Kötülük etmeden pişman olmanın en iyi şekli, iyilik etmektir. bretonne
sahinlatifeci
sahinlatifeci

Solgun Yaşamın Silüetleri

Yorum

Solgun Yaşamın Silüetleri

0

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

277

Okunma

Solgun Yaşamın Silüetleri

Solgun Yaşamın Silüetleri

Yaşam henüz yaşayamadan bizleri ölümle tehdit ederken, öyle bir doldurur ki içimizi, yalpalayarak yapayalnız bırakır dışımızı. Paslı bir giyotin gibi benliğimizin üstüne çökmüş aynılaşmış, antileşmiş ve muğlaklığa meydan okumuş çoğul bir yalnızlık serenadı içerisinde buluruz kendimizi. Melankolinin melodisi edasıyla nihilist silüetler, netlik karşısında tepkisini gizleyerek görünür kılmaya, ve yüzünü gizleyen tüm agnostik sansürlere rağmen görünürlüğünü estetize etmekte ve modernizme direnen estetizme meydan okumaktadır. Vaktinde elmadan bir ısırık almamamız gerektiğini bilseydik; Babil kulesinin tepesinde Tanrının gözünün içine bakıyor olacaktık. Ne için yaşıyoruz, yaşıyor muyuz ? Nasıl yoktan var olduk ve nasıl yok olduktan sonra var olacağız ? Her mastürbasyon sonrası kanalizasyona giden spermlere neler oluyor, kaç milyon evladımız var, ya da katil miyiz? Bir damladan oluşan insan nasıl olur da bir damla gözyaşıyla yerle yeksan olup kendini tüketebiliyor? Nasıl bir varlık türüyüz?

Hayvanlardan daha yüksek, fakat meleklerden daha düşük mü? Kolaylıkla asimile oluyor, doğarken ninnilerle, marşlarla, hatta siyasi ve dini ideolojilerle beşikte sallanıp uyutulurken, bu beşik ilerde taş bir kalıba dönüşüyor ve uyandığımızda ise asimile olmuş bir biçimde o kalıbın içerisine girip, yaşayamadan yaşama veda ediyoruz. Milliyetçilik, din, dil, gelenekler, cinsiyetçilik… tüm bunlar bizleri bir kalıba sığdırıyor ve o kalıbın dışına çıktığımızda toplum tarafından dışlanıyoruz. Nedir toplum, kimdir toplum, toplanıp kapıya dayanan eşkiya olmaktan başka ? Yırtık ayakkabıyla dikenli yollardan geçtiğimizde yanımızda kimse yokken nasıl olur da iyi günde söz sahibi olabiliyor bu toplum?

Kitaplar hep kralların adını yazar ve kralları kahraman ilan eder, oysa proleterdir, sırtına bilançosu ağır yükler yükleyen. Elinin hamuruyla er işine karışma diyen zihniyet, o hamurdan yapıldığını hiçbir zaman anlayamayacak. Bulantı dolu teşbihler yaşamı zelzeleye teslim ediyor adeta; güçten örnek verilirken adam gibi denir, zayıflığa gelince de kız gibi derler. Rencide ederler, oysa her ikisinin de rollerinin değişebileceğinin farkında olmadan. Benzer şekilde aynı dili konuşan insanlar, aralarında dedikodu yapıp bir araya gelip tehlikeli Babil kulesini inşa edeceklerini bildiği için Tanrı hepimizi farklı ırklara, dillere, dinlere ve coğrafyalara ayırmıştı. Bugün ise aynı dili konuşamayan ya da farklı bir dili konuşan insanlar ötekileştirmeye maruz kalmakta ve hatta yok edilmektedir “insancıklar” tarafından üstelik. Ateist olduğu için kendini zeki ilan eden insanlar, Müslüman olduğu için de dünyanın kendi etrafında döndüğünü iddia eden ve diğer dinlere hakaret eden insanlar mevcut. Tam anlamıyla insan olmayı da beceremedik bir türlü. Birisine iltifat ederken veya cesaretlendirmek için neler söyleyeceğini bilmeyen kişiler, alaya almaya bayılırlar hassas insanları. Tel örgülerle kaplı akıl hastaneleri, cezaevleri, otogarlar, lüks havalimanları… Üzerimizden uçaklar geçiyor, altımızdan kanalizasyon. Tuhaf bir evrendeyiz. Konuşan etler konuşamayan etleri yiyiyorlar. Psikiyatristler gizliden ağlıyor, polisler gece başlarını yastığa koyduklarında sıkıntılı düşünceler içerisinde terliyor, sanatçılar dışlanıyor, sanat denince akıllara yalnızca mikrofon ve sahne geliyor. Burjuvazi aslında kendi mezar kazıcılarını yaratıyor; çelişkilerle dolu bu distopyada, bozuk olanı onarmanın yolu, bozulmamış olanı yıkmak değil, yıkıma hazırlanan tarihi değerleri “estetik” yönünün göz önünde bulundurulması ve ilk günkü sağlamlığının korunması gerekmektedir. Aristokrat burjuvazi daima zayıf olanı yıkma girişiminde bulunmuştur. Yaşanan olumsuzluklar karşısında susturulma ve etki gücünün azaltılması, kişide depresyona yol açmakla birlikte yaşamını da olumsuz yönde etkilemektedir. Belki tehlikeli olan umut dolu bir masala yenik düşmüşüzdür, belki de acıklı bir masaldır bütün bu yaşadıklarımız.

Buyurun size dünya dolusu kelimeler ve bir çuval dolusu sorular.

kalıntılar, tuhaflıklar ve imza.

çaresi yok, dünyadayım.

Dünyadayım, çaresi yok!

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Solgun yaşamın silüetleri Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Solgun yaşamın silüetleri yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Solgun Yaşamın Silüetleri yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
Paylaş
YAZI KÜNYE
Tarih:
20.4.2023 01:20:42
Beğeni:
0
Okunma:
277
Yorum:
0
BEĞENENLER
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL