İNSANDA Kİ ÖZ
İNSANDA Kİ ÖZ
İnsan yaradılışında kendisine Allah’ın yüklediği bir öze sahip varlıktır. Bu özü ortaya koymak inanç ve imana bağlıdır. Din denilen yolla Allah ile ilişki kurmaktır. Bu ilişki kurmanın yolu da özgür irade ile oluşmaktadır. Bu iradeyi başkalarına tevdi etmemek gerekir. Araya aracılar sokuşturmak inanç ve imandan uzaklaşmaya kapı aralar. Gerçeklikten uzaklaşmamak önemlidir. İşte gerçeklik realitesi olan vicdan duygusu insan denilen varlığın yapı taşlarında mevcuttur.
Bu görünen dünya dediğimiz âlem sonu olmayan bilgileri bünyesinde barındıran kümeleri taşıyan varlık âlemidir. Akli verilere dayanan vicdan taşımayan bir insan aydınlığın içerisinde karanlığı yaşayan, kalbinde nurdan eser olmayan, kötülükleri benimsemiş kirletmiş kalp sahibi olandır.
İnsan vicdanı en çok iyi olanları çoğaltan ve yaşadığı sürelerce topluma sunan, bereket üreten çiçek bahçesi gibidir. Adalet, hak ve hukuk böyle kirlenmiş vicdan sahibi olan yargılayıcılardan ortaya konulan hakkın sesi beklenemez. Vicdanı karartılıp kirletilmiş kişiler kararların da çekingen ve korkak olurlar.
Din konusunda insan üzerinde baskı ve zorlama yoktur. Çünkü inanç ve iman özgürce yerine getirilmesi gerekendir. İşte bunun içidir ki birey bu konularda özgürdür. Başkaları tarafından vicdan konusunda birey üzerinde baskının yeri yoktur. Kişinin düşüncelerine tecavüz sayılır. İnsanın fiziksel yapısında yer alan ilahi güç tarafından verilmiş vicdani yapı en önemli nimetidir. Kişinin kendisine duyacağı güven ve huzur kaynağı vicdan yapısıdır. Bu konuda bilgi sahibi düşünürler vicdanın insan yapısının pusulasıdır diyorlar.
Hep söylenir insan sorumluluk taşıyan bir varlık olarak yaratılmıştır. Özgür iradesi ile duygularını kullanarak bağımsız düşünür. Kendiside kula olarak başka kullara biat ederek kulak etmez. Din açısından âleme baktığımıza hareket halinde olan canlılar, tüm bitkiler ve nebat türleri, kanatlı uçanlar ve hareketsiz olan toprak ve sert taş kaya gibi varlıklar hepsi de insan denilen sorumluluk sahibi olanlar için var edilmiştir.
Yine din açısından bakıldığında aklı kullanmak Allah’ın emirlerini kabullenmek yaşamı düzenli götürmek aynı zamanda mesuliyet sahipliğinin önemi gereğidir. İnsan olarak düşüncelerin ve topluma sunacağımız fikirlerimiz kabul görür olmalıdır. Toplumun çoğunluğu tarafından benimsenip kabullenmelidir. Bunun içi de irademizi bağımsız tarafsız kullanarak aklımızı kullanmalıyız.
İnsan yaşamı boyunca olumlu olumsuz durumlara karşılaşa bilir. Bu âlemde yaşadığımız sürelerde suç sayılabilen düşünce ve fikirler cezalandırılırken, öbür âlem denilen ahrette de ilahi takdir ile mutlaka cezalar ve sevaplar haliyle verilecektir.
Allah insanı diğer varlıklardan üstün yaratmış. Üstün yaratılan bir varlık haliyle kutsanmış demektir. Bu durumda kutsal olan varlık insanın kendisidir. Değerler yaratmayan, aklının da olmadığı, vicdanın yok sayıldığı yerde insan olmakta yok demektir. Eğer vicdan yoksa insan da yoksa kimin için vicdandan söz edilebilir. Burada en önemlisi ise ahlaki değerler kime göredir. Yüksek vicdani ve yüksek ahlaki değer olanlar özgürlüğe ve mutluluğa değerler yönünden sarılınca güzel ahlak sahibi olmak oluşurken sadece dini inancına sıkı sıkıya sarılmakta da insanı özgür yapmaz. Çünkü insanların doğuştan olan fiziksel ve anatomik yapılarında bunlar birer nimet olarak vardır. Toplumun yerli yersiz insanlar üzerindeki baskılar köleleştirir. Başkalarına biat ettirerek düşünce ve fikirlerini serbestçe söylemelerini kısıtlar duruma sokar. Baskı uygulayanla kendilerini biat ettirdiklerinin üstünü görerek onları kulluk ettirmeye zorlarlar.
Üstün varlık olarak insanlar çok iyi ve güzel eğitilmeli ki manevi terbiyeyi de özgürce edinsinler. Onun bunun söyledikleri maneviyatın uydurulmuş gerçeğinden uzaklaştırılmış dini vecibeler haline getirilmiş hurafelerden kendilerini kurtarmalıdırlar. Kalplerinin kirliliğini, paslanmışlığını ve köreltilmişliğini temizleyerek arındırma yoluna gidilmeli. Nefsinin kendisini sarmaladığı kötü arzularından uzak tutmayı başarsın.
Bir kere insan vicdanının nefsi tarafından sürüklenen izan rotası olmadığını iyi bilmeli. Her hangi bir konuda nefsini dinleyerek iyi veya kötü arzu ve istek mi olduğunu sorgulayarak neticede ona göre vicdanını devreye sokmalıdır. Nefsin de bazen frenlenerek dizginlenmesi gerekir.
İnsan yaratılışında ki değerler açısından kendisine yüklenen önemli hassasiyetler onun özünün temsi taşlarını oluşturur. Başta onur denilen olgu, haysiyet, erdem, kendisine has öz saygı gelir. Aynı zamanda gurur, şeref sahipliği, kendisine ve kendisi dışındakilere saygılı davranması da insan olarak kendi özünde var olan birbirini tamamlayan hasletlerdir. İnsanın özünde ki bu hususlar dünyada daha güzel bir düzenin, yaşam koşullarının yaratılmışlığını, eğitilmiş insan gücünün oluşumunun ileri düzeylere erişiminin varlığı, gelişmişliğin üstün düzeyini zenginliğini ortaya koyar. Sade ve basit anlaşılabilir aynı zamanda kullanılabilir kurallar oluşarak yaşam kolaylaşır.
Diğer bir açıdan bakıldığı zaman insan özümde maalesef hoş olmayan tasvip görmeyecek hasletlerde vardır. Kin ve nefret duygusu en bilinenidir. Bir kula karşı kin duymak, nefret hislerine kapılmak, kendisini üstün görme hastalığına tutulmuş olmak hoş karşılanacak hasletler değildir.
Ne yazık ki içlerinde nefret duyguları taşıyanlar, kindarlık müptelası olanlar çok sinsi davranırlar. İnsanın yüzüne gülerler ama arkasından kuyusunu kazarlar. Hep düşmanlık beslerler. İnsanlar iyiliği ve kötülüğü az çok ayırt ederken kin ve nefret duygusu besleyenleri pek ayırt edemezler. Hal ve hareketlerinin davranış biçimlerinin nasıl ortaya çıkacağını daha önceden bilemezler. Çünkü bu kötü haslet sahipleri sahte gülücüklerle gayet samimi görünürler. Yaşarken ne kadar iyi niyetli olursa olsun kimseye olduğundan fazla güvenme.
Beyaz gülün bile gölgesi siyahtır demişler. Yine bu ülkenin yetiştirdiği değerlerden miskin düşünür Yunus Emre’nin de şu veciz sözü çok yerindedir.
Adımız miskindir bizim, düşmanımız kindir bizim. Biz kimseye kin tutmayız kamu âlem birdir bize. YUNUS EMRE
Konuya kısaca din açısından bakılınca: son vahiy olarak gelen İslam’ın kitabı Kuran iman yönünden onurlu olmaya vurgu yapıyor. Kişilerle alay etmek, arkasından yerli yersiz gıybette bulunmak,, tahkir etmek ve koğuculuk yapmak insan onurunu ve haysiyetini zedeleyici unsurlardır. İslamiyet bunu yasaklar. Çünkü insan denilen varlık onuru ile yaşar. Etrafından saygı görmesi için başkasının onuru ve gururu ile oynanıp alay edilmesi caiz bir durum değildir. İnsanlara verilen değerin özünde onur vardır.
Bu konuda dünyaca ün kazanmış bir şairimizin veciz sözünü buya almakta fayda mülahaza ediyorum. Bu şairimiz Nazım Hikmet Ran dır.
Esas olan sadece yaşamak değil, insana yakışır şekilde ve onurlu yaşamaktır. Teslim olmadan, boyun eğmeden, sürünmeden ve el etek öpmeden yaşamaktır.
Durmuş Karabağlı
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.