24
Yorum
18
Beğeni
0,0
Puan
1950
Okunma


EDEBİYAT DEFTERİ BENİM OKULUM...
Şiirlerle ,hikaye ve masallarla tanıştığımda çocuktum. Yedi yaşıma bastığımda babam elimden tutarak güle oynaya beni okula yazdırmaya götürmüştü. Ne kadar sevinçliydim. Bir an önce okula başlamamı arzu ediyordum. O kadar çok okuma, yazma hevesim vardı ki; anlatamam. Bazı çocuklar okula yazılırken sanki annesinden koparılıyormuş gibi ayak diretiyordu okula yazılmamak için. Ama benim çocukluk keyfime diyecek yoktu.
Okumamı ailemden daha çok isteyen rahmetli dedemdi. Öğretmen olan dedem beni çok severdi. Hatırlayabildiğim kadarı ile üç yaşımdayken bana şiiirler okur, masallar anlatırdı. Öyle bir anlatım tarzı vardı ki dedemin; ağzım açık dinlerdim dizinin dibinde. Masalların arasına sıkıştırdığı şarkılarıda billur sesi ile okurdu. Sesi kaymak gibiydi. Şarkı söylerken takıntısız kayıp gelirdi . Dedemin bir güzel özelliği daha vardı. Şairdi O. Doğaçlama söylediği dizeler sanki önceden hafızasına kaydedilmişti! Hayretler içinde baka kalırdım ona. Kafiyeli dizeleri hemen diziverirdi anında. Eeee ne de olsa biz Urfa’lıyız. En güzel besteler, şarkılar sesler Urfa’mızdan çıkar.
Nur yüzlu dedem masallar, şarkılar, bana okuduğu şiirler, renkli dünyalara doğru sürükledi hayalimi... Ne düşler kurardım çocukluk halimle. Bende aşırı şiir takıntısı varsa onun tek sorumlusu dedemdi. Ondan ne çok şeyler öğrendim. Duygularımın, hayallerimin menbaası ’’dedem’’ desem tam isabet olur.
Muhterem dedemin anlatıklarından hayatı hep toz pembe sanırdım o zaman. Demek ki çocukluğumdaki zamanlar huzur ve keyifliymiş. İnsanlardaki neşe, dostluklar, yardımlaşmalar, misafirlikler daha bir güzelmiş.
Her gün dedemden dinlediğim şiirler hafızamda bir şiir gökkuşağı görüntülemişti... Şiir yüreğime aşk derecesinde yuva yapmıştı. Gönlümde coşkulu çağlayandı Dedem el vermeseydi şiirsel duygularıma şiirsel ruhum belki de körlenip gidecekti. Dedeme çok şeyler borçluyum. Ruhu şâd, mekanı cennet olsun dedeciğimin.
İlk okul dördüncü sınıfa geldiğimde ilk şiirimi yazmıştım.
Her gün geçerken okulumun civarından
Hatırlarım çocukluğumu hemen o an
İsterdim orada olmayı her zaman
Ah çocukluğum gibisi var mı?...
Sınıf öğretmenim inanamamıştı yazdığım şiirime. Bana: ’’ Bunlar gerçekten senin duyguların mı? Bu yaşta?’’ diye şaşkınlığını gizleyememişti. Okulda az bir boşluk bulduğumda defterimin arka sayfasına hemen duyugularımı şiirsel olarak karalar, eve gittiğimde daha da zenginleştirirdim şiirlerimi. Okulumu ve okulumu daha çok sevdiren öğretmenimi çok seviyordum. Okul paydosunda eve gitmeye pek canım almaz, hep okulda kalmayı arzulardım. Yazmamın yanısıra okumayı da çok severdim. Dedemin kitaplarını alır okumaya çalışırdım dedem müdehale edinceye kadar. Dedem derdi: ’’Yavrum bunlar sana göre değil. Kafanı ve kalbini yorma. Dini kitaplar şimdi sana ağır gelir, Büyüdüğünde oku onları’’ Ne yapayım, okuma arzusu çoktu bende.
Zaman çağlayanlar gibi aktı geçti. Ben hâlâ ilk okulumu okuduğum okulumun yanından geçerken gözlerimden yaşlar ta yüreğime kadar iner. Ne anılarımı bıraktım ben orada. Ah güzel okulum, aahhh!
Bana çok şeyler katmıştı okulum, öğretmenlerim, arkadaşlarım. Sınıfımızda çok tatlı bir kız arkadaşımız vardı. Çok şakacı bir arkadaşdı. Bize takılır bizde ona takılırdık ’’sidikli Fadime’’ diye. Aldırmaz, güler geçerdi. O lakap ona neden verilmişti bilmiyorum. Merak edip de sormamıştım, gerekte yoktu. Sınıfımızın gülüydü o.
Ah çocukluğum gibisi var mı?...
İlk okulun ardından orta okula başladım. Edebiyat hocası Saadet hanım : ’’Şiir yazan arkadaşlarınız var mı?’’ diye sorunca heyecanla bir şiirimi verdim ona. Okudu ve dudak bükerek, hayretli gözlerle baktı ve bana dönerek:
’Bu şiiri sen yazmış olamazsın’ diyerek elindeki şiirimi masanın üzerine bıraktı.
Şiirimi masadan almadım. Çok kırılmıştım ona. Öğretmenin kırıcı tavrı benim şiir ve yazı yazma hevesimi tümden yok etmişti. O an bardaktan boşanırcasına gözyaşlarımı dökecek hale gelmiştim. Kendimi zor tuttum. Ama ben yine ona defterimdeki yazılı şiirlerimden Atatürk, okulum vs. konulu şiirlerimi getirip verdim öğretmene. O pek ilgilenmedi. Tepeden bakarak sadece: ’’Tamam tamam bakarım’’ dedi çalımlı tavrı ile. Nedense önemsememişti şiirlerimi.. Onun o tavırları sonucu şiir yazmayı bırakmıştım ve yazı yazma hevesim dumura uğramıştı. Aylarca elim kaleme uzanmadı şiir ve yazı yazmak için.
Durumu dedeme anlattığımda yine o bana cesaret verdi ’’ Yaz kızım! Sen yazmayı seviyorsun, bırakma ’’ demişti. Dedemin telkinleri bana yeniden cesaret kazandırmıştı. Şiir ve yazı yazmama orucumu bozmuştum. Başkalarının fesatlığı, çekememezliğine aldırış etmeden hevesimi kamçılıyor, yaşımın verdiği duygularla şiirlerimi yazıyordum. Gece yattığım odamın ışığını kapatarak pencerenin perdesini tamamen aralayarak gökyüzüne bakıyor, dolunay ve yıldızların muhteşem görüntülerinde ilham perilerim sökün ediyordu duygularıma. Defterim, kalemim elimde şiirler yazıyordum. Çok mutlu oluyordum yazdıklarımla...
Sonra yazmaya devam ederken gazete köşelerine de gönderiyor şiirlerim yayınlanınca da keyfime diyecek yoktu. Okul arkadaşalrıma, mahallemizdeki arkadaşlarıma caka satıyordum şiirlerimin mahalli gazetelerin sanat köşesinde çıktığında.
Daha sonra yine orta okul sıralarındayken üç tane antolojiye katılıp yazdım. Hala bu kitapları saklar, zaman zaman asırlık antika sandığımda gözüm gibi koruduğum o kitaplarımdaki şiirlerimi okurken duygu seline kaptırırım kendimi. Hatıralara değer verdiğim için saklarım her yazdığımı, çizdiğimi ve en sevdiğim giysilerimi bile. Albümler ve resimlerse bir başkadır yüreğimde...
İşte böyle; yalnız ilk yazdığım şiiri öğretmenim bana inanmadığından o şiir yazılı kağıdı almayınca masasından kaybolup gitti ve bende derin acısı hatıra olarak aldı. Yanlız üstte yazdığım dörlük hatıramda kalan...
Şiirlerle hemal olurken, ilk yazdığım öyküm ’’Son Ümit Bitince’’ orta son sınıfta iken üç bölüm halinde gazetede yayımlandı... Bu da beni mutlu etmiş, öykü dalında da kendime tam cesaret gelmişti. Durmaksızın hep yazıyordum. Yine o sıralar roman denememden okulda ödül almıştım...
Aradan yıllar geçti bir çok yazım ve şiirimi yazdığım defterim kayboldu derken , aslında kaybolmamış ama defterimi bir yakınımın çaldığını yıllar sonra öğrendim. O defterimde ne hikayelerim, şiirlerim vardı. Onun acısını yüreğimden hiç bir zaman silip atamadım. Çalınan defterim değil, duygularım, emeğimdi. Bunlar beni çok üzmüştü ama giden gitmişti... İnatla vazgeçmiştim yazmaktan.
Sonra Berlin’den ağabeyim gelmişti tatile. Abim hep sorardı bana. ’’Şiirlerini yazmaya devam ediyor musun?’’ dediğinde bende ona, ’’Vazgeçtim abi! Gitti bütün şiir ve yazılarım.’’ O ise bana güzel bir örnekle :’’ Bak Alman’lar savaşı kaybetmiş ve bütün makinalarını da kaybetmişlerdi. Sonra onlar tekrar bir araya gelerek and içmişler. ’’ Her şeyimizi kaybettik ama makinalarımızı yapan beyinlerimiz hala çalışıyor yine yaparız!’’ dediler ve her şeyi yeni baştan yapıp eskisinden daha zengin olup ekonomi savaşını da kazandılar. Şimdi sen de o şiir ve öyküleri yazan kafan duruyor. Yine yazarsın sende bu şevk ve heves var oldukça ’’ dediğinde bende yeniden şimşekler çakmaya başlamışdı.
Onu iyi ki dinlemişim. Yeniden doğuşum oldu şiirlerimle...
Zaman sonra bir arkadaşımın tavsiyesi ile Edebiyat Defterine üye oldum. Ve yazmaya başladım amatör ruhla. . Ama iyi ama kötü... Yaza yaza bir yol alıp gidiyorum. Bu arada Edebiyat Defteri’nde saygı duyduğum hocalarım oldu. Burası bir okuldu bana göre... Bu beni mutlu ediyordu, burada kendimi daha da geliştireceğime inancım tamdı. Dostluklara, tercübeli usta kalemlere inanıyordum. Kalbimde hiç bir ard niyet olmadan bir çocuk saflığı ile yeniden kendimi bir okulda sanıp mutlu oluyor, yazmanın tadını, keyfini alıyordum.
Ama zaman geçti nereden bileyim bazı kişilerin ; ’’ Ona yorum yapma, o şöyle, o böyle. Şu şairin ne yazısını, ne şiirini beğenme. Ben onunla kavgalıyım (!)’’ diye beni kendi emirlerinde yürütmeye başladı bazı cehaletler. Akıllarınca beni emirlerinde kalmamı istedi zavallılar! Bu tavırların, bencil saçmalıklarına karşı sabır ettim, kırmadım, saygı duydum, dinledim. Bir yere kadar sustum ama yetti artık. Ben bir kukla değildim ve ’’yazarım şairim’’ diyerek diğer şair arkadaşlarımızın şiiirlerini, yazılarını hor görenlerin aslında bir hiç olduklarını gördüm. Karekter fukarası o tiplere bundan sonra benden ödün vermek yok; daha doğrusu geçit yok!
Burada benim bir şiirimi beğenip saygı duyan hocalarım varsa, ben de onlara saygı duyarım duyuyorum. Yanlış anlaşılmasın gelsinlerde benim şiirime, yazılarıma yorum yapsınlar, beğensinler diye demiyorum. Demek istediğim; bana saygı duyan herkese saygı duyarım. Çok sevdiğim, değer verdiğim Edebiyat Defter’inde hiç bir arkadaşımızı kırmamaya özen gösterdim.
Benim edebiyat okulum olan Edebiyat Defteri’ni seviyor, derin saygılar besliyorum. Arkadaşlarımı, hocalarımıda aynı saygı çerçevesinde saygı duyuyor, en samimi muhabbetler sunuyorum..
Saygılarımla efendim...
Günay Koçak
Mavi Gül Yüreğimden Dökülenler 🙂