7
Yorum
8
Beğeni
0,0
Puan
852
Okunma

Sıkıcı bir rüya gördüm. Bir kadın her gün 06:10’ da uyanıyordu. Yerdeki çoraplarını karanlıkta el yordamıyla buluyor, terlemişse atletini değiştiriyordu. Terlediği yerine su içiyordu. Yalnızca bir sabah, bunları yaparken orada değildi. O sabah, bir adamın yüksekçe bir terasa çıktığını düşündü, elinde bir kova dolusu kırmızı boya vardı. Çok yüksekteydi, rüzgar sonradan çıktı. Adam kanımı ve boyayı ayırt edemeyecekler dedi. Neden cesedinin olduğundan daha korkunç görünmesini istediğini bilmiyordu. Bu sanat olabilirdi. Aşağıya indi, kovayı inşaat alanındaki bir kum yığınına boşalttı, evine gitti.
Kadın, kızı için omlet yaptı, dışarısı karanlıktı. En uzaktaki ışıklar onu gördü, perdeyi çekti, perdeye dokundu, balkon soğukluğuyla oradaydı, on dakika sonra neyi unuttuğunu hatırladı, telefonu eline aldı. Dışarı çıktı, rüzgar başlamamıştı, yol boştu, köpek parkta uyuyordu, ona baktı, köpek yaşlıydı, artık başka bir yerdeydi. Bir kadın ve erkek yolunun üzerinde duruyor ve konuşuyorlardı. Sabahları konuşan birilerini görmeyeli çok olmuştu. Bir arabayla göz göze geldi, sürücüsünün gözleri yoktu, buna emindi. Ay hilal şeklindeydi, iki kere baktı, kıvrımı inceydi, saksağan ses çıkarmıştı. Çağırdığını umursuyordu.
Caddede arabaların geliş yönüne baktı, bu ters kuvvet yaratıp onu yoruyordu. Caddenin karşısındaki kapalı dükkandan sızan ışığa baktı, ışık onu gördü, ay ışığı kördü. Kulaklığını taktı, müzik evinden uzaklaşmasına yardımcı oldu, yoksa sol bileğini de unutabilirdi, bir daha unutmasın diye ağrıyordu. Aklı karışmıştı, yapacaklarını hizaya soktu, bedeni üzgündü. Bunu düşünmedi, ağaçlara baktı, dalları gövdeye göre hırçındı. Biri onu bir başkasına anlattı. Buna emin değildi, yine de duydu.
Kadın rüzgar başlayınca adamın tişörtünü beğendiğini söyledi. Üzerinde bir tilki resmi vardı, eski olmalıydı, adam tilkiye göre gençti.