer resmi hediye etti. Geri kalan iki tablo ise sevgisini çok geç gösteren annesine ve kader arkadaşı ablasına hediyeydi.
Hayat sevilebileceğini Derin’ e de göstermişti. Diğer sergilerinde de tema ne olursa olsun hayatın her anında kendini gösteren sevginin rengi kırmızı hep vardı.
ÇİĞDEM KARAİSMAİLOĞLU
Eylül /2022
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.