İlkokul beşinci sınıfa gidiyordum. Cumartesi günü okul bahçesinde arkadaşlarla maç yapıyoruz. Arkadaşlardan biri şut çekti ve müdür yardımcısının camından geri geldi. Ve hikayemiz de böylece başlamış oldu. Cumartesi günü, hadi biz okul bahçesinde oyun oynuyoruz. Müdür Yardımcısının okulda ne işi var. Bu hikaye oluşsun diye geldiği kesin. Camdan sinirli surat ifadesiyle belirip; "gelin laan buraya" diye bağırdığında sadece iki kişi kalmıştık. Diğerleri hangi ara sıvıştı anlamamıştım. Yusuf ile tıpış tıpış müdür yardımcısının odasına çıktık. Elinde demir cetvelle bizi bekliyordu. Beni dolabın yanına doğru çekti ve Yusuf’u dövmeye başladı. Öyle bir dövüyor ki; beni de biraz sonra aynı şekilde döveceğini bildiğim için ön işeme işlemini gerçekleştirdim. Neyse aynı düşündüğüm gibi, beni de hiç ayrı gayrı yapmayıp aynı şekilde dövdü. Eve geldim ve işemekten sırılsıklam olmuş eşofmanı kirlilerin altına doğru sıkıştırdım. Bunu niçin yaptım diye sorarsanız, bugünkü adı öğrenilmiş çaresizlik, o günkü adı ise niye altına işedin diye annemden de dayak yeme ihtimali. Ne olursa olsun anneden kaçış yok. Bu konuda yılların emekçisi bir annenin tüm duyuları ekstra gelişiyor olmalı. Benim çişli eşofmanı bir veznadarın para destesi içinden sahtesini ayıkladığı gibi ayıkladı. Niye altına işedin oğlum sorgusundan da cevapları topladıktan sonra, ben, annem ve annemin elindeki keser pazartesi sabahı istiklal marşını okuduk. İstiklal Marşı bittikten sonra annem elindeki keserle müdür yardımcısının üzerine yürüdü. Ayırdılar. Adamı ordan uzaklaştırdılar. Ama annem yaklaşık iki hafta her sabah benimle okula gelip müdür yardımcısını indirme planları yapıyor. Müdür yardımcısı sırra kadem bastı. Günler günleri, aylar ayları, yıllar yılları kovaladı. Aradan tam 28 sene geçti. 38 yaşımdayım, annem gülerek işyerime geldi. Nooldu kız, dedim. Yüzünde güller açıyor. Sorma Umut, dedi ve anlatmaya başladı: Ergenekon Caddesi’nde yürüyordum. Karşıdan kim gelse beğenirsin. Kim, dedim. Seni dövüp, altına işeten müdür yardımcısı var ya, işte o, dedi. Eeee, dedim. Umut görsen dedi, saçları kıçı gibi kadayıfa dönmüş, ama aynı meymenetsiz surat. Elime çantayı iyice doladım. Tam karşıma geldiğinde, çantayla buna bir sağdan bir soldan giriştim. Neden dayak yediğini anlamadan ayırdılar. Ohhh be rahatladım. Yılların yükü sanki üstümden kalktı, dedi. Bu arada annemin, ablamla aramızdaki lakabı "Baltalı İlah"tır. |