İki büyük savaşla birlikte 1929 Dünya Ekonomik Bunalımı’nı iliklerine kadar hisseden ve dolayısıyla hayatı kapkaranlık görüp de intiharın eşiğine gelen Batı dünyası için Albert Camus’un da içinde olduğu düşünürlerin temel fikriydi bu.
Samiha Ayverdi, çağdaşı olan Batılı düşünürlere soruyu tersinden sorarak cevap verir:
"Madem ki geldik, gitmek neden olmasın?"
Bu dünyaya yalnızca insan olmaya geldik. İnsanı sevmeye, belki bir insanı anlamaya, bir insana dokunmaya geldik.
Ne sadece maddiyat ne de tamamen maneviyat. İkisinin dengede tutulduğu bir hayat.
"Bizim batılılaşmaya değil, kendi kalıbımız içerisinde kendimizi yeniden ihya etmeye ihtiyacımız vardı.
Dinin yüce değerleri insanı insan kılar.
Köksüzlük, âlemdeki en derin öksüzlüktür. Evet belki bir imparatorluk lağvedildi ancak koca bir medeniyet de kaybedildi.
Mutasavvıftır ancak hırkasını yırtıp insanın ve toplumun dertlerine çareler arayan, çözüm için teklifler sunan aksiyoner kimlikle edebiyat kültür ve medeniyet yolunda bir ömürdür Samiha Ayverdi.
Fuat Oskay
Paylaş:
4 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Merhaba kıymetli hocam Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket Samiha Ayverdi hanımefendiye rahmet dilerim yüce Allah'tan Kısa öz bir yazı okudum seçkin kaleminizden Her harfin kıymet taşıdığı, ziyan edilmediği Yazı kendi içinde bir sistem Eskilerin "efradını cami ağyarını mani" dedikleri cinsten Ne eksik ne fazla misali
Ne ki, bir imparatorluğun lağvedildiği, kaldırıldığı noktasında sizden ayrıldığımı belirtmek isterim Fizik olarak öyle gibi görünür ama kimyada bu değil bence 01 Kasım 1922 Saltanatın Kaldırılması bağlamında bir takvim yaprağına hasredersek hapsetmiş oluruz konuyu şeklinde düşünüyorum
Osmanlı cihan tarihinin devlerinden, kuşku yok buna Ancak o da gün oldu zirve döneminden uzaklaştı, fiziki, ruhi, zihni parantezde kayba uğradı, birden olmadı bu elbette, kademe kademe erozyona uğradı
Erozyon süreçlerinin de yekpare bütün ya da homojen bir yapı teşkil ettiği söylenemez tabii ki, met cezir halinde ilerler, on yedi on sekiz ve on dokuzuncu asırlar boyunca zaaflar kadar rehabilitasyon arayışı da karşılar bizleri Büyük toprak kayıpları, askeri, idari reformlar, isyanlar ve bunların bastırılması süreçleri işin maddi cephesinin parçaları hep
Mesela 19'uncu asır 17 ve 18'den daha müspet çizgide görünür bana, siyasi, kültürel, askeri, idari hamleler artı ve eksileriyle bir zenginlik arz eder Son on beş yılda orantısız ve hak etmediği bir hızda yitirdiğimiz doğru, bunda sağduyu dışı bir hürriyetçilik cereyanı kadar, orduda siyaset faktörü, Harb-i Umumiye apar topar, kontrolsüz girmemizin rolü muhakkak Demem şu ki, on dokuzuncu asrın canlılığı, dinamizmi düşünülürse akıl dışı bir sürat ve ivme kazanıyor Negatif iç ve dış güçler iyi çalışır şüphesiz
Ne ki, imparatorluğun çöküşünü biri uzun vadeli diğeri kısa vadeli bu süreçler manzumesinden bağımsız almamalıyız Karlofça'dan itibaren birkaç asra yayılan muazzam toprak kayıplarını Lozan'a yıkmamalıyız mesela Ya da imparatorluğun son iki yüz yıla yayılan çözülüşünü tamamen son on beş yirmi yıla hele ki saltanatın kaldırılmasına mal etmemeliyiz derim
Bir nüfus mevzuu vardır ki, hüzne sevk eder Yükselme devrinin canlı, dinamik Osmanlı nüfusu duraklama, gerileme, çöküş süreçlerinde neden ve nasıl erir? 1914'de Osmanlı nüfusu otuz milyon, Çarlık Rusya'sı yüz elli milyon Buna karşın asker sayısı itibariyle Osmanlı ordusu üç milyon, Rusya on iki milyon dolayında Peki cephelerde kısmi başarılarımız? Bunda askerimizin manevi kuvveti önemli şüphesiz, ordunun iaşesinin içler acısı haline, muazzam mesafelere yayılan yürüyüşlere, teçhizat eksikliklerine rağmen kazanılan başarılar, Türk askerinin moral gücü önemli, elbette Balkan harbinin aksine kumandan muvaffakiyeti payı da yok değil Şu kadar ki, nüfus barometredir, Osmanlı'nın son asır ve devirlerdeki nüfus parametreleri üzerinden değerlendirmekte gerekir hani
Koca bir medeniyetin kaybedilmesi bahsi de anlık sapmalara yahut yıllara yayılan inkılaplara mal edilmemeli bence, daha derinlerdedir nedenler Bir kere batılılaşma bizde son iki asır, Tanzimat fermanı, Meşrutiyet dönemi safhaları realite değil mi? İslam dünyasının da bin yıl önceki Endülüs, Abbasi, Selçuklu ya da beş yüz yıl öncesinin Osmanlı haşmetinden uzaklaştığı o kadar açık ki Müslüman alemi açıktır ki bilimsel gelişimden birkaç yüz yıldır uzaklaştı Hani derim ki, Kanuni devrinden Cumhuriyet dönemine geçmedik ki
Cumhuriyet döneminin jakoben laisizm siyasetini ben de sorgularım elbet, eleştiririm de Amma velakin başta vurguladığınız batı dünyasının halleri bizi de çerçevesine alıyor benim hocam 19'uncu asrın pozitivist ve materyalist cereyanları, 20'inci asrın ilk yarısına yayılan İrrasyonalist, sürrealist cereyanları derken dünya bir keşmekeşin içine yuvarlanmakta, maddeci ve ruhçu ateizm batı dünyasından tüm yeryüzüne doğru dalga dalga yayılmakta hani
Benim üzüldüğüm ne biliyor musunuz? Garip hatta komik gelebilir ama gerçek 20'inci asrın meşhur filozoflarından Wittgenstein'in objektif bir din felsefesi anlayışı ortaya attığı bir ikinci dönemi vardır ki, maalesef takvimsel olarak erken Cumhuriyete yetişemedi, daha sonra temellenir, dünya eğer 19'uncu asrın Vülger maddeciliğini ve 20'inci yüzyılın başlarındaki Freud'cu ateizmini daha erken aşsa, aşabilse bu bize de aynı çizgide sirayet ederdi kanımca
Hiç şüphesiz sizin de arz ettiğiniz dünya savaşları ve ekonomik bunalım parametresini inkârın tuzağına düşmemek kaydıyla
Nihayet hocam Gün başarınızı tebrik eder Çalışmalarınızda başarılar dilerim Selam ve saygılarımla.
Teşekkür ederim hocam Özlü yorum yapmak sizin meziyetiniz gerçekten Konuyu pratik düzlemde yaşayıp yorumlama ve dahi aktarma gücünüz yüksek Örneklerine rastladığım için söylüyorum yanlış anlamayın lütfen
Nüfus parantezi açarken aklıma da gelmedi değil hani Ancak Rusya konulu bir yazıya yorum yapmadığım için değinmedim Arz ettiğiniz hususlara harfiyen iştirak ettiğimi söylemeliyim
Zaten naçizane değerlendirmemde sayılara motamot bağlanmadım, hele Türklerde sayı ve teçhizatın önemini çabuk kaybettiğine değindim
Rusya'nın coğrafi, jeopolitik zeminde farklı bir tarihselliği var kuşkusuz Buna geçtiğimiz aylarda paylaştığım ve hiç şüphesiz eksiklerden münezzeh olmayan Bir Zamanlar Anti Komünizm başlıklı yazılarımda değindim de
Evet söz ettiğiniz üzere Rusya'nın bambaşka hedeflere yönelmiş olması Umumi Harp atmosferinden kopmasında mühim bir etken, bunun oluşum şartlarının ta 19'uncu asırdan mülhem olması ise muhakkak Bolşevizmin nüvelenip yükselişi buna müsait bir iklim oluşturmakta
Özünde Rusya asırlardır hinterlandı üzerinde standart hedeflere sahiptir Petro, Stalin, Putin fark etmiyor Farklı görünen bir zırhı kuşanıp ortak bir siyaseti güdebilmekte
Nihayet hocam Kıymetli anımsatmanız dolayısıyla müteşekkir olduğumu bilmenizi isterim Selam ve saygılarımla.
Çarlık Rusyası Birleşmiş Sovyetler Birliği adı altında kendini ifade özgürlüğünün kısıtlanmamasına teşebbüs etmişti bunun böyle bir teşkilata beyanname tutması onun dez avantajına toplumsal ve siyasal Konumdada insanların eyalet zincirlerinde jeopolitik konumdada etkileşimini sözleşme dahiliyetine itmişti .İktisadi konularda gösterdiği mazeretlerde de olduğu gibi hukuksal ve ekonomi de tamamen ikna etkisini kaybetmesi insanlığın yaptırıma dahil edilmesine mazeret oluşturdu. Ekonomide özgür gibi gözüküp bertaraf ettiği bütün donanımlarını kullanma özgürlüğüne dahil edilmek istenmişti.
İnsan ne için doğar der Tolstoy Ben ise şöyle derim doğmak var ise ölmek de var bizler insanlığımıza kafi ahirete daim bir süreç de ahiretin güzelliğinden bu dünyaya gönderildiğimiz bir mecburiyetle yaşarız zorunlu ve zaruret ve Yaratıcı bizleri bu dünyada sınamasıda Hayr ve şer insanlık bu kriter tevazüsünü göstermedikçe dünyadaki bozgunculuk çoğalıyor ve terör de insanı aşağılayıcı ve hukuk kurallarını insanlığa layık bir teemmimde görmeyerek insanlığın yok oluşuna teganni ve terennümle zem ediyor ve buna kısaca hoşçakal he bu da nezaket.Yani edebiyat bir yanılma bir soyutlama durumunu bizlere öngörüyor bizlerde bunun çıkılmaz bir halde olduğunu göz önüne seriyoruz durum içeriği hep bir sansür ve ihtiyatsız bir başka sürece bağlanmayı zorluyor.Ne yaparsan yap bir bütünün içerisinde kendini parçalanmış buluyorsun.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.